3 Haziran 2015 Çarşamba

DIŞARIDA HAVA ÇOK GÜZEL


Kamera; Güven  Tekirdağ-Ilgın Ağacı


DIŞARIDA HAVA ÇOK GÜZEL

 Evet, baharla birlikte dışarıda hava çok güzel... İğde kokularından tutun da, zambaklara, erguvan, güllere kadar tabiata, yaşama dair ne varsa çılgınlar gibi seçenek sunuyor.

 Burnunuz iyi, gözleriniz gördüğünü dönüşüme, üretime gönderecek güçteyse; dışarıda hava iyi, oldukça iyi…


 Havanın iyi olması, güneşin baharı coşturması yine yetmiyor. Yelken Kulübün çayhane kısmında bir deryaya ya bakar gibi baktığım büyük suyu ufka kadar tarıyorum. Karşı kıyılara baktım bir yudum çayın ne büyük güzellik olduğunu bilerek…
Bir balık; kefal olmalı. Bir gösteri yapar gibi ardı ardına zıplıyor. Yan masada oturan kadınlar balık zıpladıkça;

 “ Hay yavrum; ne güzel zıplıyor. Hay canım, ne güzel şey!”

  Ufku, karşı kıyıları taramayı bırakıp ben de kadıların hayran kaldığı balığı izlemeye başladım. Balık zıpladıkça her an fırsat kollayan martılardan birisi pürdikkat kesildi. Balığın zıplayışının nedenini düşündüm. Deniz bilimi keşfedilmeyi bekleyen öğretilerle dolu… Bunlardan birisi de balığın havaya zıplaması, bir başka balıktan korkup kaçma sebebi. Veya oksijen yetersizliğinden çare araması…

 Balık zıpladıkça ona ne hoş balık diye bakan kadınlar balığın gösteri yaptığını sanıp ne güzel eğlendiler. Halbuki balık can derdinde. Martı, bir fırsat yakalarsa geceyi rahat ve huzurlu geçirme telaşı içinde pike yapıp durdu. Kadın ise hoşluğun saadetiyle bir alkış yapmadığı kaldı…

 Aynı anda diğer masada siyaset konuşuluyor. Bir tarafın taraftarı gibi, ya iyi ya kötü seçenekleri… Hiçbir şekilde ara düşünce, alt, üst; yan; yani perspektif bakış yok gibi… Yüzler karardıkça kararıyor. Çizgiler derinleştikçe derinleşiyor…

 Çaresi yok mu? Var; tabiat! Tabiatın seçenekleri, şakaları hiç bitmez… Kendini aydın sananların geldiği oyuna ne demeli? Sadece iyi olmak, bilgisiz, fikirsiz olarak balığın hoşluğuna mı hayranlık duymalı; yoksa biraz merak ederek, balığın can derdine; yaşam içindeki o savaşın muazzam değişimine mi dokunulmalı?

 Geceyi, karanlıkla, korkuyla adlandırmak mı; yoksa gecenin tamamen muhteşem bir doğa olayı olduğunu; dünyanın kendi etrafında dönmesinin canlılar üzerindeki eşsiz dinlence dengesi olduğunu bilerek geceye sarılmak mı daha iyi?

 Hastalıktan yeri kurtulmuş arkadaşım; ses tonuyla cesaret veriyor. Yüzü yaşamın coşkusuna daha yakın. Bun rağmen yine izlediği televizyonun etkisi altında; iktidarın yanlışlarına kendi yanlışıyla karşılık veriyor.

 Nedir bu karşılık? Sıkıntı girdabı? Hürriyet korkusu? Gelecek endişesi… Peki, ama bu korkunun, hürriyet arayışının ve sahiplenişinin neresindeyiz biz? Hürriyet diyoruz; hürriyete ne kadar sahibiz?

 Birkaç televizyon kanalı, birkaç dizi izleme köleliği hürriyet midir? Bayatlamış fikirler, öne kapalı düşünceler hangi hürriyet yolculuğuna yoldaş olur? Tıp Bilimi bile her beş yılda kendini yenileme ihtiyacı duyarken; okumayan, merak etmeyen, düşünmeyen, düşünce için en küçük kırıntıya minnet duymayan insanın endişeleri biter mi?

 Dr. Tennur Koyuncoğlu, iki yıl önce huzurla uğurladığı İç hastalıkları uzmanı Dr. Hikmet Koyuncuoğlu’nu anıyor. Onun yaşamından gözlemlediğini yaşama; önümdeki büyük suya katkı yaparak; ırmak tazeliğinde sunuyor;

 “ Hikmet Hoca ‘bilim ciddi iştir, yapmak istediğiniz her iş gibi’ derdi. Bir deney hayvanına ilaç verdikten sonra, içi burkularak da olsa sıçramasındaki değişiklikleri bir ay boyunca her gün üç saat gözünü kırpmadan izlerdi. Bilimde ‘yeni bir kolaylık bulmak özveri işidir’ derdi. Dindar mısınız diye soranlara ‘dünyanın en dindar kişileri bilim insanlarıdır’ diye yanıt verirdi.

  Doğanın muhteşemliği, insan beyninin gizemi karşısında insanın bildiklerine gördüklerine güler, geçerdi.

  Hikmet Hoca nüktedandı. Derslerde kendi baharına takılmış genç öğrencilerini gördüğünde, ‘DIŞARIDA HAVA ÇOK GÜZEL, GEZMEYE GİDİN, SIKICI DERSLERİ DİNLEMEYİN’ diyerek dershanenin havasını canlandırırdı.”

  Dışarıda hava çok güzel; havanın güzelliğini bilecek kadar; balığın zıpladığını, Hikmet Hocanın insanlık yolculuğu için bilime adanmışlığını, bilimin sadece bir ilaç kutusundan ibaret olmadığını bilecek kadar güzel ve hoş bir hava…


 Güven Serin 




  

2 yorum:

MAVİ dedi ki...

Sevgili Güven; şiir tadında,roman tadında okudum,okudum. İnsanın yaşama yürümesi,içindekileri belleğinden süzmesi,anlaması,yorumlaması ne güzel. İçim aydınlandı, yüreğim sevinçle doldu. İnsan araştırdıkça, öğrenme aşkıyla yenilendikçe yaşam arabesk olmaktan kurtuluyor. Sürekli şikayet etmekle, sürekli baltalamakla ışığı yontamayız evrenin göğsünden. Sıkıca dokunmak,anlamak lazım. Yaşamı kabusa çevirenleri de anlayarak, yol almak lazim. Yoksa dışarıda ki havanın kokusuna, balığın yaşam savaşına, bilim adamlarının sabır ve inanmışlığına nasıl bir damla su taşıyabiliriz, asl olan ruhumuzun ve bedenimizin arınmışlığı ve ne istediğini bilmesi. Otobüsün duracağı durakları bilmesi gibi..Teşekkür ederim benim güzel dostum..

GÜVEN SERİN dedi ki...


Değerli dost;hareketin ritmini hep seyahat olarak görenlere şaşıyorum bazen. Bedenin ritmi,ruhsal ritm ile birlikte anlam kazanır. Mizah,ilim,sanat,spor ve elbet yaşamın o muhteşem şeyi; esnekliğin hoşgörüsünü çocukça bir Nejat Uygur tiyatrosu anlayışı içinde görüp ona; o ritme tutunmak... Teşekkür ederim...