24 Eylül 2014 Çarşamba

KEŞAN'LI ALİ DESTANI


Kamera; Yunus   Ahimehmet Köyü-Saray
Kim bilir ne destanları vardır yaşlı amcaların; destan
anlatma içinde olup dinleyicilerini, not alıcılarını
bulsalar...

KEŞANLI ALİ DESTANI

  Keşanlı Ali Destanı, büyük usta Haldun Taner’in 52 yıl önce yazdığı bir oyundur. Bugün seyretsek, bugün okusak bu destanı değişen pek bir şeyin olmadığını görür geçeriz. Göçün, kenar mahallelerin kendi yasalarıyla hiç durmadan yazdıkları destanlardan sadece bir tanesi…

 Nasıl, türküler toplumların yaşamları, yaşam biçimleri içinden doğar, büyür ve yaşarlarsa; destanlar da öyledir; sanata adanmış sanatçısını bekler. Yerin altında bekleyen Ağustos böcekleri larvaları gibi; o an gelince, çığlık çığlığa, sadece bir yaz zamanına adanmış olmanın hüznünü, küskünlüğünü yaşamadan eğlencenin içine katılırlar.

  Keşanlı Ali Destanı da öyle bir şey! Manyak Caferi, Lutfiye, Temel, Hafize, Nuri, Derviş, Sipsi ve başkarakterleri Ali ile Zilha üzerine kurulu bir hikâye… Bu hikâyenin, tiyatro oyununun ünü çoktan ülke sınırlarının dışına taşmış. Avrupa’nın pek çok ülkesinde, Amerika’da, Lübnan’da sahnelenmiş. Beğenilmiş, aldığı alkışlar göğe yükselmiş…

 Destanlar, bir şeylerin eksik olduğu zamanlarda ortaya çıkarlar. Kanunların, adaletin, sosyal dengelerin, çarpık kentleşmenin, savaşların, göçlerin olduğu zamanlarda… Büyük usta Haldun Taner yaşasaydı; daha da büyük destanlar yazmaya devam edecekti. Göçler, göçle birlikte zulme, terk edilmeye bırakılan veya ısrarla sarıldığımız töreler, görenekler, gelenekler; bugünün meşhur söylemi “ mahalle baskısı” daha nice destan yazdırırdı.

  Büyük kentlerimizin arka mahalleleri destanların, büyük oyunların sahneleri gibidir. Ne seyircisi biter, ne eğlencesi ne de kara mizahı…

  Ustanın destanı yiğit mi yiğit, kahraman mı kahraman, kurtarıcı mı kurtarıcı Ali’nin; Keşanlı Ali ve sevdiği Zilah’nın üzerine kuruludur. Bir de Manyak Cafer’in ününden yararlandı diye Cafer’in manyak seslenişi can katar bu hikâye’nin sonuna. Manyak Cafer bildiği bütün küfürleri sıralayarak Ali’nin ortaya çıkmasını ister;

“ Anasına sövdük çıkmadı. Nişanlısına döşendik tınmadı. Can kurban böyle efeye be! Ulan ipi kırık, kabız mı oldun korkudan, niye çıkmıyorsun? Çık ulan erkeksen…

 Efeler efesi Ali, sevdiği kadının; Zilha’nın yanındadır. Zilha’ya seslenir;

“ Tabam beni bekler. Durmak olmaz Zilhacığım.
Zilha: Boş ver tabanı, korkmuyor musun?
Ali: Korkmasına korkuyorum. Ama neylesin ki ortada destan var. Destanı yalan komak olmaz.
Zilha: Havva, Adem’e ne şart koşmuş; ya ben, ya cennet demiş. Ben da sana şart koşuyorum Ali. Ya ben, ya destan!
Ali: Maalesef mümkünsüz Zilha. Kaderim beni çağırıyor. İnsanlar ölür, destanlar kalır. Ben gidiyorum.
Zilha: Gitme Ali, dur Ali…
Ali: (Kapının önüne çıkar) Sinekli’ye canım feda. Kaderim böyle yazılmış, ne denir…
Koro: Aslan Ali, koç yiğit Ali…
Ali: (Arkaya dönüp Zilha’ya) Yaşasın Sineklidağ. Son sözü bu oldu dersin. Tarihe böyle geçsin.

 Bu destanın yazılışından bu yana dünya güneşin etrafında 52 kez döndü durdu. Nice doğum ve ölüm yaşandı. Değişen neler oldu; anlayış ve anlatımların, pırıltı ve renksizliklerin bıraktığı büyük bıkkınlıklar, bezginlikler, iğrençlikler, yığınla çoğalan kenar mahalleler; uygar kent yaratma içinde kendi yalnızlığı yaratan TOKİ’ler kendi destanlarına sürekli sahneler, diyaloglar ürettiler.

 Her taraftan destansı yaşam biçimleri fışkırırken eksek kalan bir şey var; destan yazıcılar ve destan okuyucular azaldı. Teknoloji oldukça ilerledi. Şimdi tuşa, düğmeye basan herkes kendi destanını kaleme, videoya alıyor ve herkes aynı anda; bu destan benim, bu destanı ben yazdım, en güzeli, en can yakacı, en efendisi, en kahramanı, en heyecanlısı, eşsiz olanı budur diye seslenip dururlar.

 Siz siz olun, destanın içine girecek cesaretiniz varsa, rolünüzü iyi yapın; hangisiyse iyi oynayın, eninde sonunda büyük seyirci büyük alkış verecek; sahne ışıkları sönene kadar, keyfini çıkartın…

 Güven Serin 


2 yorum:

Hamiyet Akan dedi ki...

Ve sahne ışıkları söndüğünde başlayacak esas hayat. Mutluluğun eksik olmadığı bir diliyorum Güven

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkür ederim Hamiyet. Sağlık ve hoşlukla...Belki de esas sahne açılacak; kim bilir...