7 Aralık 2013 Cumartesi

ASLAN PARÇASI


Kamera; Güven Karain Mağarası 


Karain Mağarası-Antalya


Kamera; Güven Karain Mağarası

ASLAN PARÇASI

 Pazar günü kimi için dinlenmenin, yatak keyfini çıkartmanın bir yoluyken, kimileri içinse tepeden tepeye, dağdan dağa, vadiden vadiye geçiş zamanların yürüyüş halleridir.

  Hangi hallerde olursanız olun; hareketin, değişimin ve insanın yaşamına daha insanca katkı yapan değerlerin peşini bırakmayın. Umutlar ölmediği sürece, insanın arayışı da ölmez. Bu yüzden seslenir şair Nazım Hikmet tüm zamanlara;

 Kendi kendimize yarışmadayız gülüm
 Ya ölü yıldızlara hayatı getireceğiz
 Ya dünyamıza inecek ölüm.

 En güzel deniz; henüz gidilmemiş olandır.
 En güzel çocuk; henüz büyümedi.
 En güzel günlerimiz; henüz yaşamadıklarımız.
 Ve sana söylemek istediğim en güzel söz
 Henüz söylememiş olduğum sözdür.

 Umuda bir kurşun sıksa da ölüm.
Unutma ölüme kurşun işlemez gülüm.

 Şairin yaşama, yaşamın değişime olan inanmışlığıyla göç eden kuşlar gibi göç ettim güneyin içine. Karain Mağarası 500 Bin yıllık geçmişiyle 450 metre yükseklikte yaşamın heybetli geçmişini bugüne kadar taşımış. Ülkemin; Türkiye’nin en büyük hazineleri, belki de henüz gün yüzüne çıkartılmamış olanlardır. Kaçırılmış, kırılmış, dökülmüş olanlardan çok daha fazlaları; doğanın derinliklerinde, toprağın, taşın nazik ev sahipliği onları koruyor.

 Asi Yaban Keçileri Gurubu ile yapmış olduğum ikinci gezi de oldukça tabiata, tarihe, arkeolojiye adanmışlık içinde geçti. Neredeyse tüm yaşamım boyunca duymuş olduğum Karain Mağarasını nihayet görme, içinde gezinme, iç içe geçmiş insanlık evrelerini kısmen de olsa anlamaya çalıştım.

 Savaşlar, insanın yaşama isteği taşların, toprağın içinde; yerin yedi kat altında bile devam ediyor; yeter ki insanın umutları yok olmasın. Tıpkı Kapadokya Yeraltı Şehirleri gibi Karain Mağarası da kazılmayı, anlaşılmayı bekliyor; insana, insanlığa anlatacağı çok şey var.

 Bu çalışmama konu başlığı olan Aslan Parçası ise Karain Mağarası öncesi, küçük bir mola anında ortaya çıktı. İçinde Nilüfer çiçekleri olan küçük gölün kıyısında, henüz bakımı yapılmamış çay bahçesi yarım saatimizi geçirdiğimiz yerlerin ilkiydi.

 76 kişilik gurubumuz tatil gününün yatak keyfini seçmek yerine hareketin sürprizlerine adanmış savaşçılar gibiydiler. Çoğu birbirini yıllardan beri tanıyor. Tanıdık yüzleri orada görmem; gördüğüm yüzleri görme ümitleriyle; sese, anıya, mizaha, şakaya, öğretiye çevirmek en sevdiğim geçiş törenlerinden birisidir.

 Çay Bahçesinin kıyısına vuran güneş; kimi bulutların ardına saklanıyor; kimi ise kısa süreli ışıklarıyla güneyin üstün ısıtıcılığıyla selamlıyor bedenlerimizi. Nilüfer çiçeklerinin bulunduğu küçük gölün kıyısında bir adam ve bir kadın; belli ki sabahın erken saatinde gelmişler. Adamın neşesi, adamın sesi; umutların, ümitlerin ölmediğini; aynı zamanda insan zekâsının doğru kullanılmadığı zaman; çok işe yaramayıp mizahın; hatta kara mizahın içine geçmiş haldeydi. Balık tutmaya çalışan adamın yanındaki kadının uykulu hali, dişsiz damakları ama gülümseyen yüzü; “ ekmek ister misiniz” seslenişi; daha soğumamış sıcak ekmekleri, büyük bir insaniyet içinde sunma telaşı yaşandı. Adamın tutmaya çalıştığı, balık diye tutup kenara attığı küçük balığı ağzında dişi olmayan, sanki akşamdan kalmacılar bakışıyla bakan kadın tekrar göle attı. Bir yandan da iki kişi oldukları halde, bir poşet sıcak ekmeği Asi Yaban Keçiler Gurubundan beş-on kişiye ; “ister misiniz, sıcacık ekmek” diyerek sundu.

 Göl seyrimiz portakal ve palmiye bahçeleri içindeki çayhaneye geçmemiz ile çay sohbetine dönüştü. Balık tutan adam balık tutmayı bırakmış, çay içtiğimiz yere gelmişti. Elindeki kartları selam verip, selamını alan arkadaşlarımızdan birçoğuna dağıtmıştı. Kartta ise kocaman bir Aslan fotoğrafı ile ASLAN BEY yazısı ve bir de telefon vardı. Onun haricinde hiçbir adres ve bilgi yoktu.

 Az önce balık tutarken selamımızı, samimiyetimizi umuda-işe dönüştürmeye çalışan adam üzerinde Aslan Bey olan kartları dağıttıktan sonra bir aslan gibi dolaşıp, bir aslan kükremesine benzeyen sesiyle halkından oy isteyen, halkına tutamayacağı vaatleri bol keseden veren siyasetçiler gibi nutuk atıyordu.

 Aslan Beye sordular; bur kart ne işe yarar; sen ne iş yaparsın? Aslan Bey, sıska ve bakımsız bedeninden bir aslan kükremesi gibi çıkan sesiyle; “ Her iş yaparız; sekiz kişiyi öldüren birisini bile içeriden çıkartırım evelallah.”

 Belli ki Aslan Bey de yanında ki kadın gibi akşamdan, hatta diğer zamanlardan kalmaydı; tıpkı yaşlı ve haremini yitirmiş, kuyruğu kopmuş bir aslan gibi; renkli kartvizitini alan, ilk önce onu bir insan olarak saygı ile selamlayan arkadaşlar; Aslan Bey tekrar balık tutma işine dönünce; insanca kartlarını yırtıp çöpe attılar.

  Ne aslan parçaları var bu diyarda; çakala, köpeğe, kurda, kuşa eyvallah etmeyen; ama bir gün köpeğin maskarası olacağını bilmeyen…

  Güven Serin



4 yorum:

Hamiyet Akan dedi ki...

Keşfedilmeyi ve anlaşılmayı bekleyen öyle çok yer var ki... Güven, sana özeniyorum ne güzel fırsat ve zaman bulup böyle güzellikleri gezebiliyorsun şanslısın vesselam :)

GÜVEN SERİN dedi ki...



Günaydın Hamiyet.Şans,şans,şans;var olan her şey;gördüğümüz,duyduğumuz ve hareketin mütevazı yolculuğuna çıktığımız sürece hep var;şans borusu çalıyor işte;duyuluyor mu acaba:))

Esin Bozdemir dedi ki...

"duymak isteyene sivrisinek saz, istemeyene davul zurna az!" hesabı işte:)

kimi, 'neymiş, ilk insanın ayak izlerini, kafatasını göreceğim!hiç işim olmaz öyle dağ tepe bayır çık! ' der.. Kimi de merakla, hevesle tarihin izlerini sürer...Oysa ne kadar önemli bir mağaradır burası!.. (Anlatacağım, gezip gördüğüm o kadar çok şey var ki! daha Karain'e sıra gelmedi.) Biz de 2 yıl önce gitmiştik Karain'e sonbaharda üstelik bizden (eşimle-benden)başka kimseciklerde yoktu.. Labirentlerinde dolanırken bir ara eşim "sen orada kal beni bekle, ben içerilere bakacağım" diyerek mağaranın içine doğru ama benim göremediğim köşelerine doğru uzanınca.. orada tek başıma kalan ben, birazcık ürkmüştüm.( o zaman doğru düzgün aydınlatıcı vs. de yoktu.. heyecan-adrenalin-macera doruklarda bende:) bilmem şimdi nasıldır!. kaderine terk edilmiş pek çok antik yer gibi midir halâ! mağaranın yanı-başındaki küçük kulübede bir kafatası örneği ve buluntular sergilenmişti.. Onları görünce heyecanımız artmıştı tabi ki.)Demem o ki, dağ bayır demeden keşif yapmak güzeldir!. hem bilgilenir insan, hem de doğa ile içiçe olmak nasıl başkadır..özgürlük hissi uyandırır.. üstelikte iyi de bir spor olur..

Çok aslan parçaları gördük biz!fareyi görünce kaçan.)

Grupla birlikte gitmişsiniz Karain Mağarasına, ne iyi yapmışsınız Güven.. İster birkaç arkadaş ile, ister, grupla gezsin insan, ama bu yerleri mutlaka görsün.. böylece arz-talep döngüsü oluşarak gereken değer de verilir belki o zaman..

Ayaklarınıza sağlık,
Esenlikler dilerim...



GÜVEN SERİN dedi ki...


Karain ve Termessos her iki yer de beni derinden derine itti Esin. Bu güzel diyarların sadece ikisi bile milyonlarca insanı buraya çekebilir. Ama doğru dürüst el sürülmemiş bile; ne hazin bir aldırmazlık; yazarken bile hücrelerim acı duyuyor işte... Karain'in aydınlatılması biraz da olsa başarılmış. Ama daha çok çalışma yapılması gerekiyor; tıpkı Termessos, Bergama, Truva ve diğerleri gibi;çok...

Bu arada görmüş olduğun kafatası şimdi orada yok; hangi müzeye kaldırdılar bilmiyorum. Bildiğim bir şey var; bu mağarada, insanlığın gelişimi adına çok şeyler var; ama hepsi yerin yedi kat altında.

Hoşlukla Esin.