15 Kasım 2012 Perşembe

ŞİİR ve ŞAİR


Kamera; Güven  Kaleköy-Kekova-Kaş




ŞİİR ve ŞAİR

  Döneminin aydını şiirin önemini anlatırken hislerini, hissedişini en hakiki anlatımıyla taçlandırıyor;

 “Şiir, en geniş manasıyla, hayat ve kâinatın karanlıklarında yaşayan meçhulün sesi ve gölgesidir. Onun için belirsiz, zekâya asi, açık olmaktan kaçıcıdır. Şiir, hakikatin hayale yükselmesi ve hayalin hakikate inmesidir. Şiir, bir bakışta dumana, bir bakışta ateşe benzer. Avuçlarımıza almaya çalıştıkça yok olduğunu görürsünüz; gözlerinizle kovalamak istedikçe başınız döner ve onu büsbütün kaybedersiniz.”

  Hem şair, hem yazar, hem politikacı aynı zamanda iyi bir vatanperver olan Hasan Âli Yücel gönülden gönle akan şiir için söyledikleri bir şiir genişliğinde, derinlik ve zarafetinde değil midir?

  Bir başka şair büyük ozan Pir Sultan Abdalın şiiri şimdi ustaların ellerinde güzel bir melodiye dönüşmüş, bize şiir ve şarkı seslenişiyle bir şeyler anlatıyor;

Kurban olam kalem tutan ellere
Kâtip Arzuhalim yaz yâre böyle
Şekerler ezeyim şirin dillere
Kâtip Arzuhalim yaz yâre böyle

Ozan Ardahan’dan Kırkpınar’a dolaşsın anlatsın
Karacaoğlan’ı, Pir Sultan Abdalı, Köroğlu’nu
Davullar yine vurulsun, güneş iki mızrak boyu
Yükselsin gün doğusundan, bitsin artık bu küskünlük
Kardeşlerim
Yarın tarih önünde hesap verirken yavrularımız bizi
Kınamasın.

  Şiir, hayat ve kâinatın karanlıklarında yaşayan meçhulün sesidir ama aydınlığa da, düzlüğe de çıkmayı sever. Şiiri vücudunun bütün hücreleriyle benimsemiş ve şiirin gidişatına, kök salmasına inanmış Yücel, şiir dizelerine benzer hakikatin konuşmasına devam ediyor;

“ Şiir, var olanın var olması istenilene sığınması, noksanın olgunluğu özlemesidir. Bu itibarla şiir, ruhlar için bir mercek gibidir; altına tesadüf eden şeyleri olduğundan daha büyük, bazen de daha küçük gösterir. Büyük veya küçük; fakat başka değil! …”

  Şairin yoluna kim yolcu olabilir? Hele bu zamanda, insanlığın şehirler dediği beton yığınları için hapsedildiği, eşya edinme hastalığına tutulduğu bu zamanda, şairin içli ve hisli yolculuğuna kim çıkar; kim bunları kaleme alır? Vakti olmayan, yolları karıştıran, büyük bilgi kirlenmesi içinde boğulan veya boğulanların üzerine yeni diye ağlayan ruhları, bedenleri içe sayarak uygarlıklar yükseltmeye çalışmak kalıcılıktan uzak bir seyir izler.

  Bugünün büyük zenginleri, en küçük fakirleri, güçlü liderleri, kralları yüz yıl sonra belki öyle veya böyle hatırlanacaklar. Ama beş yüz yıl sonra değil adları, ruhları bile bu diyarlarda olamayacak kadar unutulmuş olacaklar. Şairler öyle mi? Dikkatini, emeğini, maddeden kurtulup ruhlarını özgürlüğe bırakmışların dizeleri bin yıl sonra da hatırlanmayacak mı? Elbet hatırlanacak ve hatırlandığı gibi başka yolculukları, arayışları, düşünce ve merakları da beraberinde yolculuğa çıkaracaktır.

  Bu sebepten değil midir Homeros’un, Shakespeare’nin, Vergilius, Nazım, Sait, Orhan, Tevfik’in beden ölümlerinden sonra bile ruh ve eserleriyle yaşamaya devam etmeleri? 

  Şiiri derinlemesine sevmiş, şiirin engin yolculuğunu vatan ve millet sevgisi ile birleştirmiş Yücel gerçeğin, insan aklı ile bu kadar güzel yoğrulmasını doyumsuz tatlar bırakan söyleyişi ile perçinliyor;

“Şiir, sınırlama ve sonu olana sığmayan insan ruhunun sonsuzluklara gömülmesidir. Nihayetsizlik düşüncesi olmasaydı şiir olmazdı; şiir vücuda gelmeseydi sonsuzluk fikri doğmazdı. O zaman insan ruhu, kökünü toprakların altına uzatamayan, dallarını havalara yükseltemeyen bir nebat gibi bodur kalır ve kururdu. Şiir, insanlığın öz suyudur.”

  Şair böyle dedi ve böyle yaşadı, insanlığın öz sularını sevdiği topraklara döküp, kökler salmayı, yokluğun varlığa, cehaletin aydınlığa çıkması için yaşadı ve yaşatmaya uğraş verdi.
Ya bizler ne yapıyoruz? Bizleri hangi planya ve zanaatkârın elleri zımpara-laya bilir, cilalayarak gösterişli, zarif bir duruş içinde olmanın büyük keşfi ile uyuşuklukları yok etmemize yardımcı olur?

          Güven Serin
 

 



2 yorum:

gülsen VAROL dedi ki...

"Şiir insanlığın özsuyudur"..

Yazdıklarını ve yazılarının içindeki gizli yorumlarını büyük bir dikkatle, hayranlıkla ve taktirle okuyorum sevgili Güven ..

GÜVEN SERİN dedi ki...



"Şiir, sınırlama ve sonu olana sığmayan, insan ruhunun sonsuzluklara gömülmesidir." der şair. Der elbet; içe ekilmiş tohumların taptaze filizleriyle, yemyeşil, heybetli dallarıyla der...

Şair der de ben durur muyum; insan denen canlıyı, yüksek bir erdemle önemseyip, zarif iradesiyle insanın iç labirentlerine girmek kolay mıdır? Sevgili öğretmenim; teşekkür ederim... Yolun yolcusu,rehberi ve alkışlayan elleri olduğunuz için...