14 Ağustos 2013 Çarşamba

İSYANIM YOZLAŞMA YADIR


Kamera, Güven    
Ada hatıraları güçlü olur. Çürümeye başladığı anda bile
dirilmeye karar verebilirler.

İSYANIM YOZLAŞMAYADIR

Bir ömrün son kırlangıç zamanına gelmiş yazar, kendi iç dünyasının birikimlerini mizahın, felsefenin yardımıyla oluk oluk akıtıyor. Yozlaşmaya isyan ediyor kendi dilince;

 “ Vaktiyle cüce yazarlarla bende boğuştum. Bu sofralar bana hep aynı gelirdi. Sanki hiç kalkmamış, yıllardır mumyalanmış oturuyorlar. Fakat belli etmezdim. Hep aynı kof şeyler konuşulurdu ama ben her defasında ‘Oooo! Müthiş! Fevkalade! İnsanlarsınız! Mükemmel! …’ derdim. Kendini sahteliklerle muhteşem gösteren bu ediplere ikide birde hayranlığımı sunar, onlara adeta ‘şeyh’ muamelesi yapardım. Bilirdim ki hepsi içte iflas etmişti. Fakat bilmez görünürdüm.

  İşin garibi, cömerdin cömerdi iltifatlarıma rağmen aralarında bir türlü tutunamamış olmamdır. Nitekim sonunda büsbütün kovuldum. Şarlatanlara, mezbahalarında barınmama, leşlerden iki lokma tıkınmalığıma izin vermediler. O zamanlar çok üzülmüştüm, bugün fark ediyorum ki, kurtulmuşum.

  Onlar farelerin çoktan terk ettiği gemide meçhul ufuklara yol alırken, ben sahilde kalmış- çok şükür el sallıyorum! …”

 Bu sayrı adam sonunda beni de kendine benzetti. Bende durmadan yazıp çiziyorum sayrı bey. Senin kadar derinlere dalmasam da, yükseklerin baş döndürücü gururunu tatmasam da, ilerlediğin patikadan ilerliyorum işte.

  Yılardır İnternet blok sayfalarında yazılar yazıp kendi fotoğraflarımı paylaşıyorum sayrıcığım. Öyle zamanlar oldu ki uykularım kaçtı. Yemelerden, içmelerden kesildim sayrıcığım. Buda bir açlık, susuzluktur deyip beslenme günlerini aylara ve yıllara adadım. İltifatlar yağdırıp, buharlaşan kültürlerden serinlik bekledim.

  Olmuyor sayrı olmuyor; tıpkı senin dediğin gibi; “ Hep aynı sofra! Aynı kokuşmuş şamatalar…

 Sayrı, edebi sanatının zirvesinde hissettiği huzurun, esas insana çıkacağı yolculuğun hazırlıklarını yaparken yine o bildik şeyleri tekrarladı;

 “ Onlar farelerin çoktan terk ettiği gemide meçhul ufuklara yol alırken, ben sahilde kalmış- çok şükür, el sallıyorum! “

 Bahar zamanı kadar kalmayan kelimeler, yaşanmak amacıyla yola çıkılıp yaşanmayan sevdalar; milyarlık nasihatlerin, övgülerin hükümsüz oluşu; suya yazılan şeyler gibi kırılıp yok olması; cenaze ve düğün törenlerinden tutun da, bayram törenlerine kadar her şeyin yalnızlık, pişkinlik ve sahtecilik kokması; ne büyük kopuşun, çaresizliğin içinde yozlaştığımızı da göstermez mi?

 Öyleyse, söyleneni yapar gibi, sever gibi, gider gibi, kızar gibi, küser gibi, ağlar gibi yapıp en büyük o muhteşem kandırmayı yapalım; KENDİMİZİ…

Güven Serin





2 yorum:

Begonvilli Ev dedi ki...

Sayrı ve onun gibi şanslı insanlar yetenekleri ile ve şansları ile edebiyatın ve kim bilir sanatın hangi güvenli limanlarında insan olmanın bilincini, huzurunu yaşarken(ki acı çekmediklerine inanmıyorum) diğer sıradan insanlar ne yapsın? Yazarın dediği gibi “ Hep aynı sofra! Aynı kokuşmuş şamatalar…” la ömür tüketmekteler.

İronik bir anlatımla çok güzel bitirmişsiniz.
''Söyleneni yapar gibi, sever gibi, gider gibi, kızar gibi, küser gibi, ağlar gibi yapıp en büyük o muhteşem kandırmayı yapalım; KENDİMİZİ…''

Zaten öyle yapmıyor muyuz?

GÜVEN SERİN dedi ki...


Günaydın Begonvilli Ev. Teşekkür ederim;evet,maalesef öyle yapıyoruz. Zahmetlidir sevmenin özüne, o muhteşem çekirdeğe inmek. Ve belki de en nadide ilişkiyi,bakışı yakalayıp çok yakınında olduğumuz halde fark edememek ise, insani,edebi,felsefi bir kayıp...

Buralarda geziniyor isek hâla, demek ki küçük kırıntılar, ümitler, değişimler çırpınıyor içimizdeki küçük derelerin hafif rüzgarlarında.

Saygı ile...