5 Aralık 2013 Perşembe

GARCİA'YA MEKTUP


Kamera; Güven Karaoğlan Parkı   Antalya

Dünyalar içinde dünya;bakışlar
içinde bakışlar.
Çitlembik ağacının hemen sol yanında
kim, hangi sanatçı ve niçin yapmış,
bir açıklaması yok. Bir şövalye duruşu
ama bir işçinin,köylünün, memurun; kısacası
halktan birisinin yüzü;belki de hepimizin
isyan eden,ama insan kalan yüzüdür...

GARCİA’YA MEKTUP

 Yaşam ve yaşamın ihtiyaçları hızla değişirken, değişmeyen bir şeyler de var; insanın sadakati; yaptığı işe inanması ve inandığı işi sonuna kadar yapmak için elinden gelen mücadeleyi vermesi…

 Garcia’ya Mektup zamanımızdan yüz yıl önce bir gazete makalesinde yayınlandı; bu makale tarihin en fazla okunan makalesi unvanını da aldı. Milyonlarca kopyası çıkartıldığı gibi, bakanlara, askerlere, memurlara dağıtılmıştır.

  Yeryüzünde birçok şairin, yazarın hikayeleri, şiirleri, romanları başka dillere çevrilmiş olmasına rağmen, bir makalenin başka dillere çevrilmiş olması oldukça önemlidir. Bu makalenin yazarı Elbert Hubbart’tır. Köşe yazısının başlığı , “Garcia’ya Mektup”tur.

   Philistine isimli derginin 1899 Şubat sayısında yayınlanan bu yazının olağan üstü özelliği olmasa da, sıradan bir çavuşa verilen bir mektubun hikayesini anlatıyor. İşte bu hikaye; yazılmış olan bu gerçek mektup, dilden dile çevrildi ve anlatıldı. Günümüzden 114 yıl önce yazılan bu mektubu ve hikayesini, yaşamın inceliklerinden hep ders çıkarmak isteyenlere bir hediye gibi sunmak istiyorum;

Garcia’ya Mektup

  ABD ile İspanya arasındaki savaş sürerken, ABD Başkanı, çok acele olarak Küba’daki isyancıların önderi General Garcia’ya bir haber göndermek istedi. Garcia’nın nerede olduğu, hangi dağlarda gizlendiği bilinmiyordu. Kendisine posta veya telgraf yoluyla ulaşmak imkânsızdı.

 ABD Başkanının ona, ne denli acele haber gönderip yardım istediğini bilenler, Garcia’ya bu haberin ancak bir mektupla elden ulaştırılacağını söylediler. Başkanın çaresiz bakışları arasında yanıt çevresindeki subaylardan birinden geldi;

 “Benim birliğimde Rowan adlı bir çavuş vardır. Kimsenin nerede olduğunu bilmediği Garcia’yı o bulabilir, bu mektubu ona ulaştıra bilir.” Dedi.

 Bu yanıta Başkanın aklı pek yatmamış olsa da, yapılacak bir şey de yoktu. Rowan çağrıldı, kendisine Garcia’ya gönderilecek mektup uzatıldı ve... “ Bunu, ,Garcia’ya teslim edeceksin.” Denildi.

 Rowan, yola çıktıktan tam dört gün sonra, gecenin karanlığından yararlanarak üstü açık bir kayıkla Küba sahiline vardı. Küba’nın sık, el değmemiş ormanlarına dalıp, gözden kaybolduktan üç hafta sonra, adanın öteki yakasında ortaya çıktı. Ülkesinin düşmanı bir ülkeyi, bir uçtan diğer uca yürüyerek geçti ve Garcia’ya mektubu teslim etti.

 Burada size Rowan’ın Garcia’ya mektubu götürmek için ne zorluklar geçirdiğini anlatacak değilim. Onun, ne denli kahraman bir asker olduğunu da anlatacak değilim. Yalnızca bir noktayı, hem de çok gereksinim duyduğumuz bir noktayı, iyice belirtmek için yazıyorum size tüm bunları.

 ABD Başkanı’nın makam odasındaki olayı, ana çizgileriyle bir kez daha gözden geçirelim;

ABD Başkanı Mckinley, Garcia’ya teslim edilmek üzere Rowan’a bir mektup verdi. Ona yalnızca; “ Bu mektubu Garcia’ya teslim ediniz.” Dedi. Rowan mektubu aldı, göğsüne bağladı, selamını verdi ve odadan çıktı.

 Lütfen dikkat ediniz; Rowan, ‘Garcia nerede?’ diye bir soru sormadı. ‘Garcia kimdir?” diye bir soru da sormadı. Yaptığı tek şey, kendisine verilen görevi almak oldu. Zaten kendisinden beklenen, onun da yapması gereken şey buydu.

 Rowan, ülkesindeki her okula heykeli dikilecek ve yetişen tüm kuşaklara örnek olarak tanıtılabilecek bir ‘ölümsüz kahraman’dır. Fakat bugünün gençleri onun kahramanlığından çok, başka bir özelliğini örnek almak zorundalar. Rowan’ın örnek alınması gereken özelliği, verilen görevi sadakatle kabullenmek, o görevi yerine getirebilmek için hemen harekete geçmek ve görevi eksiksiz tamamlayabilmek için tüm enerjisini bir noktada toplamak disiplinidir.

  Garcia’ya mektup getirecek kişilere gereksinim var. Hem de en kısa sürede, her yerde her zaman.”

 Belki de binlerce yıllık göç, savaş, kayıp, destan, hüzün ihanet yaşansa bile hâlâ var oluşumuz; Türkiye gibi muhteşem bir coğrafyanın halkı, sahibi olmanın onurunu yaşıyorsak içimizdeki gizli ve sessiz Garcia’ların var oluşlarının hatırınadır; kim bilir…

  Güven Serin


6 yorum:

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Gizli ve sessiz Garcia'ların artık seslerini yükseltmesini diliyorum.
Emeğinize sağlık.

GÜVEN SERİN dedi ki...



Merhaba Mehmet Osman Bey; kesinlikle bende diliyorum;saygı ile...

Esin Bozdemir dedi ki...

Türkiye gibi muhteşem coğrafyada, her tür talana, yalana dolana karşı hala varlık sürebiliyorsak bunu..direnen işçi, köylü, emekçi kardeşlerimize, gençlerimize.. yani halkımıza borçluyuz.. İçimizde nice cevherler saklıdır bilinmeyen! kendini göstermeyen kim bilir!.

Aslında burada asıl kahraman çavuştur öyle değil mi!. Her koşulda Garcia'ya Mektubu ulaştırmıştır. Bizde de; bir şarlatanlar!. soytarılar var!. bir de, sözünün eri olanlar var!. Her koşulda vatan-namus diyenler ve and içenler 'sözümün arkasındayım' diyenler var!.

Göğsü toprak toprak kokan bizim Yiğitlerimizdir!. Onlara selam olsun!.

Yaşamın inceliklerinde, alınası nice dersler adına...bu güzel paylaşım için teşekkürler sevgili Güven..İlgi ile okudum.. Esenlikler dilerim..

Dalgaları Aşmak dedi ki...

Ben başka açıdan yaklaşacağım olaya,biraz "gözlerimi kaparım vazifemi yaparım" durumu da çıkartılabilir Rowan'ın şahsında :)

GÜVEN SERİN dedi ki...



Günaydın Esin. Direnmek,iç huzur ile,korkmadan aynaya bakan bir yüz ile ve başını göğe kaldırdığında insan olmanın küçük bedeninin sonsuza uzanan ruhu ile yapılıyorsa, çok özel bir esinti duyuyor insan;çok özel...

Teşekkür ederim.

GÜVEN SERİN dedi ki...



Günaydın Dalgaları Aşmak, gözlerini kapayanların vazifeleri yapışı, onlar adına büyük kurnazlık belki; fakat ruhlarının kapalı oluşu, ara sesleri duymayışları, ara renkleri fark etmeyişleri de büyük kayıp :)) Ne diyelim; tercihleri seviyorum ben; buna kader derler; ama insanın tercihleriyle şekillenir...