19 Kasım 2013 Salı

RÜZGARIN KOKUSUNU TAŞIDIĞI KADIN


Kamera; Güven Tophane-i Amire 


RÜZGÂRIN KOKUSUNU TAŞIDIĞI KADIN

  İdealizmin pençesine düşmüş aydınlarımız, neredeyse kendilerine ait olan yaşamları, yaşam hakkını doğal bir süreç içinde tamamlayamadan göç edip gittiler. Romantizm, bu diyarlarda tıpkı gülen bir insan gibi, şık dolaşan bir kadın gibi; lüks görülür. Yani fazladan bir şeydir…

  Dans eden, şiir söyleyen; hatta kendi sesine hiç korkmadan kulak kabartan kaç insan vardır acaba? Körleşmiş utanmalar, körleşmiş öfkelerimiz; kendi mayaladığı antisosyallikler, kindarlık kök salıp güya yeşillik adına ormana çeviriyor…

 Sesimizden, soluğumuzdan, şıklıktan, gülmekten, mutluluktan, istikrardan, içsel özgürlükten korkuyoruz… İçimizde deryalar barındırmak da, deryaların da işlenmeye, fark edilmeye, ortaya çıkartılmaya ihtiyacı vardır. Bazen; çoğunlukla ömür ve ömürler yetmez… En kolay harcanan şey; bedavaya bulduğumuzu sandığımız yaşamlardır.

 Bazen merak ettiğim için, ağzından zenginlik ve parayı düşürmeyenlere sorarım; büyük ikramiye size çıksa; yani trilyonlar, ne yaparsın? Çoğu zaman aldığım cevap, inanılmaz şaşırtıcı. Büyük çoğunluk ne yapacağını bile bilmiyor. Ama ortaya çıkan şudur; büyük gösteri için, büyük büyük evler, arabalar, dükkanlar, fabrikalar hayal ediliyor…

 Şunu bilirim; bu millet altta yaşamayı, yokluk içinde yok olmamayı çoktan öğrenmiş; hatta bunun kültürünü; “çok şükür”, “beterin beteri var” sözcüklerini ağzından düşürmez. Kısacası yokluğa çareler üretir de varlığa pek çare üretemez. En fazla birkaç nesil ya gider ya gitmez; denizin suyu biter…

 Tıpkı, zenginliği, parayı sorduğum gibi her gün, gazetelerde okuduğu birkaç sözcüğü, dinlediği birkaç cümleyi ağzından düşürmeyen, ezberin, tarafgirliğin kölesi olmuşların esaretine seslensem; rüzgâr ve kadın desem! İnanın bana, söylenecek sözcük bulunamıyor…

 Sözü ve sazı elime alıp, rüzgârın ve kadının haylaz ve gezgin ruhuma bıraktığı izlere minnet duyarak konuşayım;

 Rüzgârın kokusunu taşıdığı kadın!
 Saçların savruluyor güneyden kuzeye
 Yer serinliyor, gök huzur buluyor ...

 Rüzgârın sesini taşıdığı kadın!
 Varlığın var oluş hatırına sayılıyorsa,
 Bastığın toprak, taş; mutluluktan ışıldıyor.

 Rüzgârın ruhunu taşıdığı kadın!
 Maviliğin uçsuz bucaksızlığı nasıl ürpertiyorsa,
 Öyle, kımıldıyor derinliğin okyanusunda.

 Dans etmekten, şiir okumaktan, el ele tutuşmaktan, kendi sesimizi bile ahenk içinde duymaktan korkuyorsak; rüzgârın, yağmurun, toprağın kokuları bir şeyler taşımıyor, ifade etmiyorsa bize; ne yaşar, ne yaşamazlığın büyük hiçliğinde çok büyük kargaşaların teslimiyetinde sadece mülkler ile verdiğimiz kavgaları yüceltmek; hiçbir zaman bana göre olmadı; olmayacakta…

 Bir yaşam, yaşam hakkı verildiyse bize; gülümsemenin, mutluluğun, şıklığın, dürüstlüğün, sadeliğin, olduğumuz gibi olmanın, hatta biraz çocuklaşmak, çocukları anlamaktan da geçtiğini bilmek güzel şey; pek de insanca…

  Güven Serin

  

Hiç yorum yok: