4 Kasım 2014 Salı

WİLLİAMS SENDROMU ve MÜZİK


Kamera; Güven Arkeoloji Müzesi-İSTANBUL


WİLLİAMS SENDROMU ve MÜZİK

  Bilim, bilme isteği, sorun çözme gayreti, bu gayretleri tetikleyen merak, deneysel çalışmalar olmasaydı, sıradan hastalıklar bile insanlığı yerle bir edebilirdi.

  Williams Sendromu, doğumsal bozukluktan kaynaklanan benzersiz bir hastalıktır. Entelektüel güçler ve noksanlıkların bir araya geldiğ, büyük kargaşalar içinde kaybolmuş büyük çoğunluğu ilgilendirmese de beni şaşırtan, bu konuda bir yazı yazmaya iten müzik haykırışlarına çok şey borçluyum.

 Ölümün kol gezdiği, zulmün farklı taraflarla alkış aldığı diyarlarda müzikten, hastalıklardan söz etmek zordur. Ancak, başa gelince, çareyi yine batının bilgisiyle bilime dönüşmeye çalışan kurtarıcı çözümlerde ararız.

 Williams Sendromu, geniş ağızlı, hokka burunlu, küçük çeneli, gözleri yuvarlak, meraklı, sevgi dolu insanları anlatır. Hepsi birbirine benzer. Öykü anlatmak, başkalarıyla iletişim kurmak, bir de sıra dışı müzik bilgileriyle öne çıkıyorlar.

 Williams Sendromu nadiren görülüyor. Yeni Zelandalı Kardiyolog J.C.P. Williams’ın 1961’de yayımladığı makaleyle tıp literatürüne girmiştir. Bu hastalık, zeka geriliği değildir. Çocukların arkadaş canlısı, beklenmedik dil hakimiyetleri de bunu kanıtlıyor.

 1980’lerin başında, Williams Sendromu yaşayan bir gurup ve veli birbirini bulup bir araya geliyor. Williams Sendromu Derneğini kurmuşlar. Bu sendroma sahip çocukların matematik işlemlerini tam olarak kavrayamadıkları, çevrelerine karşı kayıtsız kalmaları, bazılarının bağcıklarını bağlayamamaları da biliniyor.

  Bilinen bir şey daha var. Williams sendromlu genç bir kadın Gloria Lenhoff otuz dilde opera aryası söylüyor. Daha sonra Gloria’nın olağanüstü hayatını anlatan “Şarkıların En Tuhafı” isimli kitap yayımlandı.

  Gloria’nın müzik yeteneği erkenden olgunlaşıyor. Daha bir yaşındayken ritim uyaklarından büyük keyif aldığı görülüyor. İki yaşında ritme tepki vermeye başlıyor. Duyduğu bütün İbranice, Lehçe, İtalyanca sözcükleri yutuyor. Bu dilleri bilmiyor ama ölçülerini, tonlamalarını, plaklarını dinleyerek öğrenmiş. Yaklaşık iki bin şarkılık repertuarı var. Fakat Williams sendromlu çoğu kişi gibi beşle altıyı toplayamaz.

  1994’te Williams sendromlu bireylerin sosyalleşebileceği, müzik yapabileceği ve müzik eğitimi alabileceği olgusu iyice önem kazanıyor. Müziğin, sosyalliğin var olduğu kamplar kuruluyor. Bu kampı ziyaret eden doktorlar gördükleri manzara karşısında şaşkına dönüyorlar.

  Williams sendromlu bireylerin müziğe alışılmadık ölçüde düşkün olduklarını fark ediyorlar. Müzik yalnızca hayatlarının derin ve zengin bir parçası değil; hayatlarının her ânında yer tutuyor. Çoğu günün büyük bölümünü kendi kendine şarkı söyleyerek veya enstrümanını çalarak geçiriyor. Öyle ki müziğe düşkünlükleri sıra dışı ilgileri normal popülâsyonda bile olağan olmayan bir durum olduğu anlaşılıyor. Bu tür sınırsız müzik meşguliyetleri profesyonel müzisyenler arasında bile rastlamayacağını anlıyorlar.

 Williams sendromlu insanlarda yaygın görülen üç sivrilmiş mizaç; müzikal, öykülemeci ve sosyal, birbiriyle uyumlu görünüyor.

 Ağızları geniş. Burunları hokkalı. Çeneleri küçük ve gözleri yuvarlak. Beyinleri normal beyinlerden yüzde yirmi daha küçük… Bu değişikliklerinin yanında müzikal, öykülemeci ve sosyal yanları oldukça ileri…

 Bilimin bilgiye olan açlığı, bilginin mucizevî çözüm ve tespitleri karşısında eğilmemek, büyük saygı duymamam mümkün değil… Bir tarafta, katlediciler, yok ediciler. Gerdan kırıcılar, sınır çiziciler, gölgeler arasında insan pazarlığı yapanlar.

 Artık, Williams sendromlu insanlardaki sorunun bir kromozomdaki on beş ile yirmi beş kadar genin “mikrodelesyonundan” kaynaklandığı biliniyor.

 Freud, “Anatomi kaderdir” demiş. Bilim insanları da kaderin genlerde yazılı olduğunu anlatıyor.

 Ya, hemen yakınımızda komşularımızda yaşanan büyük çığlıkların, ölümlerin, acıların kaderi? İçimize bırakılmak istenen korkunç ateşin bozguncu çığlıkları! Bilim, bilmeyi, anlamayı öğretir.

  Anadolu insanı, bilime muhtaçtır. Bilmeye; içindeki sevgi, merhamet bilimle, bilmekle, anlamakla birleşince sıra dışı insan ve insanlık gösterisi çıkıyor ortaya. Hâlâ bilmek, anlamak için geç değil…
                                                                                                                                                                    Güven Serin                                                                                                                                                                    


Hiç yorum yok: