7 Nisan 2014 Pazartesi

DALGALAR GERİ ÇEKİLİYOR


Kamera; Güven   Tekirdağ

Güçsüzce çarpıyor çağrısı her kulağa
Ve zaman bayrağını dalgalandırarak
Koşturduğunu görünce bir kapıdan bir kapıya
Bitiriyor şarkısını,bitmektir dileği onunla birlikte
Ve bırakıyor çalgısını elinden,gözyaşları içinde.
                                 Kleist (33 yaşında hep o...)


DALGALAR GERİ ÇEKİLİYOR

 Nisan ayı, hafif çiseleyen yağmur ve ardından dünyaya utangaç gülümseyen güneş! Marmara Deriniz kadim zamanlardan kalan şarkısını söylüyor; bugüne kadar yaşamış bütün ruhların şarkılarını; kimi coşkulu, bazen de hüzünlü.

 Evde dinlediğim şarkı ve şarkını yorumu sahil boyu adımlarımla birlikte yürüyor. Dalgalar geriye çekilirken, yepyeni yorumuyla ve kendine özgü seçtiği ismiyle Mabel Matiz, Aysel Gürel’in sözlerini yazdığı şarkıyı, kendi yorumuyla seslendiriyor;

Kaç sene oldu, zaman durdu
Deniz hep öyle aynı, dünya bilinmez

  Deniz ne kadar eskiyse, ne kadar olgun ve gizemli, sanki işittiğim sözler de o kadar ve uzak;

Taş duvar aynı kaldı
Ümit öylece kaldı da
Ümit edeni söyle kim aldı.

  İyi bir dinleyici olmama rağmen iyi bir kulağım olmaması, belki de yaratıcının ayrı bir öğretisidir. Belki, yıllardır bilinen sözleri, farklı yorumlarla, farklı seslerden duymam; kâşifin yeni bir keşfi kadar heyecanlı ve coşkulu oluyor.

 Muhteşem coğrafyası olan Tekirdağ şehrinde, yine bildik o sahilde ilerlemenin, tanıdık yüzler görmenin, ılgın ağaçlarına tebessüm ederek “merhaba” demenin yüksek erdemiyle yürüdüm.

 Ben yürüdüm, Aysel Gürel de, Mabel Matiz de yürüdü; hem de geçmişten bugüne, bugünden öte yürüdü;

Kaç devir geldi, kaç nesil geçti
Yürek öyle sevda yolları kavuşmaz
Hasretin ne tadı kaldı

  İleriye çıkmış, olanca gürültüsüyle, yosun kokularının etrafı sarmasıyla dalgalar gerçi çekiliyor. Her geri çekilişinde insan sözleri; şair dizeleri de birbirine karışıyor. Bir tarafta kendine özgü yaşam tarzı, samimiyeti ile Aysel’in şarkısını yorumlayan Mabel Matiz, bir tarafta Almanların meşhur şairi Kleist. Otuz üç yaşında hayata veda eden, bütün dostlarının ondan el çektiği, delik ayakkabısı, eskimiş, yırtık elbiseleriyle eserlerini yayınlatmak için oradan oraya koşan insan.

 O bir Alman şair ama artık tüm dünyaya ait. Geri çekilen dalgalarla birlikte onun haykırışı çıkıyor ortaya;

 “ Ruhum öylesine yorgun ki” Oradan oraya koşturan ruhu kadar bedeni de yorgundur. Yaşam kargaşasının yalanlarına, sahte yüzlerine, ahlak bekçilerine alışamamıştır. Öyle derinden seslenir ki, dalgaların geri çekilirken çıkardığı sesler bile örtemez sesini;

“ Hani neredeyse burnumu pencereden çıkarsam, yüzüme vuran gün ışığı bana acı verecek” Genç Alman şair Kleist bu seslenişi yapar yapmasına ama şiiriyle dalgalar kadar ses getirecek, bitmeyen gelgitlere eşlik edecek şiirini de bırakır geriye;

Güçsüzce çarpıyor çağrısı her kulağa,
Ve zaman bayrağını dalgalandırarak
Koşturduğunu görünce bir kapıdan bir kapıya
Bitiriyor şarkısını; bitmektir dileği onunla birlikte
Ve bırakıyor çalgısını elinden gözyaşları içinde.

 Kleist şarkısıyla, şiiriyle içinde kinden, nefretten arınmış duygularıyla yöne değiştiren büyük yıldızlar gibi başka galaksilere yol alıyor.

 Dalgaların bitmez, tükenmez çekilişlerinde, insanlığın bitmeyecek öğretileriyle, ezberleri arasında bir yerde, yalnız kendi içinden geldiği gibi yaşayan, bu yaşamı hak etmek, fazla rahatsız edilmemek için isminin önüne “deli” sıfatını koyan Aysel’in şarkısını Mabel Metis’ten dinleyerek yürüdüm ılgın ağaçlarının olduğu Tekirdağ sahilinde;

Sabır öylece kaldı da
Sabredeni kim aldı

Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz
Dünya ne sana ne de bana kalmaz
Sultan Süleyman’a kalmadı
Böyle hiçbir kitap yazmaz

Kaç çiçek soldu, hani bu sondu
Hani bir sarı fırtına koptu zamansız
Kaç tohum filiz oldu
Hani bir acı yel savurdu
Yürekler son defa vurdu

 İnsan yüreği farklı kıt'alarda, farklı zamanlarda hep aynı şey için atar; sevgi, merhamet, paylaşım. Eğer, yaşama inanmışlık, yaşam içindeki dengelerin terazisine ve o terazinin kefelerine konan eşitliğe inanmışlık varsa özde…

  Güven Serin 



Hiç yorum yok: