27 Ocak 2015 Salı

SİNEMA MUCİZESİ


Fotoğraf , İnternetten


SİNEMA MUCİZESİ

  Sinema mucizesi Kırmızıgül’ün Mucize Filmi, anlatmaya çalıştığı sevgi, ilim, deneyim; kısacası yaşam sanatında gizlidir. Sinema teknolojisinden yararlanıldığı gibi filmin konusuna uygun yer, oyuncu seçimi de oldukça başarılı.

  Sinemanın büyüsü, kültüre dönüşecek sanatı, sadece konusunda gizli değildir. Konu ne kadar iyi olursa olsun, oyuncuların sanatı, teknik ekip, konuyla ilgili çevre, müzik seçimi tam bir uyum içindeyse ortaya çıkan şey sanata, kültüre dönüşüyor.

  Mucize filmi de öyle bir şey; ekibiyle, seçilen çevresiyle, yüzyıllara dayalı insan kültürlerinin coğrafi, geleneksel, dinsel baskıların, yaşam tarzlarının etkisiyle yarattıkları kara mizahın gülümsemesini; gülümserken evrensel düşünüşünü de yapacağınız bir film…


 Mucize filmi aynı zamanda Mahsun Kırmızıgül gerçeğidir. Diyarbakır’dan İstanbul’a 22 kardeşli ailenin içinden süzülüp o parıltılı dünyaya gelip yok olmamasının hikâyesidir. Sanatın tohumları belki de doğduğumuz çevrede; insan çığlıklarının, hüzünlerinin, sevinçlerinin, toprak, yağmur, baharat kokularının rüzgârla yoğrulduğu yerde başlıyordur.

 Her hareket enerjiye ihtiyaç duyar. Bu enerjiyi harekete aktaran da mucizevî bir sanat olayıdır. Bütün parçaları aynı düşünce içinde iradenin önüne serer. İnsan da böyle bir sanat oluşumudur.

 Milyarlık parçalardan oluşmuş, milyarlarca hücrelerin bir araya gelişiyle tamamlanmış bir parça; ama aynı zamanda hiçbir zaman tamamlanmamış hislerin açlığı, hoyratlığı, yüceliği, bilgeliği yürüyen, düşünen insanı meşgul edip kendine düşen yaşam çöplüğünde eşelenmeğe devam edecek olan insan…

  Mucize filmi, sinema sanatı için bir başka sanatın; ilimin, müziğin ne büyük önem taşıdığının da gösterisini yapıyor. Bizlerin, terk ettiğimiz, ön koşullarla, fikirsiz yargılarla yaklaştığımız coğrafyamızın, insan kültürlerimizin çok büyük zenginlik olduğunu da anlatıyor. Bütün zenginlikler, aynı zamanda uygarlığın yaşam alanlarına muhtaçtır.

 Bu yüzden eğitimin, öğrenimin; öğretmenin ve öğrenmek isteyenin yüceliği çıkar ortaya. Mucize bunları da gösteriyor. Hayvan ile insan ilişkisini; doğa ile insanın birlikteliğini, beton yığınları arasına sıkışmış insanlara bir ilaç, muhteşem bir seçenek olarak sunuyor.

  Geri kalmışlık, geri kalan bölgelerin kaderiymiş gibi yüzyıllarca görmemezlikten gelinmiş. Sinema, ışığı, sesi, görüntüleri; o büyük beyaz perdesiyle bu geri kalmışlığa, suskunluğun kara mizahına da şans veriyor.

 Filmin diyalogları, müziği, teknik ekibin teknolojik katkısı dramdan öte gülümseme dolu yüzleşmeye dönüşüyor.

 Mucize sinemanın da mucizevî aktarımını yapıyor. Kendi doğamıza, vadilerimize, dağlarımıza, ırmaklarımıza, köylerimize, kasabalarımıza yabancı kalışımızın hikâyesini de gösteriyor.

 Kırmızıgül’ün mucizesi ortaya çıkıyor. Beyinlere dolan karabasan hikayelerini saniye saniye, dakika dakika, saat saat yerle bir edecek dokunuşları rahat koltuğunuzda, sanatsal bir rahatsızlık içinde izlemenin erdemine erişeceksiniz.

 İçimizdeki hukuk, hukuksuzlukla besleniyorsa bizler hiçbir şeye dönüşemeyiz. Kendimizi sever görünürken, kendimizden bile nefret ederek korkuyla bakarız aynalara. Tutunacak soylu bir affedicilik, hoşgörü, şefkat ararız boşu boşuna. Çünkü bizim tarlalarımızda, bahçelerimizde böyle bir şey yoktur; ekmediysek, dikmediysek, sürmeyip sulamadıysak…

Filmin karakterlerine iyi bakın! Dört gözle değil, sekiz gözle izleyip, sekiz kulakla dinlemeye çalışın. İçinizde açığa çıkacak kimyayı vücudun sanatçıları inanılmaz bir adaletle hücre hücre dağıtacaktır size.

 Güven Serin

  

4 yorum:

MAVİ DER Kİ ! dedi ki...



Güzel Dostum, filmi izlemiş biri olarak, bana süzülenlerden ve o yaşamlara hiç yabancı olmadığımdan olsa gerek; anlıyorum o gözlerde ki ışığı,sevgiyi umudu ve baskıcı öğretilerin insan dünyasını nasıl kavurduğunu..
İnsan doğduğu yeri seçme hakkına sahip değil, kaldı kı dünyaya gelirken ne cinsiyetini ne adını ne dilini, nede dinini seçme hakkına sahip değil.
Bir çok şeyi ya kendiyle büyütür kabul eder yada red eder.
Yaşamla birlikte her şey kendine bir yol bulurken, insan öğretileri çoğu zaman düşüncenin önüne bir ağ örer. Kimi kendide bulamadığını ulaşılmaz ilan eder yada tam tersi sahip olduğu şeyler üzerinden mutlak hakimiyet ılan eder.
Dünyanın uydusu ve efendisi gibi davranır, her şey ötekidir ve yaşam hakkı onun belirlediği sınırlar ve çerceve içerisindedir.
Hal böyleyken unutulur başka yerler, diyarlar, nefesler..
Oysa; hepimiz hem öğretmen, hem de öğrenci değilmiyiz !
Bazen başkalarının hatalarından, bazen de deneyimlerinden çok değerli hediyeler bulabiliriz.
O diğer denilenler, bizim kendimizi tanıma ve gelişme yolumuzda önemli birer yol gösterici olabilir.
Evren bize diğer insanlar vasıtasıyla ayna tutuyor. Eğer bu sürece farkındalıkla katılırsak gerek kendimize gerek evrene önemli bir katkı sağlayabiliriz. Haksızlık etmeden, sisli karışık kafalarla hayatları ütülemeden...
Yaşadığımız süreç içinde dünya üstünde anlamlı bir değişiklik yapmak istiyorsak, ışığımızın herkes tarafından görülebilmesi için, etrafımıza ördüğümüz o kocaman duvarları yıkalım.
Tüm kalbimizle paylaşmayı öğrenirsek, başkalarının buna sabırsızlıkla cevap verdiğini deneyimleyeceğiz.
Beliki yaktığımız ufak bir ışık, bir başkasının karanlık hayatını aydınlatacaktır; tıpkı bu filmde olduğu gibi...

Topluluklar halinde yaşıyoruz, gösterilere gidiyor, toplu taşıma araçlarında seyahat ediyoruz. Ortak eğlencelerimiz, meraklarımız var.
Her ne kadar birlikte yaşıyor gibi görünsek de her birimizin etrafında yüksek yüksek duvarlar, kendimize ait dünyalarımız, korunma içgüdüsü, biriktirilmiş korkular, görünmeme dürtüsü, zarar görmeyeyim tuğlalarından örülü devasa duvarlar.

Özellikle filmin ana teması beni etkiledi, bize sunulanların dışında da çözüm aramak, vazgeçmemek ve inanamak. Doğruya,sevgiye inanmak ''bencilce değil'' bütün enginliğiyle, ''egolardan,önyargılardan'' arınmış olarak.

Arabesk hayatlar yaşamamak için, çaresizliği, karamsarlığı, acıların çocuğu olmayı bırakıp, hedeflerimiz için; yol bulmayı, yol yoksa yeni bir yol açmayı prensip haline getirmemiz gerekir.

Esas aklı da budur bence.
Yüreğine, insan sevgine minnetle...

GÜVEN SERİN dedi ki...



Özellikle üzerinde durduğun şey;sevgili dost;"kalın duvarlar" insan beyni küçük yaşta kazıdığı koşulları,öğretileri yıkmakta nasıl da zorlanıyor. Bu zorlanmaya el uzatan,eğitim;sanat,felsefe, nasıl da korkutuyor;sınırları,kalın duvarları yok edecek diye... Sinema en önemli eğitim araçlarından sadece birisi. Birkaç saatte bir ömrün sıkışmışlığını nasıl bir derin solukla yaşamın farklı tarafına, pencerelerine davet ediyor insanı... Bu filmi;sinema,sanat diye bir şey varsa; o şey de adil,hakça veriliyorsa, işte öyle bir hakkı elde etmeye de yakın olan çalışmalardan sadece birisi;gerçekten bir,hatta iki kez daha izleyip, kaçırdığım o küçük detayları bir daha, bir daha yakalamak,hafızamın sanat köşesinde o değerli yere oturtmak istiyorum. Sanata,sevgiye evrenin içtenliğiyle yaklaştığın için;teşekkür ederim.

Makbule Abalı dedi ki...

Filmin adını ilk duyduğunuzda neyi, kimin mucizesi diye merak ediyor insan. Filmin sonunda oldukça duygusal, biraz bulanık gözlerle, kafanızda onlarca soru ile çıkıyorsunuz. Çıktıktan sonra da film kareleri geliyor gözünüzün önüne... Sinema işlevini yapmıştır; Etkilemiş, düşündürmüş, öğretmiş, eğitmiştir.

Benim en çok etkilendiğim yönler; Görüntüler mükemmeldi, uçsuz bucaksız vadiler, dağlar çok güzel çekilmişti. Oyuncular çok iyi seçilmişlerdi Özellikle baş roldeki engelli oyuncu.
Uzun zamandır ilk kez bir filmde Köy Enstitülerinden söz edildiğine tanık olduk. Yöresel adetler, kız isteme, düğünler, oyunlar çok güzel aktarılmıştı. Damatların gelini korkutmak amacıyla kuşların boynunu koparması ürperticiydi.
Sevginin galip gelişi güzel bir final oluşturdu. Mahzun Kırmızıgül çok yol katetmiş, kutlamak gerek.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Makbule öğretmenim; "Sinema işlevini yapmıştır, etkilemiş,düşündürmüş, öğretmiş, eğitmiştir." sözleriniz bu film için fazlasıyla hak edilmiş gerçeğin,hisler ve aklı ile buluşmasının sunumudur. Teşekkür ediyorum. Görünen o ki, iyi bir fikir insanı, aynı zamanda iyi bir emekçi,merakçı, düşünce insanı olması gerekiyor;masa başı, avare sloganlarla fikir insanı değil olsa olsa harika bir piyon olur... İzninizle bende bir kez daha kutluyorum;bu esere katkı sağlayan herkese...