26 Haziran 2014 Perşembe

BİR KADININ PEŞİNDE


Kamera; Güven   Selçuk


BİR KADININ PEŞİNDE

  Şafak çoktan sökmüştü. Tekirdağ'ın en işlek caddesi, yine insan telaşlarıyla tiyatro sahnesine benzemişti. Yetmeyen kaldırımları, mimari özürlü binalarıyla bir ömür tüketip, yazın sanatının keyfini çıkarttığım şehir; benim şehrim…

 Bu sabah iç dünyamın peşinde koşmak yerine, dış dünyanın esintisine bıraktım kendimi. Önümde genç bir kadın yürüyordu. Bilinen kadınlardan daha kilosuz, belki de tam olması gerektiği gibi… Beyaz babetleri vardı beyaz ayaklarını yürüten. Her yürüyüşte 54 kas oynuyordu, insan bedenini o muhteşem ahenkli yürüyüşünde dik kılmak için…

 Rüzgar, uzun siyah saçlarını dalgalandırıyordu kadının. Eskitilmiş gri bir pantolon, narin bacaklarını bir sporcu endamıyla gösteriye çıkmış bir manken gibi yürüyordu podyuma dönüşmüş uzun caddede. Acelesi yoktu. Belki de onu diğer insanlardan, ondan da çekici, hoş kadınlardan ayıran şey, acelesi olmadan rüzgarı incitmeden, insan telaşının korkunç seline kapılmadan, kendine güvenerek yürümesiydi.

  Uzun parmakları vardı genç kadının. Uzun tırnaklarında oldukça kırmızı, oldukça parıltılı bir ojenin rengi; bütün sadeliğe meydan okurcasına dalgalanan saçlarıyla birlikte oynayan 54 kasına uyum sağlamış vaziyette, hemen önümde kayan bir kuyruklu yıldız gibi kayıyorlardı.

  Gri kot pantolonun üzerinde küçük karelerden oluşmuş bir gömlek; oldukça kısa; poposunu örtmeyecek kadar kısa. Zaten, bedenine oturmuş pantolonu, kilodan arınmış bedeni, örtülmeyecek kadar da önemliydi. Pembe, beyaz küçük karelerle donatılmış gömleğinin hemen altında ipli beyaz bir badi sarmıştı kadının bedenini. Sağ kolunda kahverengi bir çanta, sol kolunda altın kaplama saat, siyah gözlükleri, siyah saçlarıyla, arkasına bakmadan ve telaşsız ilerliyordu; yetmezliği ile ün salmış Tekirdağ şehrimin eğri büğrü kaldırımları üzerinde.

 Yüzünü bile görmediğim kadının peşinde yürüten şey neydi? Zaten yolumun üzerinde olması mıydı? Onun peşinde olmak istemeseydim, çoktan geçer giderdim onu. Telaşın alışıldık terleyen bedenleri gibi bende benzer insanlar gibi hep telaş içinde yüzüyordum o büyük eriyiğin içinde.

 Başka bir şey olmalıydı kadının peşinde oluşumu anlatan. Erotizm! Pornografi! Kadın bedenine, titizliğine, zarafetine duyduğum saygı! Sanırım hiçbiri değil…

 Hak edilmiş seviyeli, kösnüllükten uzak, her gördüğün dişiye sulanan bir dana olmaktan uzak bir bakıştı benimki si. Kadın ile erkek ilişkilerini ta baştan beri; kendimi bildiğim, ilk sevgilimin elini tuttuğum zamanlar bile inceliğe, ahenge, mevsimlerin dönüşümü gibi dönüşecek güzelliklere adanan felsefenin içinde olduğumu biliyorum.

 Kadınları korkutacak sıradan bakışları, tacize dönüşecek erkek kabalığını, aklın uçkura takılı oluşunu baştan beri eleştirmiş olmanın gönül rahatlığı ile ardında yürüdüğüm kadını ve ona, onun beyaz babetleri içinde taşıdığı beyaz topuklu ayaklarına kadar bakışıma cevap aradım.

  15 yaşında panayır çadırında izlediğim genç kadın bedenleri, müzik eşliğinde kıvrak erotik dansları, minnet ile hatırladığım gençlik yıllarıdır. Mağara devirlerinden, ilkel insan zamanlarından gelen korkunç bir alışkanlığı; saldırmayı, tacizi, tecavüzü, zorbalığı yok eden şeylerdir; danslar, gösteriler, sinemalar, tiyatrolar ve birlikte büyüyüp, serpildiğimiz sevgililer.

 Erkek bedeninin de önemli olduğunu, erkeğin de seçici olması gerektiğini, bir köy boğası, dölleme makinesi olmadığını öğretir bize; sanatın her türlü ahenkli gösterisi; müziğin her türlü; her perdeden yayılan sesleri…

 Uygar ülkeler, uygarlık yolculuğunda, ilk önce erkek ve kadın kösnüllüğünü yatırmışlar masaya. Her türlü sıra dışı isteğin, gösterinin, açlığın; alışverişin karşılanacağı yerleri yasalar içinde uygulamaya koymuşlar.

 Korkutarak, ayıplara gömerek insan duygularını öldüreyim derken, insan denen harika canlıyı; bir hayvanda bile görülmeyecek kötülüklerden arındırma projeleridir; insana güvenmek, onun özgürlüğünü, kendi sesini, bedenini, ruhunu tanıyacağı şansı vermek; aynı zamanda o toplumun, biliminin, sanatının da kazanacağı dünya arenasına güçlü bir gösteri yapacağının da ifadesidir…

 Genç kadının peşinden ayrılırken, düşüncenin, görgünün, beğeninin, güzel ve şık olmanın “hadi gel hemen yatalım” çağrısı anlamına gelmediği, öyle düşünmediğim için, güne de, önümde yürüyen beyaz babetli, parlak kırmızı ojeli, uzun beyaz parmaklı genç kadına da minnet ile teşekkür ettim.


 Güven Serin 

Hiç yorum yok: