30 Haziran 2014 Pazartesi

PEPUK KUŞU EFSANESİ


Fasiles Antik Kenti 


Kamera; Güven Fasiles  Kemer

Dağların,ormanların, vadilerin,suyun olduğu her yerde
hikayeler vardır; iç içe geçmiş; katman katman
biraz eşeledikçe çıkarlar ortaya.

PEPUK KUŞU EFSANESİ

  Kim öldürdü?
  Ben öldürdüm.
  Kim yıkadı?
  Ben yıkadım.
  Kim gömdü?
  Ben gömdüm.

  Pepuk Kuşu Efsanesinin son sözleri böyle biter. Yanlışlıkla kardeşini öldüren bir ablanın sonsuza uzanan ağıtıdır aynı zamanda. Hikâyeler insanların yok oluş zamanlarında tutunduğu birer can simidi gibidirler. Ya üvey anneyi, ya bir zulmü, dayanılmaz acıyı, aşılmaz dağları, bitmez çileleri, kavuşulmaz bir aşk sancısını aktarırlar; nesilden nesle…

  Bir toplum ne kadar gelişmiş olursa olsun, mitolojinin arınmış, zararsız ve hayal gücünü zorlayan mitlere-hikayelere de o kadar ihtiyaç duyar. Antik şehirlerin sanatsal, mimari kalıntılarının yanında en önemli değerleri yine o kalıntılar ile birlikte anlatılan efsanelerdir.

  Pepuk Kuşu, bir kız çocuğunun acılı hikayesidir. Erkek kardeşi yanlışlıkla öldürdükten sonra Pepuk (Guguk) Kuşuna dönüşmek için duaları kabul olan ve o acıyla birlikte dağlarda, vadilerde, Pepuu, Khekuu diye kendi ağıtını söyleyen bir kuş…

 Toplumlar geliştikçe efsaneler de insanlığa akmaya başlar. O efsanenin hangi topluma ait olduğundan öte, neyi anlattığı; gerçek manada insan acısını, yokluğunu, özlemini anlattığını öğrenince; hikayenin anlatıldığı yöre insanlarının taşıdığı o güzel sancıyı taşırsınız.

  Pepuk Kuşu Efsanesi aynı zamanda bir doğu masalı, bir Anadolu hikayesidir. Kürtler arasında daha yaygın bilinse de, hepimize aittir. Çünkü bu hikayenin acıklı sonu, acıklı sona giden üvey anne vurgusu; geçmişten çekip alınırsa; bugünün yokluğuna, bugünün sancılarına ve yanlışlarına derman olacak bir ilaç gibi içilmeye başlar.

  Cevahir Bedel de öyle yapmış; Pepuk Kuşu Efsanesini yüzyıllardır saklandığı dağların, vadilerin içinden çıkarıp şiirine; “Çayırı Sayıklamak” kitabına taşımış. Taşımakla kalmayıp, bugünün yaşam sıkıntılarına, insanların sessiz çığlıklarına bir arkadaş, dost gibi sunuyor.

 Türey Köse ile yaptığı röportajında Pepuk Kuşu Efsanesini, şiirine yansıyan anlatımını ise şu can alıcı ifadesiyle ölümsüzleştiriyor;

  “Kim öldüyse/ben öldüm/kim yıkandıysa/ben yıkandım/kim gömüldüyse/ben gömüldüm.” 

Efsanelere ruh veren insan dokunuşları hissedilmediği zaman hiçbir şiir, hikaye tam manasıyla yaşam hakkına kavuşamaz. Çok zengin masallarımız, inanılmaz değişim süreçlerinden geçseler bile, değişik dillerde, isimlerde anılsalar da özlerinden hiçbir şey kaybetmezler; bir yakarış, lanet, suskunluk, haykırış, ümit, zalime karşı direniş vardır bu efsanelerin tamamında.

  Şimdi, doğu ile batı, güney ile kuzey arasında bizi sıkıştırmaya çalışan devin, canavarın oyununa gelmemek adına, bu topraklara büyük zenginlik katmış bütün uygarlıkların hikayelerine duyarlılık göstermeliyiz. Onlar, daima iyinin yanındaydılar. Kaybedeni, ezileni, yokluğa, özleme, acıya kavuşanı esenlik içinde tekrar yaşama davet etmek için doğdular.

 Bugünün hızlı yaşamında, hikayeler ve onların yardımı çok yavaş görünse de, edebiyatın hiçbir acelesi yoktur. O, büyük kargaşanın içinden sıyrılan, uzay yolculuğunda zaten muhteşem bir hızla yol alan özel insanların fark edişiyle ortaya çıkar; biraz dinlence, biraz vicdan temizliği, beden bakımı yapma zamanı küçük şırıltılar halinde akar; bir derenin ırmağını beslediği gibi;

Pepuu (Baba)

Kim öldürdü?
Ben öldürdüm.
Kim yıkadı?
Ben yıkadım.
Kim gömdü?
Ben gömdüm.
Vah, vah, vah…

  Efsaneler, yokluktan; tıpkı boşluğun enerjisinden doğan galaksiler gibi doğarlar. Adalet yoktur. Merhamet yoktur. Kavuşma yoktur. Dinleyici, yardımlaşma yoktur. İşte o zaman mucizevî insanın var edişi çıkar ortaya; doğaya, içinden çıktığı toprağına, ağacına, dağına, kuşuna büyük bir minnet içinde geri döner.

 Çok kolay bir şekilde zenginliğe kavuşup, çok kolay bir şekilde özgürlüğünüzü ilan ettiyseniz, her şeyi siz yaratmış gibi, sizden başka her insana özürlü, cahil, kıro, ahmak gözüyle bakıyorsanız; bir şeyler yanlış gidiyor demektir; Pepuk kuşu acılı acılı ötmeye başlamış, çareler, adalet ve hukuktan değil, dağlardan, taşlardan, başka oluşumlardan aranacaktır demektir…

 Güven Serin 



 

  

Hiç yorum yok: