14 Mayıs 2014 Çarşamba

ÖTEKİLER BELKİ DAHA İYİ SÖYLEYEBİLECEKTİR BU ŞARKIYI


Kamera; Güven    Düden,Akdeniz ile buluşuyor;
ne hazindir ki bu ülkede hak ve adalet bir türlü buluşamıyor;
üstelik, adalet mülkün temelidir seslenişinin, yeminlerin
ahlak dolu yüzlerin bulunduğu yerde...


Kamera; Güven Eski Liman Antalya

ÖTEKİLER BELKİ DAHA İYİ SÖYLEYEBİLECEKTİR BU ŞARKIYI



 Yaşamın durağan olmadığı hemen hemen herkes tarafından bilinir. Bilinmesine rağmen, peşine takıldığımız, kimi korkularımızdan sımsıkı tutunduğumuz alışkanlıklar yüzünden direniriz değişime.

  O yüzden her insan sevdiği işe yönelmeli. Daha iyi şarkıları, daha iyi şiirleri yazmak için… Daha iyi binaları yapmak için… Daha iyi kitapları yazmak, daha iyi çocukları yetiştirmek için…

 Toplumsal çığlık ve birbirine benzeme, birbirini ezme gösterisi evrenin yasaları karşısında aciz kalır; bu yasa, sonsuza adanmış gerçeklikte ve doğruluk tadır.

  İnanın bana, yazı yolculuğum, gazete yazarlığına soyunduğumda bu evrensel yasa ilam verdi bana. Hüzünler zirve yapmıştı, dağların zirvesi gibi soğuk, çöllerin ince kumları gibi yakıcı; çaresizliğin çaresidir evrensel yasaların devreye girmesi…

 Daha iyi, daha farklı, daha özgün yazabilmek, küçük aydınlıkları elden ele aktaran bütün insanlığın ilerlediği patikada elinde bir fenerle, daha iyi ışık tutabilmek, daha iyi ses verebilmek, daha iyi umut söylemek için…

 Biliyorum, bütün sıra dışı seslenişler, alışılmış cesurlukta, kabalıkta, sıradanlıkta değilse kuşkulu bakışları, umursamaz suratları da çıkartır sahneye. O yüzden, bazıları yazı savaşımı, edebi inancımı, yaşam felsefemi Don Quıjote’un (Don Kişot) yel değirmenleriyle savaşı gibi görmüştür.

  Biliyorum, kimileri içinse Orhan Kemal’in Bekçi Murtaza karakteri gibi, sabit fikrin, cehaletin, sıkı disiplinin aşkıyla katlettim en sevdiklerimi.

  Bazen Goethe’nin başkahramanı Faust olup takıldım sözlerin peşine;

“ Zavallı şeytan, ne verebilirsin ki sen bana? İnsanın yüksek hedeflere doğru çabalayan ruhunu, anladığı görülmüş müdür senin gibi birinin? ”

 Ve Faust’a seslenen iblis oldum bazen; zamansızlığın, kurnaz, bilge sözcükleriyle yüklü bir iblis; Mefisto…

  Bazen de Müfettişler Müffetişi üçkâğıtçılığına büründüm, kimileri gözünde. Orhan Kemal’e, Yaşar Kemal’e, Cemal Süreyya’ya, Sait Faik’e tutundum kimi… Anakaraları, adaları, dağları ve ormanları dolaştım; insan beyninin milyarlık kıvrımları hatırına.

 Nietzsche’ye, Goethe’ye, Kleist’e, Dante’ye, Cervantes’e oyun arkadaşıma sarılır gibi sarıldım sarhoşluğun yara dizli çocuk şarkılarında.

 Bilmenizi isterim dostlarım, asıl olan şey, ilahi bir takdirin, evrensel yasalara adanmış bir canlının geçiş töreni, müzikaline katılan bir insan gibi katıldım bu büyük yaşam törenine. Yaz dendi bana; yazdım durmadan. İnsan bakışlarıyla, hissedişlerini, bilgi kırıntılarını ve sezgilerimi birleştirdim; bu şarkıyı bizden sonra daha iyi söyleyecek insanların var olacağı hatırına…

 Tıpkı bize bırakılan büyülü sözcükler, dizeler, resimler gibi; bize gülümseyen, bize yaşam içinde yaşam sunan, evrenin bütün evrelerini anlama kabiliyeti sunan, bizden önce çaba, düşünce, iyilik, fayda üreten her canlı gibi, bende, çirkinliğin, kötülüğün, kurnazlığın, iyiliğin, güzelliğin farklarını; bilinenden öte olduğunu anlatmak istedim.

 Çirkin ve kötü bilinenin bir şövalye tarafından, iyi ve güzele dönüşeceğini, zengin ve soylu bilinenin, hakikat karşısında, soysuz ve fakir kaldığını; ebediyeti savunanın, dünyada yok olabileceğini hatırlatmak istedim.

 Sözlerimi, Cervantes’in başkahramanı Don Kişot (Don Quıjote) nin sevgilisi Tobosolu Dulcınea için, onun mezar taşına yazılmış mezar yazıtına bırakıyorum. Don Kişot tüm yaşamını adadığı, hiç görmediği halde ona büyük bir aşkla bağlı kaldığı, bütün onurlu savaşlarını ona adadığı Dulcınea’ya âşıktı. Ama Dulcınea’yı bir de ona akademik gözle bakan ve onun mezar taşına konan yazıt ile analım;

Görmüş olduğunuz pis suratlı
Koca göğüslü, dağınık kadın
Burada Dulcinea yatıyor
Taze ve tombuldu ama
Korkunç iğrenç ölüm
Toza ve küle döndürdü
Soyluydu, hanımefendiydi
O hem büyük Don Kişot (Don Quijote’nin ateşi
Hem köyünün gururu oldu.

 Güzel ve çirkin, iyi ve kötü, edebiyatın yasaları, sevginin ve düşlerin ilahi gücüyle yer değiştirir; en çirkin, en güzel kraliçeye, en kötü en iyi insana, en iyi insan da kötülüğün baş yaverine dönüşebilir; unutmayınız!

 Bir şeyi daha unutmamak lazım;Soma,acının diyarı değil… Soma maden işçileri kaderin onlara sunduğu buyruk için ölmediler; halkın,halkımızın,hakkımızı savunanların zavallı düşkünlükleri için öldüler…

 Güven Serin 





Hiç yorum yok: