7 Nisan 2015 Salı

X,Y ve Z KUŞAĞI


Kamera; Güven  Sabancı Müzesi

Z ve Y kuşakları yan yana;mutlular...


X,Y ve Z KUŞAĞI

  Yrd. Doc.Dr. İsmail Erton’un Y Kuşağı İle Yaşam çalışmasını okuduktan sonra Y kuşağından önce X kuşağının geldiğini öğrendim. Benimde içinde bulunduğum X kuşağının Y ile olan çatışmaları ve bazen mimariyi, mühendisliği kıskandıracak bir şekle dönüşen köprüleri anlamaya çalıştım.

 1965–1979 yılları arasında doğanlar X Kuşağı sayılıyor. X Kuşağının da öncesi var; 1946–1964 arası doğanlar ise “Baby Boomer” yani “Büyük Artış” daha öncelerine ise Sessiz Kuşak ismi veriliyor.

 Konumuz X,Y ve Z Kuşakları olsa da Baby Boomer dönemine, o kanaatkâr, vefalı, çalışmak için var olmuş dönemlere; yani dedelerimizin, ninelerimizin dönemlerine içimizdeki köklerin, sevginin başlangıcı adına şükranlarımı sunuyorum.

 Dönem, akan zaman 10–15 yıl sonraki Y kuşağının dönemi olacağı bellidir. Hani sık sık, bunlardan bir şey olmaz, yeterince dinlemiyorlar, ilgisizler, vefasızlar, popüler kültür meraklıları diye ayrı düştüğümüz kuşak 10–15 yıl içinde koltuklarına oturup, ülkeleri, şehirleri yönetecek. 1980–1999 arası doğanlar Y kuşağı olarak kabul ediliyor. 2000’de sonrakiler ise meşhur Z’ler… Z kuşağı ile Y kuşağı iç içe geçmiş görünse de Y kuşağı kendi dünyalarını diğer dünyalara taşıyacak kadar meraklı ve arayış içinde olacakları biliniyor.

  İnsanoğlunun gariplikleri, yetmezlikleriyle en güzel bilim baş edebilir. Bilinenleri, yeniden tanımlar. Doğruya yakın rakamları, sonuçları gözler, analiz eder, toplar ve çıkarır; işte bize bu şekilde yol gösterir. Yani, kuşak çatışması dediğimiz kavramları daha netleştirip, akıl, vicdan, irade seçenekleri arasına yerleştirip kaygılarımızı ortadan kaldırır.

 Ben bir X kuşağı olarak, beni tanımlayan bilime akıl yoluyla da, hislerimle de saygı duydum. Öğrenmenin ne muhteşem bir şey olduğunu, kendimizi doyurmadan, güçlü kılmadan hiç kimseyi kılamayacağımız da gördüm. Elbet sevgiye giden o sihirli yol koşulsuzluktan geçer. Bu hakkı kimseye vermenize, yok etmenize de gerek yok; ama bilginin, deneyimlerin akışına da kapalı olmanıza müsaade etmemeli! O zaman, kuşağınızın size süzülen, sizde kök salıp, dallanan, meyve veren her şeyin tüketilmesine izin verirken, yaşam sürecine güzel bir eğlence olarak bakma fırsatımız doğar.

 X Kuşağı nasıl önceki kuşak tarafından kabul edilmekte zaman zaman sakıncalı bulunduysa, aynı sorunu Y kuşağı da şimdi yaşıyor. Y kuşağının farkı ise bizlerden çok öte. Bilişim ve Teknoloji tam da onların emrinde. Zaten bütün problem de burada başlıyor. Bilişimi, Teknolojiyi avucunun içi gibi merak eden, öğrenen bu kuşağın zeka seviyesi de oldukça ileri. Ne kadar ve nasıl kullanacakları yine alınan eğitimlerle, tanınan imkanlarla yakından ilgili.

 Biz ne düşünürsek düşünelim Y kuşağı oldukça zorlu bir kuşak. Araştırmacıların ortaya çıkarttığı sonuçlar çok ilginç. Y Kuşağının özelliklerini sıralıyorlar. X kuşağı olarak bu özellikleri biraz daha yakından bilip öğrenmenin ne büyük nimet olduğunu düşünüyorum. Bu özelliklerden bazıları şunlar;

Y kuşağı, yapılan işlere çok çabuk adapte olurlar. Bireysel karar vermeyi seviyorlar. Kendilerine her ne olursa olsun güveniyorlar. Popüler kültürleri seviyorlar. Özgürlüklerine düşkünler. Sınırlandıklarını hissettikleri zaman motivasyonları düşer. Onlara iyi bir neden sunmadığınız zaman ikna etmeniz mümkün görünmüyor. Kurum, kuruluş ve organizasyonların içerisindeki resmi yapılanmalardan mümkün olduğu kadar uzak dururlar. Yaptıkları iş sosyal hayatlarına engel oluyorsa hemen uzaklaşırlar. Sadakat duyguları düşüktür. Kendilerini profesyonel iş hayatında rahat hissettikleri yer aile şirketleridir. Yarı resmi çalışma ortamları onlar için ideal ortamlardır. Bireysellik öncelikleri olsa da sosyal çevre onlar için oldukça önemlidir. Her bireyin kendi becerilerini ortaya koyacağı takım çalışmalarından keyif alırlar.

 Çok önemli bir tespit daha; Y kuşağını, kuralları hatırlatarak emir komuta altında çalıştıramazsınız. Bir eylemde aktif oldukları ölçüde verimli olurlar. Onlar için elektronik medya her şeydir. Kısıtlandıklarını anladıkları anda karşıt fikirleri acımasızca eleştireceklerdi.

  Dostlarım, görünen o ki, Y kuşağından sonra; yani 2000 yılından sonra doğan Z kuşağı bu saydıklarımı daha da aktif hale getirecek. Daha bireysel düşünürken, sevdikleri işlerde daha başarılı olacaklar. Daha başarılı olma yolculuğunda kısıtlandıklarında, istekleri yerine gelmediğinde bilinen o malum hastalık; DEPRESYON bugün Y kuşağının kapısını çaldığı gibi Z kuşağının da hemen yanı başında bekliyor olacak…

 Kuşaklar arası geçiş özelliklerini öğrendikçe korkum bir ANLAYIŞ törenine dönüştü. Baskın, acımasız bir otorite kurmak yerine, zekânın, felsefenin, edebiyatın da yardımıyla ölçülü, şans verici, yaşama hazırlayıcı olmanın namuslu keyfini hissettim.

 Kısacası dostlarım; yaşam, yaşadığımız bu an çok hızlı değişmelere gebe. Bilişim, teknoloji her an yenileniyor. Bu yeniliğe ayak uyduracak iki kuşak var; Y ve Z kuşağı. Onlara biraz daha saygı, biraz daha sevgi ve gerçekçi, yüzleşici şanslar vermek; en hakiki yarınlar ikramiyesi demek; ikramiyenizi şimdiden kutluyorum.

 Güven Serin 






4 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

İNSAN... 3 bilinmeyenli denklem gibi adeta. Toplum giderek birbirine yabancılaştı. Birbirini tanımaya, anlamaya çalışmak uzlaşmaya da götürecek elbette.
Ancak bir an düşündüm de teknolojiyle iç içe yaşamaya alışmış medyatik kuşaklar bir gün birden elektrikler kesildiğinde, sosyal medya hesapları ansızın kapandığında ne yapacaklar, duruma nasıl uyum sağlayacaklar? Onlarda sanırım eski kuşakların sabrı da yok.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Denge;yetmezlikten,muhtaçlıktan kendi yatağını oluşturur Makbule öğretmenim. Üstelik,bilişim ve teknoloji öyle üremek,öyle çoğalmak ve öyle yetmek için var oluyor ki,çöküntü yaşanmadan tercihler değişecek zaten. İnsanın yolculuğu dünyanın dışına taşmak üzere;yepyeni değişimlere erişimlere gebedir insan. Yorumuna teşekkür ederim..

MAVİ dedi ki...

Sevgili Güven;
İnsan sadece yaşadıklarının üzerinden yaşama yürürse; boynu inceliyor, kalbi bükülüyor.
İnsan yaşadığı çağın ihtiyaçlarına kafa yormuyorsa,sürekli ''bizim zamanımızda'' gibi söylemlerle çocukları tenkit edercesine, bu ifadeleri sık yeniliyorsa bıkkınlık veriyor. Çocuklarımızı ''yürü, çalış, otur,kalk'' komutlarıyla nasıl bir zenginlik katabiliriz. Onlara dokunmak ve kendi eylemlerimizle yaşamı örneklendirmek varken, onların bir birey olduğunu unutmadan saygı duyup, yaşam tecrübelerinin yeterli olmadığı ifadelerini yumuşak ve sevgi dolu bir sesle ifade edip, takdir edilmeyi ve onurlandırmayı yaşatmak biricik görevimiz olmalı.Bizimde çocuklarımızdan öğrenecek çok şeyimiz var. Çalışmanı zevkle okudum, birçok yerinde gülümseyerek düşünerek okudum, teşekkür ederim. Şimdi ki çocuklar çok renkli çok..Biraz renksiz olan bizleriz inan :)

GÜVEN SERİN dedi ki...


Düşüncene katılıyorum dostum;kendimizi değişmezliğin, yenilmezliğin saf doğrunun içinde sanırken, evrenin biricik mavi dünyasının bütün döngüler içinde aynı tekrarı yaparken dahi nasıl değiştiği gün gibi ortada. Kaçınılmaz olan şey değişim. Değişime korkmadan bakabilmek, özü,geçmişi, geleceğe taşırken bugünün eğlencesine varıp, Y, Z kuşaklarına dokunmak;Korkmadan onların oyununa katılabilmek değişimin en güzel sevgi köprüleri;harika mimari eserleri olmalı...