18 Haziran 2015 Perşembe

HER ÖLÜM


Kamera; Güven Sığacık


HER ÖLÜM
Şair "her ölüm herken ölümdür" derken yaşamın biricik oluşunu mu anlatıyor? Yoksa insanın içindeki ölümsüzlük arzusunu mu?
 Ölüme dair; her insan ölüme inanırmış ama kendi ölümüne asla... İrdeleyince çıkıyor ortaya; " bak bu da öldü işte!" Ölümle, ölümlüleri dize getirme... Bir de ölüme bu kadar lanet okurken, yaşama neler bırakıyoruz; onu anlamak istiyorum…
  Bahçesinde fidan yetiştiren, arı kovanlarıyla meşgul olan, bir sandalye yapıp talaş kokularıyla hangi ağacın bedenine dokunduğunu bilen marangoz; kendini sanatına adamış sanatçı; zaman bulabilir mi başka ölümlerin lanetine dem tutmaya...
 Bir tarafın taraftarı olmak ne kolay şey... Zor olan, kendi tarafımızda en hakiki çölde bile bir vaha yaratmak (…); çok zor... Dokunmak, bakmak, öğrenmek ve irdelemek ister; terlemek, milyarlık hücrelerin içine girip, o ince teli, merhameti bulmak ister...

 Bu diyarın insanları adalete ve sanata aç bırakıldı. Öfkelerini içlerine gömmeleri istendi. Her öfke kendi ölümünü bekler. Onu görünce ona taş atmak, sopa çekmek ister. Bitmeyen istekler; hakkı, adaleti ararken vicdanı ve insaniyeti yok eder; yokluğun içinde yorulan elimiz, yorulmayan öfkemizle bir türlü adaleti bulamaz…

  Bu topraklarda 30 Büyük Uygarlık yaşadı. Şu an’a kadar bulunan yerleşim yeri sayısı 35 Bin… Tüm dünyaya öncülük yapacak büyük zenginliğin üzerinde oturuyoruz. Taşımızı, toprağımızı, tarihimizi bir Fransız’dan, Alman’dan, İngiliz’den öğreniyoruz. Bu ayıp değil ama niçin kendimizi ilk önce kendimiz keşfetmeyelim?

 Bu ülkenin siyasetine iyiliğiyle, kötülüğüyle anlam katmış birisi öldüğümüzde stadyumlarda ki çığlıkları duyuyorum. Yarısı öfkeyle lanetlerken, yarısı suskun ve üzgün…

  Farkında mısınız; geçmiş ve gelecek ile kavga ederken ve niçin ettiğimizi bilmezken; bugün, hırpalanıyor… Bugün hasta döşeğinde çaresiz dermansız inliyor… Bugünü fark etmenin en güzel seçeneği; dünü anlamaktan geçiyor… Hiç kimse, hiçbir topluluk durup dururken kötülük yapmaz… Ona hain, buna ihanet derken; niçin’ler iyi bakın! Kendi iradenize, vicdanınıza da iyi dokunun; siz orada olsaydınız daha iyisini mi, daha kötüsünü mü yapardınız? Size güç verilse; sizler neler yapardınız?

 Bir de aklıma gelmişken; hepimizin yaşadığı site, apartman, sokak var. Her gün adaletten söz edenler; kaçımız sokağımızda yararlı bir şey başlattık? Kaçımız apartman ve sitede hoş görüyle yaşama, yönetime, katkı sağlayacak işlevselliğe canı gönülden katılıyoruz? Ya yönetici ile uğraşıyoruz; ya da yönetilenlerle… Hâlbuki yine yok edilen bugün…

 Hissedin; bu dünyayı, bu ülkeyi; henüz soluk alıp verirken ve o mucize bedeninizi taşıyan ayakları hissederken; yağmuru da, rüzgârı da, esintiyi de yakıcı güneşi de, koyu gölgenin değerini, yakınınızdaki esnafın size muhtaçlığını; döngünün kusursuz bir şekilde işlediğini de…

Güven Serin 





Hiç yorum yok: