1 Temmuz 2014 Salı

MERHABA ADINI BİLMEDİĞİM KİŞİ




Kamera; Güven        Karadeniz

MERHABA ADINI BİLMEDİĞİM KİŞİ

Telefonun karşısında bir hanımın sesi; tahminen 10 yaşlarında küçük bir çiçeğin. Sanırım aradığım kişinin telefonunda ismim kayıtlı olmadığından açılan telefondaki ses;

 “ Merhaba adını bilmediğim kişi. Annem telefonu evde unutmuş. Kendisi büroda.” Bu seste, ne bir oyalama, ne bir kuşku, ne bir başka şey vardı. Bir an önce, çalışan bir annenin kızı olduğu için ve anne telefonu evde unuttuğundan ona ait olmayan telefona bakıp, en hakiki, en kestirme ve en duyarlı cevabı vermek oldu.

 Bu genç hanım, sesine yansıyan öğretici baloncuklar konuşmayı şöyle tamamladı;

 “Bay bay…”

 Ve ben, hiçbir şey söyleyemeden, “merhaba”  bile diyemeden, arayacağım diğer numaranın peşine bile düşmeden, 10 yaşındaki hanımefendinin öğretici terbiyesiyle şaşkına döndüm.

 Niçin?

 Yapaylık, kuşkular, gereksiz sorular ve esas meramımızı anlatamamak o kadar büyük boyutlu oldu ki; bunca bilgi, bunca görgü deryasında bile konuşamıyoruz. İletişim eksik…

  Peki, ama neden? Canlılardan, bu canlıların en kıymetli, en zeki olanı olan insanlardan bize yayılan frekansları karıştıran, bize ulaşmasını engelleyen şey ne?

 Korkuyu, çekinceleri iyi tanımlayamama! Beynimiz oldukça gelişmiş bir bilgisayardır. Ama hisleri olan bir şey… Ne kadar çok görgü, nezaket, çok boyutlu muhabbet, yaşanmışlık doldurulursa o kadar.

 Bir dostum bir zamanlar konuşmasında şu sözcükleri söylemişti;

 “ Muhabbet, sohbet dostluğun ön sevişmesidir.”

 Hakikate, dünya kalıcı huzuruna; bütün mevsimleri, bütün hadiseleri algılayarak erdemli ve dimdik bir bedenle yürümek;  hangi yaşta olursa olsun ilerlemek, çok özel bir tercih, çok muhteşem bir donanım olmalı…

  Çoktan beri moda olan bazı seslenişler var; “ Kendine iyi bak!” Peki, ama bu kadar güzel bir temenni bu kadar güzel bir şekilde eskitilir mi? Kendine iyi bakacak bir insan, bakmanın bir ömür sürecek bir şey olduğuna inanmamışsa, bu kadar kolay bir sesleniş, iyi bakmayı tetikler mi? Zor…
Bir de şöyle düşünelim; kendine iyi bak diyen kişinin çoğu zaman kendine iyi bakmamış bir beden, parçalanmış bir ruh taşıdığını görüyorum. Acaba, bu iyi bakmamışlık mıdır, bu moda sözcüğe sarılmak; bir kuru teselli midir kendisine…

 Bu âlemi şiir tadında yaşayan bir dostum oğlu ile yaptığı bir diyalogu anlamıştı bana. Oğlunu geziye göndermiş. Gezi dönüşü küçük beyefendinin üzerinde bir sürü kene görünce şaşırıyor. Meğer küçük beyefendi gezide bir köpeği çok sevmiş.

 Dostum seslenmiş oğluna;

 “ Ellemeden sevseydin ya!”

 Küçük beyefendinin verdiği cevaba bakar mısınız?;

“ Dokunmadan sevemem ki! “

 Yaşamın hangi tarafında, hangi unvanda, yaşta olursanız olun; elbet dokunmayı da bilin. O zaman seslenişler, anlatımlar yavan kalmıyor. O zaman, kuşkular, korkular PARANOYAK bir yaşam sıyırmasına dönüşmüyor.

 Bu çalışmama ciddi bir ruh katan, küçük hanımefendiye, beyefendiye eğilerek selam ediyorum; ne muhteşem sesleniş; hakikat, nezaket, doluluk ve insan kokuyor…

  Güven Serin 
  


Hiç yorum yok: