24 Aralık 2013 Salı

KÖK


Kamera; Güven    Kaş

Yaşama sanatı, bütün sanatlara katkı yapar
                                     Bertolt Brecht

Tercihlere inanmış insanları sevdim ben;kaybetmenin de,
kazanmanın da, var oluşun da, yok oluşun da tercihlerine..
KÖK

  Sonbahar Kış’a ağır ağır süzülürken soğuk günlerde başladı. Trakya’nın meşhur kuru soğukları, kuzey rüzgârıyla insan bedenini büyük sınaması son yıllarda biraz olsun azaldıysa da yeniden kendini hatırlatıyor.

 Kuzey rüzgârının muhteşem sınaması sadece insanı değil ağaçları, bitkileri, kuşları; tüm canlıları kendi içinde önlem almaya iter. Soğuğa duyarlı hayvanlar, böcekler toprağın sıcak koynuna çekilirler. Çiçekler muhteşem bir gizlenme ustasıdırlar; tohumlarını uygun bir yer bulup baharı beklemeye başlarlar. Ağaçlar üzerlerindeki elbiseleri tekrar toprağa; büyük dönüşümün içine bırakırlar.

  Metin ile birlikte öğle yemeğinden sonra bedesten çay bahçesine; Ahmet Ağabeyin yerine gittik. İğdeler yapraklarını çoktan dökmüşler. Şimdi olanca utanmazlıklarıyla çıplak ve suskunlar; ne rüzgârda sallanan yaprakların narin sesi, ne de o davetkâr kokular… Ceviz ağacı ve diğerleri de öyle…

  Yapraklarını dökmeyen çam ağacı, serçelerin sığınma yeri. Küçük çam ağacının hemen altına hayvan severler tarafından dökülen sarı buğday taneleri, serçelerin en sevdiği yiyeceklerden. Ürkek serçeler aç midelerini aceleyle doldurmaya çalışıyorlar. Topluluk halinde aşağıya iniyor, en ufak bir ses onları tedirgin ediyor; yine topluluk halinde küçük çam ağacına konuyorlar.

 Metin ile öğle yemeği yedikten sonra geleneksel hale gelmiş olan çay bahçesi molası, çay ve sohbet eşliğinde o küçük toprak parçasına tutunmuş 8–10 ağaç bile içimizdeki orman, doğa aşkını alevlendirmeye yetiyor. Beton ormanları içine sıkıştırdığımız, mimari ve mühendislik olarak inanılmaz özürlü hale getirdiğimiz Tekirdağ’ımız sessizce ve iç çekerek büyük kurtarıcısını bekliyor gibi…

 Çaylarımızı yudumlarken Metin’e ağaçların, kuşların birbiriyle uyumundan; tabiatın o muhteşem döngüsü olan geçiş zamanlarından söz ettim. Metin de manalı ve huzurlu bakışıyla kuşları, ağaçları seyrediyordu. Saksağan, serçelerin beslenme telaşına aldırış etmeden kendi uğraşını veriyor; iğdenin çıplak bedenine tırmanmış; belki de kabuğun altına sığınmış kurtçukları arıyordur.

 Metin, bütün duyarlılığı çay demi gibi demlenmiş olarak seslendi bana;

  şu küçük ağaçlarda ne görüyorsun?Yaşamın kendisini görüyorum, dedim. “ başka !” dedi… Ve sonra içindeki sessizliği sese, felsefeye ve insan aklıyla tutunduğu esas doğruya çevirdi;

Dostum, ben bu ağaçların esas görünmeyen tarafını, köklerini düşünüyorum. Ağaçlar sert rüzgârlara, yağmurlara, yaşamın diğer etkilerine karşı ilk önce köklerini sağlamlaştırırlar. Kök, ne kadar sağlam olursa, ağacın yaşım o kadar uzun ve görkemli olur.

 Elbette, ağacın uzun yaşamı ve görkemli duruşu için cinsi de önemlidir. Metin’in içten felsefesi ise toprağın ve ağacın birbirini benimsemesi ve uzun yıllar taşıyacağı bedenini bütün doğal koşullara karşı korumak için toprağın altına sımsıkı salacağı, perçinleyeceği kökler önemi üzerine düşünmemi sağladı.

 Ahmet Ağabeyin hazırladığı ikinci çayları yudumlarken, küçük koruluk gibi gördüğümüz ağaçlar ve beslenme telaşı içindeki serçelerin küçük bedenleriyle uçup konmaları Metini de kendi huzurlu konuşmasıyla ödüllendirdi. Metin, ağaçların köklerine bakışını anlattıktan sonra, konuşmasına insan ile devam etti;

  Ben, ağaçların köklerini insanlara benzetiyorum. İnsan da yaşamı içinde ilk önce köklerine önem vermek zorunda!”

Nasıl kökleri?

Metin, sabırla, hepimizin bildiği ama düşünmediği felsefesine devam etti;

“ İnsan, kendine ne kadar yatırım yaparsa ilerleyen zamanlarda o kadar huzurlu olur. Yani, mide beslenmesinin yanında ruhsal beslenmesine; bilgi, felsefe, sanat ile doyurucu beslenmeler yaparsa, ilerleyen yaşlarında tıpkı güçlü bir ağaç gibi; ne kadar sert rüzgârlar çıkarsa çıksın güçlü olur; dayanmasını bilir.

 Metin’in konuşmalarını içtenlikle dinledim. Dinlerken de ağaçların kökleriyle insanın kökleri arasındaki tünele girdim; insan, bir mucizenin en akıllı ve duyarlı canlısı; bilginin, görgünün, felsefenin inancı ile ne kadar beslenirse o kadar huzurlu, hoşgörülü ve yardımsever oluyor; bu düşüncelerle yudumladım son yudum çayımı…

   Güven Serin 










2 yorum:

Hamiyet Akan dedi ki...

İnsanın kökleri de geçmişi, kültürü, değerleridir. Ne kadar önem verilirse o denli güzelleşir gelecek.

GÜVEN SERİN dedi ki...



Günaydın Hamiyet, geçmiş yaşanmış zamanlardır der filozof; yaşanmış,törpülenmiş kendi kadim kokusunu üzerine sürmüş yaşanmışlıklar...