3 Ağustos 2013 Cumartesi

YASEMİN ŞENLİĞİ


Yasemin, klasik müzik ve kitaplar...


Yasemin ve Melek...

YASEMİN ŞENLİĞİ

CK’da Bahar Tetik Ethem Kocabaş ile söyleyişi yapıyor. Konu, Müzik ve Zihnin Gizemi Çözülüyor kitabı üzerine.

  Odaya yayılan ezgiler, Vivaldi’nin Dört Mevsimi I. Allegro; Kemanlar, çellolar, flütler, büyük gösterisi… Müzik CD’nin kapağında bir melek fotoğrafı; mermerin içinden doğuyor. Hüzünlü görüntüsü var; sanki insanlığın haline üzülüyor; melek olmanın o büyük sonsuza adanmışlığın gururu, kibri ve huzuru yok...

 Ve Michelangalo, keski, murç ve çekiç vuruşlarıyla mermerin vücudundan akan terleri kutsuyor;

 “ Mermerin içinde melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuşturdum. Güzellik fazlalıktan arınmışlıktır. İyi sanatçı sadece mermerin içindekini düşünür; taşın içinde uyuklayan figürleri serbest bırakmak içinse büyüyü, yalnızca heykeltıraşın eli bozabilir.” diyor.

  Vivaldi, mevsimden mevsime akıyor; dalga dalga; yaz, sonbahar, kış, ilkbahar…  Keman, viyola ve insan kusursuzluğun büyük ahengi içinde ses törenini gösteriye çeviriyor.

  Öğretilere dokunmaya kıyamayan çekingenliğim Vivaldi ile gezintiye çıkmıştı; klasik müzik, tutsağımız olan muhabbet kuşlarını bile heyecanlandırıyor. Kargaşaya benzer sesleri bırakmışlar, renklerine yakışır bir zarafet suskunluğu içinde müziğin ritmi ile sarhoş huzuru içindeler.

  Ethem Kocabaş, “Mozart’ın Requem Lacrimosa Dies IIIa dinlerken evrene açıldığını, ruhsal yanının inanılmaz yükseldiğini hissediyorum. Sonra, evreni içselleştirip içine kapandığını ve o an, kalp atışlarımın patlayıp genişlediğini, sörf yapan biri gibi genişleyen evrenin sınırlarında adeta evren yolculuğu yapıyorum.”

  Arayışın, nezaketin, güzelliğin yolculuğuna çıkmış her insanın sözcük keşifleri, hissedişlerin dizilişleri vardır. Değişimin bu dalgalarına dokunan kendi beyin dalgalanmalarımı hissedip için için mutlu olduğumun farkındayım. Tam bu dalgalanma esnasında bir ses;

 “ Watsons’a çok güzel kolonyalar gelmiş. % 35 de indirim var. Hele yasemin çiçeği kolonyalarını görmelisin. Mavi güzlü, sarı saçlı, Mona Lisa’ya (Mona Lisa’nın sarışın hali)  benzeyen kız, yaseminlere olan hayranlığımı bildiği için dikkati kendi üzerine çekmenin telaşıyla hafiften, inece bir yaz yeli gibi gülümsedi.

 Mavi gözlü, sarı saçlı kız “yasemin kokusu” nu hatırlatmakla tüm dikkati üzerine çekti; okuduğum kitapları bir kenara bırakıp, tüm dikkatimle ona, ondan gelecek söylemlere kilitlendim.

  Hiç beklemediğim bir sürprizle karşılaştım; bana uzatılan elin parmakları arasında yasemin çiçeği kolonyası duruyordu. Çok güzel bir ambalaj ve cam şişede o mucizevi koku… Beynim ışığın hızıyla kendi hızını birleştirerek derhal taş mekanların olduğu yere; Antalya Kaleiçi’ne uzandı. Gecenin sarhoş müzik tınıları içinde dar sokaklara, taş mekanların bahçelerinden yayılan o muhteşem yasemin kokularına…

 Yasemin kolonyasının şişesini heyecan içinde mavi gözlü kızın elinden kaptım. Aceleyle kapağını açtım. Ve işte o an… Beslenme saati… Bir açlık, bir susamışlık; sağanak yağışın toprağa düşüp ortaya çıkan kokuların hazzı gibi; varlığımı kargaşalara teslim etmeyip, var olmamın farkında lığını yazıya aktarıp ve bu yazıların insan denen canlı ile paylaşımları, doğanın uçsuz bucaksız seçenekleriyle birleştiren bir filozofun huzurunu kokladım…

 Siz sanırsınız ki kolonya sadece ele sürülüp burna getirilir değil mi? Ben öyle yapmadım yasemin kolonyasını; neredeyse her yerime; boynuma, ellerime, omuzlarıma, kollarıma, göğsüme sürdüm…

 Her yer ve ben yasemin koktuk; çılgınca; müziğin, öğretilerin şahlandığı; insanlığın yüzyıllardır bu kokuların, renklerin peşinden koştuğu ve nicelerin bu koşudan haberdar olmadığını bilerek; yasemin çektim içe; içte olan kadim derinliğe…

 Kolonyanın pudra rengi kutusunu elime aldım. Üzerinde yasemin çiçeğinin fotoğrafı ve üzerinde ise sol anahtarının çizimi duruyor; iç içe geçmiş notaları anlatan bir yazı;

Yasemin Şenliği; Hikâyemiz, bize sayısız güzel koku sunarak göz kırpan Güney İtalya'nın aşk dolu çiçeği yaseminin Rebul Kolonyası ile buluşmasıyla başlar. Bu uyumlu buluşmanın sonucunda nesiller boyu beğeni ile kullanılan ve bir klasik haline gelen Rebul Jasmine Kolonyası ortaya çıkar. En güzel yaseminlerin diyarı Güney İtalya'nın kıyılarından gelen o hafif esintide, kırmızı elma, sulu armut, tatlı şeftali ve egzotik karışımdan oluşan kokteyl, size meyve bahçelerinin yakınında olduğunuzu hissettirir. Yasemin nesilden nesle geçen vazgeçilmez bir tutkuya dönüşürken, aynı zamanda hiç bitmeyen ve dilden dile dolaşan bir hikâyenin de kahramanı olur.”


 Güven Serin






Hiç yorum yok: