12 Ocak 2015 Pazartesi

ÇEŞM-İ SİYAHIM


Kamera; Güven  Uçmakdere Köyü-Tekirdağ

Her daim filozof bakışlarıyla gülümseyen kahveci İbrahim,
Marifeti Yunus Usta


Kamera ; Güven Ganoslar Sahili

Sanki Truva Şehrine ayak basmış kahramanlar gibi;
Yunus Usta, Mehmet, Erdem ve Çetin Bey

Gezi sonrası,gün geceye ilerleme telaşı,biz yorgun
İbrahim'in kahvesine gitme,çay demi telaşı...


Kamera; Güven Platon Dere Vadisi,
çeşmelerin, suların yer çekimiyle dans ettiği yer;
suların tınısı vadinin yamaçlarında coşku içinde
yankılanıyor...


Kamera; Güven  Platon Dere Vadisi Yamaçları

Döngünün beyazlığı,bahara sızan can suları
taşımakla meşguller;insan neyle meşgul;kim bilir...


Kamera; Güven Platon Dere Vadisi

Sıfır rakımdan derinlere; beş yüzlü rakıma çıkarken
verilen dinlene zamanları..


Kamera; Güven 

Şairin dediği gibi; "severim ben küçük insan koylarını" 


ÇEŞM-İ SİYAHIM

 Bir yolculuk daha yola çıkma fikrimizi netleştirdi. Yılın ilk günü kış nasıl iddialı bir giriş yaptıysa biz de yeni yıla hızlı bir doğa serüveni içinde girdik. Tekirdağ coğrafik olarak özenle, imrendirecek bir yerde almasına rağmen, özenle döşenmiş, özenle imar edilmiş bir yer değil; ne hazin…

  Yol yine Ganoslara uzandı. İç sevdası doğanın mevsimlere olan aşkı gibi, döngünün tarifsiz işleyişi gibi işledi…

  Ganoslar Diyarı deyince akla Uçmakdere gelir. Vadinin derinlerinde, taş ve ahşabın, billur suların akarak denize doğru ilerlediği yer. Bir de kahveci İbrahim akla gelir; her daim gülümseyen, taze çayı, ıhlamuru, adaçayı olan İbrahim…

 Ganosları anlamak için onun baharat kokan tepelerinde olduğunuz kadar derin kalbine uzanan vadilerine de uzansanız iyi olur. Biz de öyle yaptık. Yunus Usta, Mali Müşavirlik Mesleğinde hak eden duruşa sahip olduğu kadar gezi kültürünü de özümsemiş Erdem, Çetin Bey ve Mehmet; ekip, birçok gezi grubunu kıskandıracak özelliklere sahip. En önemlisi; söz konusu doğa ise; koşulsuzluğa sımsıkı tutunmuş durumdalar…

  Bu seferki Ganos gezimizin uğrak yeri, bir çocuğu delicesine heyecanlandıracak bayram hediyesi gibiydi; Uçmakdere ile Gazi Köy arasında bulunan Platon Dere Vadisi. Derelerin ırmak olmaya özendiği bu yerin suları denize doğru çocuk tutkularıyla koşuyor…

 Platon Dere Vadisine ilk kez adım attık. Yaklaşık 6 km ilerledik. Biz ilerledikçe suların, beyaz karlardan eriyen o duruluğun marifetli uğultularını en güzel şarkı nağmesi gibi dinledik. Yukarılardan avcıların silah sesleri tüm vadiye yayılıyor. Domuz avına çıkmışlar…

 Gezi yazımın başlığı Âşık Mahzuni Şerif’in anısına. Bir şarkıya, türküye geçmiş duyguları ancak duygulara; o muazzam fısıltılara beyaz karların duruluğunda akan dereler gibi duru bakıyorsanız anlamını, insandan insana akacak olan organik bağı yakalayabilirsiniz.

 Sabahın erken saatleri Yunus Usta beni almaya geldiğinde aracın radyosunda Mahzuni Şerif’in bu şarkısı çalıyordu;

İşte gidiyorum çeşm-i siyahım/ Önümüzde dağlar sıralansa da/ Sermayem derimdir servetim ahım/ Karardıkça bahtım karalansa da…

 Bu topraklara insan duyguları, hissedişleriyle kazınan türkülerin anlamları büyüktür. Tıpkı insanın kendine, kendi çevresinde bulunan doğanın içine, derinlerine inme anlamı gibi… Platon Dere Vadisi, birkaç gün önce selam veren kışın bütün görkemini gösteriyordu. Kar yığınakları güneşin yüksek erdemine rağmen kardan adam yapmaya yetecek hatta kar topu oynayacak kadar çoktu.

  Bu büyük kar ve soğuklarda Uçmakdere Köyü iki gün elektriksiz kalmış. Yollar kapanmış. Büyükşehir Belediyemiz elinden geleni yapsa da, yeterli ve gerekli makinelerin eksikliği gözler önüne seriliyor…

 Büyük şehrin başkanı Kadir Albayrak bunu iyi bildiğini gördüğünü biliyorum. İyi bir makine parkını oluşturması gerektiğini, acili yetini vurgulamak istiyorum. Bir başka önemli konu ise Uçmakdere Köyünün tükenen son haline acilen bir can suyu… Burası hatta burası gibi 16 Şirince var diyen Kadir Albayrak, tükenmiş bağların, yok edilmiş tütün tarlalarının, ipek böceği dutlarının yerine gelmeyeceğini biliyor. Ben de öyle… Çünkü bunları ekip, dikecek gençler çoktan şehrin tenha gölgelerinde eridiler…

 Uçmakdere Köyüne yapılacak birkaç örnek butik otel, çok iyi bir başlangıç olacaktır. Ihlamuru, Adaçayını, Kekiği çok daha yaygın ve kazançlı hale getirecek bir sürü çözüm yolu var. Köyün merkezinde bulunan 86 numaralı ahşap bina; ilk el atılması, turizme kazandırılması gereken yerlerden birisi; bilgine sunulur Kadir Başkan…

  Her gezinin önceliği koşulsuzlukta, doğanın içinde var olmak; Fransa, Almanya, İtalya’dan önce kendi şehrini, ülkeni tanıma arzusuysa; hikâyeniz yazılmaya, maceranızın damlaları sevgi dehlizlerin-ize akmaya başlamıştır; bu akış, tıpkı beyazlığın eriyikleri gibi; tılsımı bir tını, bir coşku; bir yaşam sunumu gibi; ey değerli dostlar…

 Ganoslara, Yeniköy’e, Uçmakdere’ye yaptığımız her yolculuk gözlerimle gördüğüm tanık olduğum insan isyanı yaşadığım anı da burada anlatmak isterim. Bu zarif yerlere en pahlı arabasıyla, en pahalı parfümleri sürünerek gelen bir sürü insan; kimi piknik, kimi spor yapıyor.

 Ama niçin çöplerinizi bu düş diyarına bırakıyorsunuz? Niçin kirletiyorsunuz? Bilmenizi isterim; saf doğayı kirleten insanların ruhları da kirlidir; ne kadar pahalı görünürseniz görünün…

  Hamam, sauna iyi bir beden toksin temizleyici-sidir. Doğa, Ganosların esintili, baharat kokan vadileri ise ruhsal toksinlerin izi temizler; iyi bir doktordur; üstelik yan etkisi olmayan ilaçlar yazar size; bilmenizi isterim…


 Güven Serin

  





4 yorum:

Esin Bozdemir dedi ki...

Ne iyi yapmışsınız bu doğa gezisini gerçekleştirmekle Sevgili Güven.. Ruha huzur, bedenlere nefes aldırmak için bundan daha iyi bir ödül olamaz.. bir de doğaya bırakılan o atıkların 'kirli ruhların' izleri olmasa!.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkür ederim Esin;tabiat rüzgarıyla, karıyla,yağmuruyla,soğuğuyla erken davrandı bu yıl;ben de aynı aceleciliği yaptım. Gerçekten bir ödül... O atıklara korkuyla bakıyorum artık;üstelik en büyük keyif aldığını ,doğadan esinlendiğini sanarak birbirine sarılan doğa kokmayan insanlar tarafından yapıldığını bilmek,bir eziyet geliyor...

MAVİ dedi ki...


Yaşam, her gün, kendine doğru yolculuklar yaparken; her değişim, yeni bir deneyimin, istemenin sonucudur.

Gelişime açık olmak büyütür insanı, olgunlaştırır, eksikliklerini görmesini sağlar.

Ön yargıdan, baskıcı sistemden arınmasına yardımcı olur.

Tıpkı doğanın eteklerinde, dizlerinde gözlerinde yudumlamak gibi, yaşamı..!

Bu güzel paylaşıma bir şiirle eşlik etmek isterim, müsaadenle..!


Taptaze Güneşler

ağarırken tan yeri
sabahın dinginliği rüzgar gibi
yalar geçer yüreğimizi
bu dinginlikte
gün ışırken
bir yağmur tadıyla sarar tenimizi

dağlar
kayalar
ağaçlar
hepsi
sabahın koynunda
bir içim su yüzü arılık

özenle
incelikle
kendini güne katan
ovalar
börtü böcekler
bir kanat vuruşta uçan şahinler
nazlı akan derenin suları
yaşamın içinde
yeni yetme bir sürgün gibi
dokunuyor yüzümüze
sevgiyle

doğa uyandıkça
kırıldıkça kırağı
ve korkular
bizi umuda
binlerce kez
gebe kılarak
güne katıyor

nasıl yükselirse göğe
taptaze güneşler
dağlar
kayalar
sular
hepsi
sabahları
o yazgı için
uyanmış olsalarda
dinlenmiş tanın kucağında
bir ırmak akıyor
bu ırmak
gökyüzünün mavisi
içimin ülkesi

bu arılık
öylesine geniş ki
o eşsiz güzellikte
yeniden
ilk gerçek oluyor
şafağın koynundan süzülüp
yüzümüze dokunuyor
sessizce
bizi yaşama davet ediyor...

Olcay KASIMOĞLU

GÜVEN SERİN dedi ki...


En iyi öğretmen-öğreticidir doğa. Değişimi,istikrarı,deneyimleri sunar;bir parça kulak verince. Biraz sokulursan daha da uzanır,kucaklayıcıdır; o yüzden, doğa hiçbir zaman çirkin olmaz;kötü kokmaz. Doğanın temizlik işçileri,görünür olanlardan öte görünmezler. Bazen küçük bir yel, bazen deli bir fırtına,boşalan bir gök,ışıldayan güneş;toprağın altında sabırla işleyen bir solucan, küçük bir kurtçuk;tamamıyla adanmışlık içindeler...

Sevgili Olcay, katkınıza,değerli şiirinize teşekkür ediyorum. Tamamıyla doğa sevgisi kokuyor...

Yaşamın değerini,o değere yaşam kırıntıları taşıyan doğayı anlamak adına;selam ediyorum...