13 Şubat 2014 Perşembe

BIKTIM BU KİRLİ SİYASETTEN


Kamera; Güven - Tekirdağ

Kamera; Bülent 
Tenis Kortları- Tekirdağ


Kamera; Bülent   Tenis Kortları

Elbet,siyaset bir toplumun vazgeçilmezi; toplumu oluşturan insanlar
en iyisini, en bilgili olanı seçmek zorunda. 
Siyasetin dışında da bir sürü yapılacak şey var;kitap,sinema,
tiyatro,satranç, tavla,tenis, yüzme, yürüme, dağcılık, kuş
gözlemciliği gibi; evren nasıl genişliyorsa, insan da öyle genişler;
inanıyorsa hareketin büyüsüne...

BIKTIM BEN BU KİRLİ SİYASETTEN

 Neredeyse her gün siyasetle yatıyor, siyasetle kalkıyoruz. Siyasete kaktı yapacak en değerli oyumuzu, bizi biz yapacak yüksek karakterimizi tercihlerimiz belirler. Sıkça yanlışa düşüp, çevremizin etkisinde kalarak neredeyse bir sürü güdüsüyle gürültünün, tozun-dumanın içinde yol almanın garip taraftarlığını yaparız. Sonra; pişmanlıklar, küfürler, tehditler, istifalar birbirini izler…

  Siyaset ile uğraşacağı halde birçok tanıdığım; “bana göre değil” diyerek, siyasetin içine girmek şöyle dursun; kenarından bile geçmiyor. Peki, ama eğitim kurumları, dini kurumlar, sanat kurumları, ekonomik oluşumlar bu kadar önem taşıyorken, bütün bu kurumlara yön verecek esas olgu, siyasetin içinden çıkıyorken; bizler, bu kadar uzaktan seyretmek, bu kadar korkmak ve çekinmek gösterisini niye yaparız?

 Birçok sebebi var. İyi ve bilgili insanların siyaset yapamayacağı; kurnazlık ve yalan zanaatını bilmezseniz bu işin içinden çıkamayacağınızı, sağlığınız ve paranızın yok olup gideceği, gibi bir sürü anlamlı veya anlamsız düşüncenin-düşüncelerin eşiği içinde, gökten mi, yerden mi bir kahraman beklemekle geçiyor ömrümüz.

 Günün ilk saatlerinde çalan telefonum, siyaset içinde bulunan genç arkadaşım dandı. İstanbul’un en yoğun ve en heyecanlı yerlerinden birisinde siyasetin en heyecanlı anlarını yaşıyor. Siyasi Bilimler mezunu olmasının yanında birçok spor dalıyla uğraşmış, toplumun her katmanına yakın ilgi duyan; bugüne kadar tanıdığım insanların en doğru ve en güzellerinden birisi. Bütün heyecanı, koşturma isteği, siyasetin bir bilim oluşuna inancı ve siyasetçilerin toplumların refahının artıracağına inanması onun yorgun ve bitkin düşmesini engellemiyor; çünkü siyaset oldukça kirlendi…

 Telefondaki heyecanlı ve kararlı ses de öyle söylüyor;

 “ Bıktım artık bu kirli siyasetten. Ne kadar doğruyu seslendirirsen seslendir, kendi içindeki dinozorlar bile kabullenemiyor gelişimi-değişimi!”

 Arkadaşımın siyasete giriş amacını çok iyi bildiğim için, neredeyse tükenmeyen bir enerji içinde bir idealistin tohumlarını taşıması nedeniyle yaşadığı büyük siyasi aşkın, onu bu kadar yıpratması beni şaşırmadı. Çünkü neredeyse bir kültür olarak yerleşmiş anlayış biçimleri;

“ kurnaz olmazsan, yalan söylemezsen, çalmasan, acımasız olmasan, her türlü ayak oyunu bilmezsen” siyaset yapamazsın mantığı üzerine kurulu. Bu yolda yol almak isteyen, bu işin zanaatına, ilmine inanmış ve çok iyi donanımlı bir sürü insan sırf bu yüzden siyasetin kenarından bile geçmiyor; ne büyük bir kayıp; ülke geleceği, ülke kalkınması ve insanların mutluluğu adına…
 
 Bilimsel olarak siyaseti ilk ele alan kişi Karl Marx olmuştur. Avrupa şehirlerindeki üniversitelerde daha 1870’lerde siyaset alanında kürsüler açılmıştır. Ya bizim ülkemizde, bizim üniversitelerimizde, siyaset kürsüleri ne durumda, bir bilen var mı? Her tarafın toz-duman olduğu, herkesin birbirinden korktuğu, düşüncenin yerle bir edildiği bu zamanda üniversitelerden söz etmek, onlardan bir şey beklemek ne kadar insani ve ilmi ama onlardan ses çıkmıyor işte…

 Siyaset toplumun her alanında var; siyasi düşünce yüzeye çıkar, tartışmalar, öğretiler ne kadar çoğalırsa, ülke insanının yaşam savaşı o kadar anlamlı ve huzurlu hale gelir; o yüzden, siyasetten korkmak yerine, kaçmak yerine ona biraz daha yaklaşıp, onu daha iyi anlayıp, bizi biz yapacak, bizim karakterimizin özünü de ortaya çıkartan oylarımızın ne kadar değeri olduğunu bilelim…

 Bazen,düşünmüyor değilim; kirlenen siyaset mi, siyaseti yapan insanlar mı diye!

  Güven Serin 






2 yorum:

Erdem Özcan dedi ki...

Manaya "mana" verdikçe güç kesbeder. Halbuki ona nazar etmesen. "yok" desen.. o zaman söner. tanınamaz bir hal alır.

Hal bu iken çok zaman haddimiz olmayan işlere karışıyoruz, karıştırıyoruz. Bu bizim gibi ruh duvarı cılız kimseleri derinden etkiliyor. Bu ruh hali ile çevremizde birden tebessüm bekleyen kimseleri görmezden geliyoruz, üzüyoruz. Halbuki, bizler belkide o kimseler için mutluluk sembolü kimseleriz.

Bahar yine geliyor. Çiçekler binbir umutla tomurcuklanıyor. Kainat ona düşen vazifeyi en iyi şekilde icra ediyor. "Biz geçmişten gelen üzüntüler, gelecekten gelen kaygılar" ile boğuşurken. An'ı kaçırıyoruz farkındamısınız ..

GÜVEN SERİN dedi ki...



Teşekkürler Erdem; anı yaşamak,kesinlikle önemli;ama kültürleşmiş bir yaşama biçimi olmalı;birileri istedi diye değil,içimizdeki evren istedi diye...