2 Ocak 2014 Perşembe

BEKLEME SANATI


Kamera; Güven   Ganoslar Tekirdağ



BEKLEMEK SANATI

  Bilinen o ki, sıkıntılı bir milletiz, heyecanı bol, acelesi çok alan yaşam biçimlerine adanmış sanırız! Hâlbuki trafikte korna çalmaktan tutun da, herhangi bir yerde sıra için kavga edenlerin çoğu, soylu öfkelerinin kurbanları olurlar; söz bir kez ağızdan çıkınca, geri adım atmayan bir sürü delikanlı vardır; güya, geri adım atmak erkek adamın işi değildir…

 İyi kitap nedir diye soracak olanlara, tekrar tekrar okunan kitaptır diye cevap verebiliriz. İyi bir makale de, tekrar okunmak ister; özlenir. Müvit Osmay’ın Beklemek Sanatı ile ilgili makalesini tekrar tekrar okumaktan öde paylaşmayı da borç biliyorum;

“ Ünlü Alman şairi Schiller der ki,
Dünya ihtiyarlar, sonra gene gençleşir, insan daima daha iyiyi ümit eder.’

  İnsan hayatı devamlı beklemedir, bize daima daha iyiyi ümit ettiren bir bekleme. Çocukken genç olmamızı bekleriz. Akşam olur ertesi günü bekleriz. Hasta oluruz, iyi olmayı bekleriz. Canımız sıkılır, mutsuzluk içindeyiz, gelecek mutlu günleri bekleriz. Kış soğuk geçer, ilkbaharı bekleriz. Yaz kurak olur, yağmuru sonbaharı bekleriz.

  Sevdiğimiz birinin gelmesini bekleriz, aynı zamanda sevmediğimiz birinin de gitmesini.

  Genellikle istasyona kan ter içinde koşan ve orada trenin kalkmasını saatlerce bekleyen insanlara benzeriz. Boş yere yorulur, acele ve telaş gösteririz, bütün heyecanımız yollarda geçer. Kervansaraya vardığımız zaman dinlenemeyecek kadar yorgun, düşünemeyecek kadar bitkin ve etrafımızdan zevk almayacak kadar bıkkınız.

  Neden, çünkü beklemek denilen o güç sanatı bilmiyoruz. Hâlbuki beklemek bir ümidin ifadesidir ve bizi insanların, yaşamak için, yaşamaktan zevk alabilmek için, bekleyecek bir şeye ihtiyacımız vardır.

 Yabancı bir şehirde yapayalnız kalanlar, ‘ Keşke bir dostum olsaydı da, onu boş yere bekleseydim!’ hissini çok defa duymuşlardır. Çünkü bu boş yere beklemekte de bir ümit vardır ve bu o sıkıcı yalnızlık içinde belki en parlak ümitlerden bile daha parlak ve ısıtıcıdır.

  Beklemek tabii bir kanundur. Her şey bir zamana bağlıdır. Toprağa ekilen her tohumun bir gelişme süreci vardır. Baharda çiçek açmadan hiçbir ağaç meyve vermez.

 Beklemesini bilmek işi bir sanat, bir kültür ve sonunda bir eğitim konusudur. Çocuklar beklemek kavramını anlayamazlar, huysuzlanır, ağlar ve bağırırlar. Ancak zamanla her yemeğin bir pişme sürecine ihtiyaç gösterdiğini, babanın güneş batarken ancak eve geleceğini öğrenirler.

  Bu bekleme, sabır ve tevekkül tavsiye eden şark felsefesinin, batının akılcı ve realist görüşü tarafından süzülmesinden sonra gelen bir sanattır.”

  Beklemenin, beklerken sabırsızlıklarımızın bize verdiği zararı ölçecek bir alet olsa, sanırım çoğu zaman patlayacak noktaya gelir. Çünkü sabırsızlığımızı her alanda gelenekselleştirmiş iz. Bunu kadın erkek ilişkilerinde de, yola çıktığımız zaman araç kullanan şoförlerin davranışlarında da, herhangi bir kuyruğa girince birbirimize karşı bakışlarımızda, konuşmalarımızda, tahammülsüzlüklerimizde de görmek mümkündür.

  Görmüş olduğum bir fotoğraf alt beynime kazınmış durumda. Japonya ile Türkiye’de çekilmiş iki fotoğraf yan yana getirilmiş. Fotoğrafın çekildiği yer bir tramvay vagonu. Japonya’da ki fotoğrafta insanlar yolculuk yaparken, gönül rahatlığı ve huzur içinde kitaplarını okuyorlar. İsterlerse gittikleri yer on dakika uzaklıkta olsun. Türkiye’de ki tramvay vagonunda çekilen fotoğrafta ise insanlar birbirlerinin yüzlerine bakıyorlar; hatta bu bakışlar birbirlerini rahatsız edecek noktaya geliyor.

 Sanırım her milletin bir yoğurt yeme biçime var. Elbette bire bir kopya yaşamlar olması da mümkün değil. Ama insan denen canlının alacağı huzurlu yolda, uğraşlar varsa, doldurulmuş zamanlar, birikimler varsa işte o zaman beklemeler de bir anlama, bir güzelliğe dönüşüyor. O zaman trafikte önümüzdeki araç durur durmaz kornayı son sese kadar basmaz, selam vereceğiz diye her tanıdığa havalı kornanın yüksek volümünü dinlet meyiz.

 Nezaketin bekleme sanatı ile yakından ilgisi vardır; denemekte yarar var; diğer insanların haklarına göstereceğimiz saygı, enayilik değildir; gerektiğinde hakkımızı da aramanın yolları, mevcuttur. Nezaket, en güzel aklın ürünü, silahsız kanun gibidir

 Güven Serin 



  


  

4 yorum:

Hamiyet Akan dedi ki...

Hay sen çok yaşa ne güzel söyledin. Söyledin de keşke o nezaketten bir nebze nasiplense şu insan denen varlık.

GÜVEN SERİN dedi ki...



Hey sen hoş geldin; merhaba :)) Böyle buyurdu Zerdüşt :))

Adsız dedi ki...

Japonyada tramvayda kitap,gazete,telefon okuyan kisiler yanindakiler onlari rahatsiz etmesin,birsey sormasin,kalkmasini istemesin diye okur ya da okuyormus numarasi yapiyorlarmis... Oyle duydum.
Gokce

GÜVEN SERİN dedi ki...


Günaydın Gökçe;çok ilginç bunu ilk kez duyuyorum. Sanırım lokal bir şey,genel manada Japonya'da okunan kitap sayısı inanılmaz derece yüksek...