25 Şubat 2013 Pazartesi

DOSTUM PİYER LOTİ


İstanbul   Ali ile Güven'in çeyrek yüzyılı aşmış dostluğu.
Dostluklar güzeldir küçük şeylerden besleniyorsa.
Güzeldir dostluğun denizine dalıp hatıralar ile
günü bir araya getirmişliğin gülümsemeleri; güzeldir.

DOSTUM PİYER LOTİ

  Dost, seslenişini yaşamın içinde, bu zamanda samimi olup çok güvendiğimiz insanlar için kullanırız. Ama bazen, dünyanın sürpriz ve gizemli halleri gibi insan da, kendi gizeminde bir şeyler keşfeder; yüz yıl öncesinin yaşanmışlıkları, tarihe büyük bir miras gibi kalmış sözleri, aradaki zaman kavramını yok eder ve bu yok ediş, bedenden çok ruha sarılan bir dostluk andı gibidir.

  Piyer Loti, Fransız deniz subayıdır. Bu ülkeye, Osmanlı'nın son zamanlarında sıkça gelip gitmiş ve bu gelmelerde, bu ülkede yaşayan Türk insanını, kendini bu ülkeye adamış insanları bir insanın yapabileceği en yüksek dostlukla sevmiştir. İspatı ise, son nefese kadar; yani 71 yaşına kadar, ülkemiz için yoğun uğraşlar veren bir hayatın sahibi olmuştur.

  Piyer Loti isimli takma adı, gerçek adının önüne geçmiş, Türk ve Türk halkı sevdalısı olma sebebinden dolayı Kilise tarafından aforoz edilmekle karşı karşıya kalmış, ama yılmamış, Türklüğün meşru hakları için elinden geleni son nefese kadar yapmış bir dosttur Piyer Loti.

  Tarih, dostu, düşmanı anlattığı gibi, insan ruhunun bedeniyle nasıl bir uğraş içine girip, rezalet ile metanet, soysuzluk ile asalet arasında seçim yapmış olan insanları, hikâyeleri de anlatır bize.

 Piyer (Pierre) Loti… Asıl adı Louis-Marie-Julien Viaud. Loti ismi Hintli nedimeler tarafından verilmiştir. Ve gerçek isminin önüne çıkmış, sanki hiç yaşamamış, yaşanmamış zamanların, mitolojinin kahramanı gibi onu sevenlerin benliğine kazınmıştır bu isim. LOTİ, Hint deniz adalarında yetişen ve kendisini saklayan nadir bir çiçeğin adıdır. Gerçekten de bu isim, çok nadir bulunan bir insana; Louis’e büyük bir armağandır.

  İstanbul sevdalıları Piyer Loti tepesini bilirler. Orada esen çam kokulu rüzgârı, dingin hayat sessezliğini ve Loti’nin hikâyesindeki aşk serüvenini de hatırlayanlar vardır. Ama Loti’in esas aşkı; “hasta adam” olarak bilinen Osmanlı’nın nasıl bir sonla yok olacağıdır. Böyle bir halkın, yok olması, yok edilmeye çalışılması onu çileden çıkarıyor, elinden gelen bütün tepkileri göstermeye, sesini duyurmaya çalışıyordu. 

 Piyer Loti bir cümlesinde şöyle sesleniyor;

“ Vatanları için feleğin çilelerini bağırlarına basarak kahramanca dövüşen Türklerin ortaya koydukları ulvi manzara karşısında benim yapabildiğim nedir? Hiçtir!.. Fakat gözlerimi kaparken huzur ve gururumdur. Selam sana ey milletlerin en yücesi!..”

  Tarihe merak salmak, tarihin sayfalarını tarafsız gözlerin, ellerin yardımıyla okumak işte böyle bir gerçeğin insanca tarafıdır. İyi bir tarih okuyucusu en büyük insan rezilliğini, yani peşin hükümlü bütün sarayları, kaleleri, surları yıkar; yok eder. Tarih böyle bir şeydir işte; hoşgörüyü, gerçeği, insanlığı, dostluğu çıkarır ortaya.

  Piyer Loti yetmiş yaşına geldiğinde hasta yatağında bile Balkan Harbi ve etrafımızda dönen entrikalara şiddetle karşı çıkıyor, edebi dünyasındaki şöhreti Türk ulusu için kullanıyor ve bu yüzden ölüm tehditleri dahi alıyordu. Hasta yatağında en yakın arkadaşı Klod Farer’e şu tarihi sözü söyler;

 “ Benim yolumda yürüyeceksin… Bu asil milleti tek başına kalsan da bütün bir kin ve gazap dünyasına karşı müdafaa edeceksin…”

  Bu asil milleti kim bilir kaç kez yerle bir etmeye çalıştılar; büyük yaratıcı, evrenin yaşam sırlarını büyük eser olan insanlığa armağan etmiş tabiat; bu halkı bir türlü yok etmeye razı olmadı. Sadece büyük yaratıcı mı, Piyer Loti gibi Türk sevdalıları, bugüne bile meydan okuyan bir onur, yüksek erdem ve korkusuzca bizim haklarımızı, vicdan, adalet ve tarihi bilgiler ışığında savunmuştur.

 Piyer Loti’yi hasta yatağında iki Türk, Müfide Ferit ve Hüseyin Ragıp Bey, Fransa’da ki evinde ziyaret ettiler. Hasta Loti misafirleri karşılama görevini en yakın arkadaşı Klod Farer’e verdi. Loti’nin engin denize bakan kendilerini adeta Osmanlı müzesinde sandılar. Evin içinde cami vardı, mihrap vardı, yatak ve misafir salonları aynen, asil, zengin, ananelerine bağlı bir Osmanlı aristokratının konağı gibiydi. Özel hizmetini gören kadın, yalnızca kıyafetiyle değil, terbiye ve tarzı ile de TÜRK’tü.

 Loti misafirlerini oğlunun kolunda karşıladı. Ve onlara şu sözleri söyledi;

Sizin yüzünüzde, giyiminizde, hal ve tavrınızda o güzel İstanbul'u yine yaşıyorum. Beni minnettar ettiniz.”

 İnsan sevgisi yoktan var edilemez. Sevgiye sebep olan nedenlerin de sevgi, saygı ve onurlu davranışlarla vücut bulması gerekir. Tarih, tarafsız gözlerle, temiz vicdanlarla bakıldığında bütün milletleri yargılar. Ama bu yargılamaların insanlık kefesine, saflık, temizlik, merhamet kefesine bakıldığında Türk insanının temiz ve saf vicdanıyla da karşı karşıya gelirsiniz. Her millette hilebazlar, reziller, vatanı satmaya, milletini yok etmeye kalkışanlar olduğu gibi, bu aziz milletin de bin bir toprak ile yoğurduğu bu büyük miras içinde böyleleri her zaman çıkmaya devam edecektir.

 Tarihe, bizden önce yaşamışların bıraktıkları izlere, sözlere her zaman ihtiyacımız olacaktır; çok hassas zamanlar yaşadığımız bu zamanlar tekrar tarihe en hakiki vicdanımız ile önem vermemizin gerektiğine inanıyorum.

 Güven Serin



 

   


2 yorum:

Esin Bozdemir dedi ki...

Ülkemiz çok hassas ve zorlu süreçlerden geçerken...vermiş olduğun Piyer-Loti örneğinde ki gibi, ülkemize emek vermiş ve tarihimizde izler bırakmış öngörü sahibi bu değerli insanları yeniden ama çok daha duyarlı bir şekilde incelemeli ve hepimiz gereken özeni göstermeliyiz.. Çok haklısın sevgili Güven bizlerde bu tür postlara daha fazla yer vermeliyiz...teşekkür ederim bu önemli paylaşımın için...

Gerçek dostlarınla birlikte geçireceğin nice güzel anların olsun...esenlikler dilerim...

GÜVEN SERİN dedi ki...


Hoş geldin Esmir. Evet, kendimize vuralım. Eksiklerimize,yaptığımız yanlışlıklara ama bu kadar da vurmak, kendini yok etmek, ne bilgeliğe, ne merhamete, ne felsefeye ne de başka bir şeye sığıyor. Bir millet bu kadar büyük badireler atlatmışken, kendini yokluk ile varlık arasına sıkıştırmanın can çekişmesini yapacağı yerde, Mustafa Kemal'in bilimine,sanatına, felsefesine tutunsa, içsel zenginliği de, insan denen canlının onurlu duruşunu da yakalamış olur.

Dostluklar ve insanca yaşamlara adım atmaların şerefine; teşekkür ederim.