8 Mart 2014 Cumartesi

CAMDAKİ KADIN


Kamera; Güven  Eskişehir-Siyah Bakışlar

Bir günden öte,ebedi sevgiden içe;
işte budur benim ahikum ...


Kamera; Güven Eskişehir  Bahtiyarım 


Kamera; Güven  Fransız Kültür Merkezi-İstanbul

Kamera, Güven Fransız Kültür Merkezi


CAMDAKİ KADIN

  Sokak lambaları yanıyordu geçtiğim sokakta. Gün geceye, gece güne süzülme heyecanı içindeydi. Kargalar kendi kolonileriyle gecenin içinde tünedikleri ağaçta, günün muhasebesini yapıyorlardı. ABD’de kargalar bile önemli, önemli ki onlar için özel bir araştırma enstitüsü  kurmuşlar çoktan.

  Gecenin içinde neredeyse sabaha kadar konuşan kargaların meğerse bir başkanları varmış. Günün dedikodularını, yarının yiyecek alanlarını, uçuş güzergahlarını tartışır dururlarmış. Kimi gökte, kimi yerde, kimi ağaçta ve hep bir şeyler anlatan kara kuşlara hep saygı duydum. Biliyor ve görüyorum ki onlar yaşam sanatı adına gerçek birer sanatçılar; büyük mücadele içindeler, yaşamda kalmak adına ve oldukça başarılılar.

 Ve ben, kargaları bile önemseyen, kuşları önemsedikleri gibi, diğer uygarlıkların düşünen beyinlerini de önemseyen uygarlıkları düşünmeden edemedim. Ne kadar büyük farklar var insan anlayışımızda; bizler en güzel beyinlerimizi, en güzel eserlerimizi yok ettiğimiz gibi yok ediyoruz; ya görmemezlikten, ya da duyarsızlıktan kaçırıyoruz.

 Gecenin karanlığını aydınlatan sokağın taş zeminine ve bitmeyen eğlencem düşüncelerimle ilerliyordum. Kafamı geri çevirdiğim an göz göze geldim camdaki yaşlı kadınla. Odasının içinde lamba yanmıyordu. Belli ki sokağın yüksek aydınlatıcı lambaları yetiyordu ona. Belki de, camdan dışarıya süzülen gözleri ve yüzü görünmesin diye karanlığın kuytularına süzülmek istemişti.

 Kadının başı camdan dışarıya, hatta dışarıdan bile dışarıya bakacak kadar delip geçiyordu görüntüleri. Nereye bakıyordu bu kadar derin? Gelmeyen oğluna, seyrek uğrayan kızının gelecek oluşuna mı? Genç yaşta kaybetmiş olduğu damadına, uzak diyarlarda okuyan torununa mı? Çoktan kaybettiği, kol kola gezdiği eşinin gelmeyecek oluşuna kurduğu sıra dışı hayallere mi bakıyordu?
 
 Bilinmez; camdaki kadının nerelere, ne kadar derine baktığı bilinmez. Çünkü bilmek istemiyoruz. Çünkü herkes kendi derdine düşmüş ve düşürülmüş durumda. Kime dokunsan; bin ah…

 Doğasından, kuşundan, kurdundan, kuzusundan, ağacından, fidanından, deresinden, denizinden bu kadar kopuk olan uygar yöneticilerim, bir türlü zırhlı araçlardan ve koruma ordularından kopamadılar. Ve bir türlü, gecenin hüznü gibi, cama yaslanmış bakan hüzünlü yüzleri anlama gayreti içinde insanlığın büyük erdemiyle yüzlerini yıkayamadılar; acaba, çok mu zor bu işler?

 Çocuklarımızı, doğamızı, tarihimizi, folklorumuzu, yaşlılarımızı; kısacası, kalbi atan, bu dünyada, bu ülkede faydaya dönük her şeyi önemsemek, bize göre değil mi? Bizler, her şeyi kaybedince mi anlamanın, kurtarmanın, yok olurken tekrar var alabileceğinin kanıtını göstermeye çalışan yitik kahramanlar mıyız; bilemiyorum…

 Güven Serin

  



Hiç yorum yok: