8 Nisan 2013 Pazartesi

AH BU GÖNÜL ŞARKILARI


Kamera; Güven   Emel Sayın
Bostancı Gösteri Merkezi


Kamera; Güven Emel Sayın ve Serkan Çağrı

O ses ve o şarkılar...

AH BU GÖNÜL ŞARKILARI

   Bu diyarda yaşayan bu büyük milletin, geride bıraktığı yüzyıllar bugüne bir şeyler taşıdı. Masallar, destanlar, türküler, ağıtlar, fıkralar, maniler taşıdı. Bir de şarkılar, gönül şarkılarını taşıdı.

  Gönül şarkıları akla gelince bir sanatçı, bir ses, bir gülüş ve ahenk de gelir akla. O, ahengin zarif duruşu Emel Sayın’dır. Sesiyle, heyecanıyla, kadınsı zarafetiyle o bir güzellik abidesi gibidir.

  Yer İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi. Koltuklar dolmuş, yüzlerimizde heyecan, gönül şarkıları gibi gönülden gönle süzüldük. Salon, tıklım tıklım dolu… Erkek, kadın, çocuk, kız, yaşlı, genç; renkten renge, sesten sese…

  Sahnenin büyük ve ağır perdesi kapalıydı. Kim bilir kaç sanatçının sesine, heyecanına, son hazırlık coşkularına tanıklık etmişti bu ağır kadife perde. Kadife perdenin kalın duvarlarından bize gelen bir ses; bir tanıdık insanın titreşimleri duyulmaya başladı. Üç saat sürecek ve her biri ayrı bir yaşamı anlatan, yaşanacaklardan da kurtulamayacak ilk şarkının sesi duyuldu:

        Seninle doğan güldür bu gönül ah bu gönül şarkıları.
       Dilimdeki bülbüldür bu gönül ah bu gönül şarkıları.
       Dolu sevgi tasında gönül bir gençlik masasında.
       İkimiz arasında bu gönül ah bu gönül şarkıları.

 Safiye Ayla’nın bestesi, Ramazan Gökalp Arkın’ın güftesi, o gönül şarkılarının ilk sözleri, perdenin de ağır ağır aralandığını gösterdi. Sahne ortaya çıkarken, alkışların gönülden gönle çırpınışı da yükseldi göğe doğru. Işığın, sazların, korunun ve o sesin; gönül şarkılarının sahibinin sesi, bir hastanın beklediği şifa şurubu gibi buharlaştı salonun her karesine.

 İnsanlığın onurlandığı anlar, yine insanlarla yan yana, nefes nefese, alkış alkışa, yürek yüreğe olduğu anlardır. Konserler, tiyatrolar, sinemalar bu anlara tanıklık eden sanat gösterileridir. Şimdi aynı tanıklığı Bostancı Gösteri  Merkezi yapıyor. Zaman kendi diliminde insanlığın yolculuğuna tanıklık ederken, biz kendi zamanımız içinde yine insanın yarattığı müziğe, şarkılara ve tanrısal bir gerçek olan insan sesine kavuşmanın huzuru doldu içime.

  İlk şarkıydı o şarkı, perdenin, alkışın, sesin sahneye çıktığı şarkıydı;

     Kavuşmanın tadını ayrılık ayrılık feryadını
     Taşır senin adını bu gönül ah bu gönül şarkıları
     Dolu sevgi tasında gönül bir gençlik masasında
     İkimiz arasında bu gönül ah bu gönül şarkıları

  Büyük sanatçıların büyük gurura, illa ki büyüklenmeler gösterimine ihtiyaçları yoktur. Bunun en güzel gösterisini büyük tevazusuyla Emel Sayın yapıyor. Arkasında duran koro, müzisyenler amatörlüğün bütün heyecanı içindeydiler. Sanki yer gök, heyecan, şarkı, alkış ve sevgi yağıyordu.

 Bostancı Gösteri Merkezi Salonunu dolduran insanlar, gönül şarkılarıyla birlikte akan zaman içinde, ev sahibi, gönül, beste, yaşam sahibi duygusu içine girdiler. Tam bir samimiyet, tam bir bütünlük vardı sahne ile salon arasında. Şık koru, işini bilen müzisyenler ve sevilmemişliği inanmışlığına çırpınan seyirci…

  Emel Sayın’ın annesi de, dostum dediği Nükhet Duru da, prens olarak çağırdığı klarnetin ustası Serkan Çağrı ve Gökhan Tepe de gönül şarkılara kendi gönlündeki sevinci, ustalığını dinlettiler.

  Ses, insan ruhuna akmayı başardıysa, şarkılar ve onların sözleri kendi iksirini yaratıyor elbet. Spikerin dediği gibi;

Saha güzel, seyirci mükemmel, hava şartları uygun; futbol için her şey müsait…

  Üç saat, iç içe geçmişliğin, gönülden gönle süzülmüşlüğü şahitliğiyle geçen üç saat, insan denen canlının hatıralarına, yaşam sevincine katkı yapacak dakikalar; gecenin içine girdiğim, gecenin güne ilerlediği İstanbul zamanında bile o ses vardı kulağımda;

SENİNLE DOĞAN BİR GÜLDÜR BU GÖNÜL AH BU GÖNÜL ŞARKILARI

Güven Serin


 






Hiç yorum yok: