8 Ocak 2013 Salı

KOLAY BULUNAN KOLAY HARCANIR

Kamera; Güven     Bergama
Muhteşem bir kalıntı; sanki gökyüzünden indirilmiş iki kartal,
insanlığı, korumak için zamanın bütün yok edicilerine karşı
direniyorlar; Hâlâ onarılmamış olması ne hacı...



KOLAY BULUNAN KOLAY HARCANIR

  Tabiatın ve aklın, insanca yaşamanın vazgeçilmezidir emek harcayarak kazanmak. Emeksiz, erdemsiz ve adaletsiz her türlü kazanım ağır çok ağır bedeller ödettirir lükse aç, şöhrete susamış insancıklara.

  Cumhuriyeti çok kolay kazandığımızı sanıyoruz. Yılların İmparatorluk baskıları, yok sayılmaları, yüzyılların göçleri, hor görülmeleri bizi bizden, bizi insanlığımızdan koparıp atmış da haberimizi bile yok.

  Şimdi size içim sızlayarak bir masalı değil de bir gerçeği, tam 95 yıl önce yaşanmış bir gerçeği hatırlatsam; İstanbul’un bizden gittiğini, ülkemizin çoktan paylaşıldığını söylesem kaç kişi anlar ve inanır. Doksan beş yıl önce İstanbul şehrinde yedi ülke bayrağı sallanıyordu. Çalınan marşlar bize ait olmaktan çıkmış, Türk Bayrağı paçavra muamelesi görüp, postal silmek için kullanıyorlardı. Durumu biraz iyi olanların tamamı malı-mülkü satıp İsviçre pasaportu alıp, ülke sandıkları ama elden çıkmış ülkeden kaçmanın yolları aranıyordu.

  Bu ülke, bu Cumhuriyet ne kadar kolay kazanıldı ki doksan yıl sonra, onu hırpalamanın büyük keyfini, onu kuranlarla uğraşmanın korkunç zavallılığını yapmaktan geri duymuyoruz. Niçin? Hepsi gelişme adı altında, özgürleşme, demokratikleşme adı altında yapılıyor; güya… Gazeteciler, yazarlar, çizerler ve askerler DEMOKRASİ için neredeyse ölüm hapsine atıldılar. Daha yargılanmadan suçlu ilan edilmenin güzel zevklerini tattırdılar vatan sevgisi kalmamış gaddar ruhlu iblislere.

  Tekirdağ'ın yolları, kaldırımları eğri büğrü! Asılan tabelaların, klimaların ne zaman düşeceği belli değil. Kimisi kırk yıl önce takılmış. Apartmanların birçoğunun badana, boyası yapılmamış; derisi olmayan insan gibi öylesine korkunç bir ibretlik heykeli gibi duruyorlar.

  Marmara denizi ölüm-kalım savaşı veriyor. Trakya'nın dereleri rüşvetin, vurdumduymazlığın bedelini çoktan ödedi; artık su değil zehir taşıyorlar. Çünkü hepsi çok kolay kazanıldı; burada yaşayan Ermenileri, Yahudileri, Rumları yok sayıp, vatandaş saymayıp korkutup kaçırmanın büyük laneti çökmüş gibi zengin ovalarımız, ormanlarımız, vadilerimiz, ırmaklarımız ve derelerimiz çöle, zehir çöplüğüne dönüşüyor.

  Sadece miras yedi gibi yaşamanın sersem çöküşü elbet yakamıza yapışacak. İstediğimiz kadar uzatmaları oynayalım; borcu borçla ödemeye, kredi almanın yüksek atlamalarına kucak açalım; dönülmez bir döngünün büyük ikramiyesi olan çöküş, ağır bataklık kokuları kaçınılmaz bir şekilde bedenimizden öte ruhumuza bile yapışacaktır.

  Ülkeyi yönetenlerin tek derdi,  Cumhuriyeti kuranları, yüceltenleri yargılayıp kamu önünde küçük düşürmekten öte geçemiyorsa, tarihi gerçek verilerle erdemli bir şekilde değerlendiremiyorsak doksan beş yıl önceki büyük çöküşü hatırlamanızı öneririm. Kilise çanlarının ve yok saydığımız Yahudilerin, Ermenilerin semirerek keyif çattığı, çalım sattığı İstanbul bizim olmaktan çıkmış, ezanlar bile soluk benizli insanların yürüyüşü gibi halsiz, heyecansız ses veriyorlardı.

  İki üç ay içinde kapanan bir sürü esnaf kepenk açıyor. Anlı şanlı açılış törenleri yapanlar da var. Bir bakıyorsunuz ki üç ay sonra o esnaf kapatmış. Yani yerinde yeller esiyor. Çünkü zengin olma hayali, iş kurma hayali çok kolay kazanılıyor ve kolayca yokluklar kervanına katılıyor.
  Televizyonlarda başlayan dizilerin sayısı belli bile değil. Onlara göre iyi reklâm alırsa, yani çok çok paralar kazandırırsa tutmuş demektir. Ya tutmadıysa, tıpkı yeni açılan dükkânlar gibi, daha bir ay dolmadan bütün kadro dağıtılıyor. Ölmez, sağ kalırsak görüşürüz, denip yeni para ve kolaycılık rüzgârları aranıyor.

  Sevgili değiştiren değiştirene… Âşık olan olana… Ama bir de bakmışsın ki, sevgililerinin adlarını karıştırıyorlar. Kime âşık olduğunu unutuyorlar. Çünkü çok kolay bulunmuş; ne haber, nasılsın? Çıkalım mı güzelim. Çok güzelsin, fıstıksın, şekersin, bir içim su gibisin derken, harcana harcana ilerliyoruz medeniyetin tek dişi kalmış güzel topraklarında.

 Bu ülkeyi kolay bulduk çok kolay harcamak istediğimiz ortada. Şehirlerimizi de çok kolay bulduk. Şehirleri yöneten koltukları, sandalyeleri de; bir bakmışsın ki Ankara bizi uygun görmüş, şans yaver gitmiş; oldu mu sana başkan, meclis üyesi… Ne çalımından geçilir, ne de ciddi adam duruşlu pozlarından…

 Kolay bulup kolay harcıyoruz. Kolay doğup kolay yaşadığımız sandığımız gibi; hayat ne kolay, harcama ne kolay; eşi, dostu, sevgiliyi, sırdaşı, tarihi, taşı, toprağı harcamak ne kolay! Acaba biz onları harcarken onlar da bizi harcamanın soylu düşlerini kuruyor olmasınlar?

   Güven Serin

5 yorum:

KİANA dedi ki...

Sevgili Güven kardeşim;Ne kadar da güzel yazmışsın...Ne kadar doğru tespitler demeyeceğim çünkü tespit edilecek birşey yok. Bu yazdıkların doğrunun ta kendisi. Ben yazmıyor olsamda burada yazmış olduklarını görmüyor, duymuyor, hissetmiyor değilim. İşte bizler adına böyle tertemiz, alnı açık, başı dik kalemi sağlam insanlar yazıyor.Ağzına sağlık, yüreğine sağlık..

Fistaniyegah

KİANA dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkür ederim Ayşe Hanım,doğruluğun savunuculuğunu ve uygulayıcılığını yaptığınızı biliyorum ve bunu bilmek çok güzel; doğruluğun güzel ruhları adına.

Esin Bozdemir dedi ki...

Yürek sızlatıcı şeyler yaşıyoruz daha da dibe doğru çökerek!.hisseden, duyumsayan sadece bir avuç insanız biz!.Kolaycılığın peşine takılan takılana!..umarsızlar, 'haydan gelen huya gider!' dercesine harcamakta havadan sahip olduklarını!.

Onlar kolay buldukları lokmayı terk etmek niyetinde değiller!.Kurda kuzuyu teslim eden avcı asıl pusuda beklemekte!.

Okuduğum her satırı, yürekten onayladım!..teşekkürler hisseden duyarlı yüreğiniz ve usta kaleminiz için..Esenlikler dilerim..

GÜVEN SERİN dedi ki...



Esmir,teşekkür ediyorum,duyarlılığın nefes alan bedeniyle seslenişin adına.