18 Ağustos 2015 Salı

IŞIĞINIZ OLDUĞU SÜRECE ÇALIŞIN


Kamera; Güven


IŞIĞINIZ OLDUĞU SÜRECE ÇALIŞIN

  Fransız yazar Marcel Proust 17 yıl boyunca 7 ciltlik büyük eserini ortaya çıkarttığında içsel bir huzurun, yorgun ve hasta bir bedenin hissedişleri ona şu sözcü söyletmiştir;

  “ Işığınız Olduğu Sürece Çalışın! “

  Çalışma tüm zamanlar insanlığın hizmetinde hiçbir zaman tam olarak anlaşılamamış muazzam bir iştir. Çalışmanın getirisi, sadece zengin olmak veya kendi kendine yetmek değildir. Aynı zamanda eşi benzeri bulunmayan ruhsal bir seçenektir. Değerli bir spordur…

 Çalışmayan insanların huzursuzluğunu en yakın çevrenizde görebilirsiniz. Asalak gibi yaşayanların bitip tükenmeyen beklentileri, çaresizlikleri ve verdikleri zararlara harcadıkları enerji çalışmaya ayrılsa ortaya çıkacak tablo kıymetli bir esere dönüşür.

  Marcel Proust 17 yıl boyunca 7 ciltte topladığı büyük eseri Bir Milyon İki Yüz Elli Bin sözcük, 3 Bin sayfadan oluşmaktadır. Bu çalışmanın sürecini ancak yazan, düşünen insanlar anlayabilir. Hasta bir beden ve beyin nöronlarının sürekli çalışıp sözcüğe dönüştürdüğü imgelerin yorgunluğu, ortaya çıkan büyük eserin uzağa, çok uzağa yol alacak değeriyle dengelenmiştir.

 Işığımız olduğu sürece çalışacağız. Kendi kendimize yetmek için… Sürekli beklenti içinde bir ömür geçirip de beklediği geldikten sonra ömrün yetmediği, yarım, hasta, iki büklüm insan olmak yerine etrafa kendi ışığımızı saçmak mümkündür.

 Çalışmanın, üretmenin bin bir çeşidi olduğu kesindir. Düşünceyi, sözcüğe, dizeye; onları, hikâyeye, romana, şiire çevirmek de değerli bir çalışmadır. Hatta şehrinizde yaşanan yanlışlıkları, düzensizlikleri mail, dilekçe, telefon yardımlarıyla sorumlu kişilere bildirmek bile çalışmanın bir parçasıdır. Sorumluluğun, şehir sevgisinin, adaletin, hakkın çalışmasıdır bunlar…

 Gelinen zaman iletişim ve bilişimin aldığı yol ortadadır. Bir mail, bir telefonla ulaşamayacağımız kurum, kuruluş yoktur. Yanlışı duyarsızlıkla, daha bir yanlışlıkla, yıkarak, yok ederek düzeltmemiz mümkün değildir. İçinde sevgisel çalışma olan her türlü birliktelik yaşadığımız çevremizi ve evimizi huzurlu, neşeli kılacaktır.

 Çalışmanın ışığa muhtaçlığı aynı zamanda iradeye de muhtaçlığını anlatır. İrade olmaz ise, hiçbir ışık çalışmanın motoru olamaz. En büyük itici güç, insan iradesidir. Evimizde başlayacak çalışma, evimizin dışında, sokakta, caddede, parkta, işyerinde ve diğer toplumsal alanlarda; her yerde bizim en değerli görüntümüz, itibarımızdır.

 Kendi evinde, kendi çorabını kaldırmayan, gömleğini asmayan, yatağını toplamayanın dışarıda ki tutumunu, toplumsal alanlarda ki uyumunu bir düşünün! Sokağını, caddesini, parkını benimsemeyecektir. Orada ki yaşam biçimlerinin eksikliği onu ilgilendirmeyecektir. Her an düşecek bir tabelanın Belediye Birimlerine bildirilmesi gerektiği zaman, kendi başına düşmeyeceğini sandığı için onu ilgilendirmeyecektir. Kaldırımların çöken, kırılan kısımları da onu ilgilendirmeyecektir; ta ki, yanlış bir adımla, kırık bir kaldırım taşına veya çöküntüye basıp düşene kadar…

  Proust 17 yıl içinde 3 Bin sayfadan oluşan büyük eserini oluşturduğunda, hastalığı peşini bıraksa çalışmaya; yani yazmaya, eser üretmeye devam edecek. Bunda hiç kimsenin şüphesi yok.

 Ninem son ana kadar çalışmanın iç huzuruyla öldü. Her sabah şafakla başlayan çalışma hayatı onun en lüks tutanağıydı. Bunu daha zengin olmak için (parasal anlamda) yapmıyordu. Daha huzurlu, daha temiz, daha çok insana fayda sağlayarak zengin olmayı başarıyordu.

 Onun zenginliği, her daim gülümsemektir… Borçlu değildi hiç kimseye… Tam tersi, hep alacaklıydı… Hâlbuki onun iki göz, sonradan bir göze düşen odasında lüks olarak hiçbir şey yoktu… Hatta bilinen manada onun ışık görecek, algılayacak gözleri artık görmüyordu. Ama yine çalışıyordu; elinde mekikleri oya yapıyordu…

 Işığımız olduğu sürece çalışalım. Aynı zamanda, çalışmanın da bir IŞIK yaratacağını bilerek…

 Güven Serin 



Hiç yorum yok: