9 Mart 2015 Pazartesi

TEK ÜLKEM YAZI


CK- LİZ BEHMOARAS 


KAFKAOKUR- KUTLU OLSUN...


TEK ÜLKEM YAZI

 Gamze Akdemir Liz Behmoaras ile Sen Bir Başka Gittin kitabı için CK’da röportaj yaptılar. Yazarın fotoğrafı geçmişin izleriyle dolu! İnsan yüzünün geçmişi bugüne taşıması ve gülümserken bile derin hüzün nehirlerine konan tüm barajları kaldırması var o yüzde.

  Konu, yaşadığımız evlere, geçmişe gelince ortaya çıkan düşünce, evin de roman kahramanı olabileceği… Yazar, onun da ruh sahibi olduğuna inanıyor. Çünkü kahkuno denen küçük ekmek kokularını, pestillerin tadını, mangaldan yayılan ısıları ve onların koruyan bir bekçi olduğunu anlatıyor.  

  Liz Behmoaras İtalyan yazar Pessoa’dan bir alıntıyla anılarına bekçilik yapan evini anlatmak istiyor;

 “ Bir vakitler olduğum, bir daha asla olmayacağım her şey!” ev, diyor.

 İnsanın göç nehirleriyle oradan oraya savruluşunu, geri döndürülemez çocukluk anılarını anlatan, belki de hep o tatta kalan, o sıcaklığı tüm yaşamı boyunca arayan insanlara adanmış bir düşünce…

 Bu düşünceye saygı duyarak, kendi yazarlığıma katkı veren, beni her daim yeşerme yolunda ilerleten; gün ışığına, gece karanlığı kadar; saf duruluğa, güzel bir rüzgar, sağanak yağışa, şiddetli bir fırtına kadar ihtiyaç duymama sebep olan düşüncemi açıklamak istiyorum.

 Geçmişi öldürmek, onun sadece anılarda bir rüya gibi veya unutulması gereken kabus olarak görülmesi bu günü yok ediyor. En değerli olan günümüzü; şimdiki zamanı! Duyup, dokunduğumuz, görüp, içselleştirdiğimiz zamanı; geçmiş ile sevişmelerimizin veya kavgalarımızın hissiyatı belirliyor…

 Yazar, “ Tek ülkem yazı!” diyerek sığınıyor en büyük icada. Bu icadı, kendi sanatıyla destekliyor Muhsin Ertuğrul. Kendi kalıcılığıyla sesleniyor kavga etmeyen geçmişin ait olacağı zamana koşup mayalanması gibi hafızalara kazınıyor sözcükleri;

 “ Dünyada tek bir din vardır, o da ‘Bilgi’. Bu bilgiye erişmek için çalışmak, en büyük cevap ve ibadettir. Dünyada bir tek mukaddes şey vardır, o da öğreten ‘Kitap’. İnsanların bir tane silahı olmalıdır, o da: Kalem. Beşer bu büyük gayeye eriştiği gün dünya bir cennettir, insanlar birer dindardırlar, kütüphaneler birer cami, kilise, havra olur, bıçak ancak kalem yontmak için kullanılır.

  Tiyatrosuz yükselmiş bir millet göremezsiniz. Tiyatronun sahnesi sabun gibidir. Sabun nasıl kir tutmazsa, sahneye de öylece ahlaksızlık kondurulamaz.”

 Kafkaokur Dergisine yazı sanatıyla katkı vermiş Merve Özdolap’ın çalışmasını okuyorum. Emeğin, yaşama dair sevincin, düşlerin, muhakemenin ışıltısı yayılıyor Cafe D Marin’e. Dışarıda dalgalar kendi var oluş çığlıklarını denizin bütün pisliklerini ayrıştırarak haykırıyorlar.

 Özdolap, Neden yaşıyoruz? Sorusuyla dengelemek istiyor yaşamı. Ve devam ediyor;

 “ Yoksa beş yıllık kalkınma planının bir ayağı, aile büyüklerimizin sorularına yanıt mıyız? Bu kadar mı var etmek? Peki ya var olmak… Öyle olması gerektiği için mi varız? ‘Yaşı geçmeden evlensin.’ Denilen kadınların, erkekliğini bir çocukla taçlandıran adamların artıkları mıyız? Yahut belki de tertemiz sayfalarız, beyaz onları aklamak için.”

  Bende benden öncekiler gibi; yaşama katkı sağlayan, bilinen yaşamların ötesini zorlayan insanlar gibi sınırları tanımayan, ancak düşlerde olacak yazı sanatına sığınıyorum. Aslında ait olduğum gerçek ülkeme dönüyorum.

 Irk, din, dil, çıkar kavgalarından çok uzak; canlı olmanın sadece üremek değil, üretmekten ibaret olduğunu, bilginin, deneyimlerin öğretilerin hiçbir zaman doyulamayacağını; aç bedenimle, ülkemin yıldızlı yorganını, ay ışığı yansımış deniz yatağını, üstün sanatçı dokunuşlarıyla şekillenmiş, tepelerini, dağlarını selamlıyorum.

  Bu çalışma yapılırken tüm dünyada 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlanıyor. Kutlu Olsun elbet! …

 Güven Serin 



Hiç yorum yok: