23 Kasım 2013 Cumartesi

ÇAĞIN VİCDANI


Kamera; Güven   Ganoslar Kamp Zamanı...

ÇAĞIN VİCDANI

  Onun için adaletsiz dünyada bir adalet savunucusu, diyorlar. Çağının tanığı ve vicdanı… Yüzüncü doğum gününde unutulmak yerine sürekli hatırlanarak anılan kişi Albert Camus’tur. Çağının tanığı, çağının vicdanı olan kişi…

  Ali Bulunmaz köşesinde Albert Camus’u anarken, bir de Ludwig Wittgenstein’den bir söz paylaşıyor;

 “ Filozof, sağlıklı insan anlığının kavramlarına ulaşmadan önce, anlık hastalığını benliğinde iyileştirmek zorunda olan kişidir. Nasıl yaşamın içindeyken ölümle çevriliysek anlığın sağlığı içindeyken de çılgınlıkla çevriliyiz.”

 1930’lu yıllarda Erich Maria Remarque tarafından yazılmış olan, savaşın anlamsızlığını gözler önüne seren Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok filmi ve kitabı 1933 yılında yasaklanmış ve yakılmıştır. Bağnaz öğretmenlerin kendilerine empoze ettiği militarist duygularla savaşa katılan Alman gençlerin, savaşın acımasızlığı altında ezildiklerini, canlarını kurtarsalar bile ruhlara açtığı derin yaraları anlatır.

 İnsanın savaşı her devirde sürer; bitti denilen, büyük sükûnun başladığı sanılan zamanlarda bile… Savaşlar sürerken, ister top-tüfek yaraları, ister ruhsal yaralar; hepsi insan denen canlı ile birlikte tabiatı da, tabiatta bulunan canlıları da yok eder.

 Evren, evrenin içinde bize sunulan yaşam ve yaşamı şekillendiren büyük yaratıcı, bütün bu çelişkiler, acımasızlıklar içinde dahi gönüllü savunucuları, her dönemin vicdanlarını ortaya çıkartırlar. Albert Camus’da öyle bir vicdan, öyle bir filozof ve yazardır işte.

 Savaş çıkartıcıların her zaman soylu ve kahramanca mazeretleri vardır. Bitmek bilmeyen genişleme isteği, ele geçirip akla hayale sığmayacak kadar delilik seviyesine çıkan hükmetme kahramanlığı hiçbir zaman ele-avuca sığmayacak kadar kışkırtıcı duyguların ölümsüzlüğü ile nesilden nesle geçer. Tıpkı, mikroplar gibi; siz tam yok olduğunu sandığınız bir zamanda, derin uykularından uyanırlar ve büyük saldırılarına başlarlar; belki de büyük tabiatın en büyük oyunu budur insanlığa; öldürmek… Büyük acılarla, ağıtlarla sulamak, beslemek besine aç olan toprakları…

  Ali Bulunmaz Camus ile ilgili açıklamalarına devam ediyor;

 “ Camus, zamanının eksikliklerini, çöküntü ve yozlaşmışlığını sezmiş; bu yolda, sorunların giderilmesine dönük bir kapı aralamaya çabalamıştı. İnsanın düşmüşlüğünün nedenlerini, ona göstermeye çalışıp çözüme giden yolun kilometre taşının anlayış olduğunu söylemişti. İnsanın insan olma koşulları, bu kavramlarla koşutluk içindeydi. Bunu vurgulamasından dolayı Camus, ÇAĞININ VİCDANI ve TANIĞIYDI.”

 Şüphesiz çağın vicdanı ve tanığı olmak zordur. Bazen dayanılmaz acılar verir. Soluğunuz kesilmek istenir. Nazik uyarılar sertleşir; gün ışığı perdelenir. Sizi her koşulda tanıklık yapmaktan geri bırakacak yollar denenir. Her çağda farklı denemeler, devletin içindeki yuvalanmış, kendilerini devletin, milletin yerine koymuş, böyle olduğuna inandırarak büyük insanlık düşmanlığı yapmış kişiler tarafından tercih edilmiştir.

 Camus çağının tanıklığını yaparken şu şekilde haykırır;

 “ Hiçbir şeyin anlamı ve değeri yoksa insan nasıl var olabilir? İdeolojiler çağı olan yirminci yüzyılda ve bununla birlikte çağımızda, insanları öldürmenin haklı çıkarılışın karşısında nasıl durula bilinir?

 Doğuştan bir tek yatkınlığım var. Ben, insan olarak mutluluk peşindeyim; sanatçı olarak da savaşlara, mahkemelere başvurmaksızın yaşatmak istediğim birçok kişi var sanıyorum… Eski zamanın sanatçıları zorbalık karşısında hiç değilse susa biliyordu. Günümüzün zorbalıkları gelişti; bugünün zorbalıkları ne susmayı kabul ediyor ne de tarafsızlığı. Kendini belirtmek, zorbalıktan yana ya da ona karşı olmak gerekiyor. Bu durumda benim de söyleyeceğim şu; Ben zorbalığa karşıyım…”

 Sanırım, çağına tanıklık yapan sadece sanatçılar, yazarlar, şairler değil; çağın içinde evrensel değerleri kendinde bulan ve bu özle besleneceğini, bu özle var olacağını bilen ve hisseden her insanın duruşu; zorbalığa karşı olmaktan güç alır; şartlar ne olursa olsun…

  Güven Serin
 



Hiç yorum yok: