19 Ocak 2015 Pazartesi

ÇEVİR KAZI YANMASIN


Kamera; Güven

ÇEVİR KAZI YANMASIN!

  Elbette kazı yiyecek olanlar çevirmeyi de bilirler. Ama yine de hatırlatmakta fayda var; ateş fazlaysa, kaz yağlı değilse yanabilir; hem yağlanmalı, hem de çevirmeli; Amman a!

  Gecenin saati, diğer güne çoktan devrolmuştu. Saat gece yarısı ikiyi gösteriyordu. Kitap üzerinde uyuklayan bedenime uyku yerine bir parça ödül sunmak istedim. Televizyonu açtım. Sözüm ona bin bir emekle hazırlanan bir belgesel bulup biraz kültür çeşnisi yapacaktım.

 Kanallar arası gezinti esnasında Kanal 24 programına demir attım. Sahnede üç kişi vardı. Programı yöneten Ali Bayramoğlu ve diğer konuklar; Gülay Göktürk, Fadime Özkan. Söz Gülay Göktürk’e verilmişti. Uzun uzun konuşmasının ana fikri “ahlaksal üstünlük “oldu. O güzel, o özene bezene, o edebi ve mimari duruş içinde seslendirdiği konu bir mühendisin, uzman bir doktorun çalışması kadar incelikli, özenle seçiliyordu sözcükler.

 Malum, konu yine paralelcilerdi. Ama aydın olmanın, tarafsız görünme mantığının ağırlığı içinde farklı görünmeye çalışan bir konuşmacı vardı; Gülay Göktürk. Kendince formülü bulmuştu; “ahlaksal üstünlük”

 İktidarın ahlaksal üstünlük yolunda ilerlediğini, şimdi yüce divana gidecek, gönderilecek eski bakanların bir an önce gönderilmesi gerektiği; bu sayede iktidarın ahlaksal üstünlüğü daha da artacağını savundu durdu.

 Gülay Göktürk’ün konuşmasını Nasrettin Hoca dinleseydi bol bol göbeğini kaşırdı. Hangi ahlaksal üstünlük kızım! Sorusuna kürkünü, sarığını göstererek kıs kıs gülerdi. Elbet Gülay Göktürk konuşmasına odaklanmıştı. Oldukça ciddiydi. Öyle bir ciddi ki, bu konuşmayla, bu taraf olmakla kimsenin arabasına binmediğini, kimsenin düdüğünü öttürmediğini, onun savunmasının ayrıcalıklı bir şey olduğunu perçinlemeye çalıştı durdu.

 Esas sorun, dinleyici konumunda olan Ali Bayramoğlu ile Fadime Özkan’ın yüzlerindeydi. Gülay Göktürk ikide birde “ahlaksal üstünlük” dedikçe acaba ucu biraz kaçar da, iktidara dokunursa, bu güzel düzen, bu gösterişli forsları yok olabilir miydi? Yüzlerindeki; özellikle Ali Bayramoğlu’nun endişesi büyük bir esere dönüşmüştü. Endişenin resmi; büyük sanatçı öyle bir çizim yapıyor ki; sen istediğin kadar; haktan, helalden, adaletten söz et; kaz yanıyor, kaz kaçıyor; üstelik de balçıkla o büyük ışık sıvanmıyor.

 Velhasıl dostlarım; kitap üstünde uyuklarsanız, saat de gecenin bir yarısını çoktan geçmişse, benim gibi belgesel arayacağım deye “ahlaksal üstünlük” nutku sizi de yakalaya bilir. O zaman, nutkunuz tutulur; insanların bir parça ayrıcalık, bir parça dünyalık için nasıl da bütün öğretilere ters geldiğinin şaşkınlığını yaşarsınız.

  Hazırlıklı olun! Şimdi yeni moda “ahlaksal üstünlük” eğer ki dört eski bakan yüce divana giderse; iktidar Göktürk’ün söylediği gibi ahlaksal üstünlük yolunda biraz daha yol alacak ve ona inananları büyük ahlak zenginliğine boğacak…

 Konuşmacıların tümü eksiksiz olarak birbirlerine katıldıklarını söylediler. Onların tek düşmanı vardı, paralel oluşum… Daha çoktan belliymiş. Peki, ama çoktan beri inçin yoktunuz; neredeydiniz demek istedim; diyemedim. Çünkü ahlaksal üstünlük oldukça önemli bir kalkan oluşturmuştu. Sormayacak, sorgulamayacak sın. Sadece safraları atacaksın; o zaman, tekrar yükselecek sizi uçuran balon…

 Ne mutlu bir uçuş; nice uygarlığın tepesi, zirvesi, patronu, kralı, firavunu hep denedi. Ne safralar atıldı; ne kurbanlar verildi; ama büyük kokuşma, çöküşler önlenemedi. Biraz daha tarih; biraz daha felsefe, biraz daha edebiyat diye yalvarıyorum…

 Güven Serin 

 



 





  

Hiç yorum yok: