17 Mart 2015 Salı

İHANET DEĞİL KÖTÜ BİR TARİH BİLGİSİ


Adalet eksik olmaya görsün;kaç dereden akar,doğru
haklı diye kirlenmiş sular;kaç canlıyı bulanık,hastalık
ateşler içinde bırakır.

İHANET DEĞİL KÖTÜ BİR TARİH BİLGİSİ

  Orhan Pamuk Nobel Barış Ödülünü almadan önce 1 Milyon Ermeni katliamından söz ettiği için büyük tepki almıştı. Birçok tarihçi ölüme gönderilenlerin sayısıyla meşgul… Osmanlı İmparatorluğunun son zamanları tarihe bir sancı daha bırakmıştır.

 Bir devlet kendi vatandaşını şartlar ne olursa olsun koruyamazsa, iç güvenliğini sağlayamazsa; bunun vicdani, hukuki, ahlaki hesabını da vermelidir. Bu koca İmparatorluk nice diğer İmparatorluklar gibi; tarihten bugüne gelen büyük savaşların, yanlışların, doğruların harmanıyla bu toprakları bir kez daha gözyaşıyla suladı.

 Ve tartışma devam ediyor. Edecekte. Kimi, bu iş tarihçilerin işi, kimiyse sayı şu kadar değil bu kadar… Kimi, çetelerin saldırılarıyla, kimiyse bulaşıcı hastalıklarla şu kadar insan öldü, öldürüldü diyor.

 Söz konusu canlar oluyorsa, doğruluk, hak ve adalet olacaksa; niçin bu acılı, bu bereketli topraklarda başlamasın. Benim sarıldığım, milletim dediğim yücelik, arınmanın en hakikisini niçin başlatmasın?

 Almanya'nın büyük kıyımını bütün dünya biliyorken; bugünkü Alman'ın ilim, sanat, sosyal, kültürel vicdanı bu kadar hür, kararlı ve inanmışlık içinde yaşaması da düşündürücüdür. Aynı şeyi Fransızlar için, Amerika Birleşik Devletleri halkı için, Avustralya, İngiltere, Rusya için de söyleye biliriz.

 Tarih, matematik, fizik, kimya bilimi gibi önem kazanıyor. Esas arınma topyekûn olmalı; şöyleydi, böyleydi; bu olmasaydı, şu olmazdı; büyük mazeretleri yerle bir eden cana kıyımları, nice masum ruhu huzur içinde selamlayarak…

 Orhan Pamuk kendi bu sözü söyledikten sonra derhal yargılama, derhal ihanet içinde olduğunu hatırlatma, ne büyük panik, sancı, karanlık içinde olduğumuzu da anlatıyor. Niçin korkuyoruz? Niçin büyük bir milletin, muhteşem kavuşmaların zenginliğine, merhametine, yüceliğine, adaletine sığınmıyoruz?

 En çok konuşan, en çok bağıran en az bilgisi olanlar! Ne hazin bir insanlık töreni…


 1877 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde Kara Bart isminde gizemli birisi ilk soygununu yaptı. Daha sonra 27 soygun daha gerçekleşti. Kara Bart soyduğu her posta arabasına bir şiirini bırakıyordu.

 Posta arabası soyulunca gelenler boş sandıkta bir tane şiir buluyorlardı. Krem renkli uzun bir pardösü giyiyordu Kara Bart. Başına da torbaya benzer bir örtüyü başlık olarak takıyordu. İki delikten görülen mavi gözleriyle gizemli bir soyguncu, bir de bir şiir bırakarak kendince bir şeyler anlatıyordu.

 Yine böyle bir soygunda posta arabasının yanına gelen güvenlik görevlileri boş para kasasında şu şiiri bulmuşlardı;

Uzatın buraya beni
Uyuyayım,
Bekleyeyim yarını sessizce…
Belki başarı,
Belki zafer,
Belki de keder

  Kara Bart bu şekilde tam olarak 27 soygun yapar. Her soygundan sonra bırakılan bir şiir… Altı yıl süren 27 soygun ve şiirler Kara Bart’ı ayrı bir efsane yapar…

  27. Soygundan sonra bir şekilde yakayı ele verir. Kimliği ortaya çıkar. Kentin en saygın insanlarından biri olan Charles E. Bolton’dur bu kişi.

 Bolton, cezaevinde geçen yıllarda, bu soygunları yaptığı için değil kötü şiirler yazdığı için suçlu olduğunu söyler;

Fakir doyurmak için/Vurdum zengini/Günah mı?/Bu suç değil/Saçları saman renkli insanlar/Lanetlemeyin beni!/ Küfredecekseniz bana/Soyguncu olduğum için değil/

Kötü şairdi

  Diye edin!

Güven Serin 


  

Hiç yorum yok: