5 Ekim 2012 Cuma

GÜNEŞ ÜLKESİ


Kamera; Güven   Kaş

Temiz,dingin bir ruha benziyordu su. İnsanla sarmaş dolaş
oluyor ve her oluşunda insana dinginliğin huzurunu
sunuyordu.


Kamera; Güven- Kaş-Anıt Mezar

Çağlar öncesinden kalma Kral Mezarı.
Likya uygarlığının el işçiliği. İki ahbap
yan yana; çınar ağacı ve anıt mezar. 
Bakmak yalnız bakmak lazım onlara...


Kamera; Güven - Kaş

Taş sokakta, mermer çeşmede ve insan eliyle
dokunmuş ipek bezlerde, insanı çeken bir şey
var; evrenin çok uzak serüvenindeki yakın
heyecanı gibi.


Likya Yolu; Kaş ile Liman Ağzı

Medeniyetler yürüyerek aktılar  diğer
medeniyetlere doğru.  


Likya yolu-Likya Taş Mezarları

Dokunduğum taşlarda eski ile yeni arasında bir şey var;
insani bir şey; bir taşın bir insan kalbi gibi kalp atışları
var.


Kamera; Güven  Likya Yolculuğu 
Akdeniz ve koylar; renklerin, duruluğun güzel
görüntüleri. 


Akdeniz ve Kaş

Milyar yaşındaki gezegenimizin bir günü daha geceye
geçiyor. 
Antik tiyatro şehre tepeden bakıyor.


Kamera; Güven Kaş Antik Tiyatrosu


Kamera; Güven   Simena-Kaleköy

Bir rüyanın içinde gibi, zamanın akışı durmuş,
zamansızlık başlamış burada.


Kamera; Güven  Semena- Kaleköy

Burada düş kurma ve düşlere elle dokunma serbest:))





GÜNEŞ ÜLKESİ

  Hiçbir güzellik gidip görmeden tam anlamıyla anlatılamaz. Beynimiz üretim yapacaksa, görünenleri izlemek, çok boyutlu kayıt etme ihtiyacını duyuyor. Sesleri, kokuları, mimariyi, tarihi, rüzgârı, denizi; kısacası renkleri, tonları ve diğer ayrıntıları gördükçe derinliğin keyfine varıyor insan.

  Batı Akdeniz Likya diyarı olarak bilinir. Yani güneşin ülkesi… Likyalılar güneşi sevdikleri gibi özgürlüklerini de sevmişler. Onun için dağların en güzel tepelerini, en güzel vadilerini seçmişler. Denizlerin de en masalımsı ve güvenli koylarını yurt edinmişler. Bu ülke böyle bir ülke işte; gidip görünce gerçek içindeki masalı, masalın içindeki gerçeği gözlüyor, ona dokunma fırsatı yakalıyorsunuz.

  Bu ülkeden hâla yerüstünden çok yeraltı zenginliği var. Kazılmayı, ilgilenilmeyi bekliyor. İyi ki de yerin altında saklanıyorlar diye teselli de buluyorum. Çünkü yerin üstünde kalan hazinelerin, tarihi eserlerin canını okumuşuz. Likya diyarı insan icadı uçak ile birkaç saat mesafede. İstanbul’dan Dalamana bir saatte uçtum. Oradan da Kaş’a iki saat minibüs yolculuğu yaptım.

  Bizi bizden daha iyi bilen ve o bilgiler ile bildiklerine yenilerini koyan turistler güney illerimizi, kasabalarımızı mesken edinmişler. Hepsinin elinde bir kitap, bir harita ve sırlarında hiçbir zaman yük saymadıkları eşyalarıyla, gülüşleriyle, öğrenimleriyle dopdolu hayatın yolcularıyla yan yana yürüdük.

  Tarihi Likya yolu Fethiye’den Antalya’ya kadar uzanıyor. Toplam uzunluğu 507 km. Tam anlamıyla yürüyerek yolculuk yapmak isteyen yaklaşık 27 günlük yolculuğu göze almalı. Güneşin ülkesindeki ilk günümü Küçük Çakıl plajında serinleyerek geçirdim. Buz gibi kaynak suyu ve kaynak suya katkı yapan Akdeniz’in sıcak sularında yüzüp serinledim. Küçük Çakıl plajı dağ eteğinde olduğu için daha suya girer girmez serinliğin ve derinliğin ürpertici güzelliği ile karşılaştım.

  Güneş ülkesine, özgürlükler diyarına gidip de Likya Yoluna girmemek olmaz. Bende ikinci günü Likya yolculuğuna; antik Likya yolunda yürümeye ayırdım. Makilerin büyük orman olma sevdası ile ağaca dönüştüğü taşlık tepelerden, vadilerden ilerledim. Zorlu bir yolculuktan sonra Liman ağzına geldim. 5-6 km’lik Likya yolunda önceden bırakılan işaretler sayesinde yolumdan çıkmadım. Kırmızı, beyaz boya ile işaretlenen Likya yolunda yürümek, yeşilin, manzaranın, yüksekliğin ve tarihin sesini, nefesini hissetmek, sağırlaşmış kulaklarımızı açmak insan denen canlıya iyi geliyor.

  Güneşin diyarında büyük bir uygarlık kurmuş ve sonra her büyük uygarlık gibi diğer uygarlıkların içine karışıp erimiş başka uygarlıkları beslemiş Likyalıların en belirgin diğer özelliği de mezarlarına gösterdikleri itina! Dağlara, tepelere oydukları taş mezarlar tam bir mühendislik gösterisi yapıyor.

 Kaş’ı merkez yapıp kendi imkânlarınızla çevrede ki tarihi, kültürel yerleri görebilir, aynı zamanda temiz plajlara yürüyerek gidip, güneşin, denizin doyumsuz tadından bir tat alıp insan olmanın erdemi ile bir “oh be!” çekebiliriz…

  Likya diyarında önemli bir merkez olan Kaş, plajları, koyları ve limanları takdir edilecek seviyede korunmuş. Yüzeceğiniz yerlerin seçenekleri sizi şaşırtacak kadar çok. Yat limanı muhteşem genişlikte bir doğallık gösterisi yapıyor.

  Tekne turlarıyla Likya diyarının en güzel ve en yaşayan kalıntılarının olduğu yere; Kekova’ya gitmeniz Likya yolunda yürümeniz kadar birinci vazifeniz olmalı. Kekova’yı görmemiş olmak, birçok şeyi de bilmemiş ve anlamamış olmak demektir. Sadece Likya kalıntılarını, eserlerini değil, muhteşem doğa güzelliklerini de gören gözler ile görme fırsatını muhakkak yakalamalı… Bu düşüncenin pratiğe geçmesini sağladım. Akdeniz’in ışık ile dansını, mavi ile yeşil, yeşil ile lacivert arasındaki geçiş törenlerini izledim. Terkedilmiş şehirlere, yaşamın olmadığı yerdeki yaşamlara el salladım.

  Kekova’ya deniz yoluyla, güzel bir tatil günü rüyasını; tekneler ile gerçeğe çevirebilir veya kara yoluyla gitme tercihine sarıla bilirsiniz. Mümkünse orada bir gün ve bir gece geçirip, güneşin diyarında, suyun o renkten renge geçişinde değişen hislerimizle atacağımız çentiklere şans vermek büyük bir kazanç olacaktır.

  Macera severler için Jeep ile yapılan yolculuklar, kültür, bisiklet turları da ayrı bir seçenek… Saklı Kente, Patara’ya, Demre’ye turlar ile veya minibüsler ile de gidebilirsiniz. Demre, Noel Baba’nın kutsal diyarı turizme büyük katkı veren yerlerden birisi! Ortodoksların haç yeri olarak kabul ettikleri Noel Baba olarak bilinen yer ile Myra antik kendi Demre kasabasının ekonomik, sosyal ve kültürel kaderini etkilenmiş durumda.

  Tarihe, turizme önem vermenin önemini Demre’de görmeniz mümkündür. Taş işçiliğinin, taşa insan aklı ile bırakılan izlerin ve insanlaşma yolunda her zaman iyiyi, güzeli, merhameti kovalayan Noel Baba’nın nasıl bir inanca, sevgiye dönüştüğünün de muhteşem gösterisini izleye bilirsiniz.

 Bu ülke, güneşiyle, rüzgârıyla, yağmuru ve karıyla da güzel… Sırasıyla yaşadığımız ülkemizin yörelerini bilmek, anlamak ve bu anlamlı ülkede bizim de yapacağımız katkıları kültürleştirmek oldukça insanca bir şey… İnsanlık ülküsü ile yola çıkan canlı, zengin bir insan huzuruyla davam eder. Sanatların en büyüğüne yaşam sanatına katkı yapan her canlı aynı zamanda kendisine vereceği en büyük ödülü de vermiş olur.

Güven Serin




 

  










6 yorum:

gülsen VAROL dedi ki...

Gezmeyi, görüp hayâllerimin aç karnını doyurmayı istediğim yerlerin başında gelir bu tanıttığın yerler... ama kısmet olmadı.. ve sen sevgili Güven, gitmiş, gezmiş ve ÖĞRENMİŞ olmama yardım ettiğin yazınla yine muhteşem bir sunu aktarmışsın.. Erkeklerin daha katı daha realist ve duygudan uzak olmasa da duyguyu teşhir etmeyen bir yapıda olduğu kabul edilir nedense.. ve fakat şairlerin bestekârların neredeyse tamamı erkektir.. Senin yazılarını okurken sen gördüklerini tanıtırken ben de seni tanıyorum adım adım.. duygusal ve son derece kararlı ve yerinde yaptığın yorumları kaydediyor beynim..
Yani sevgili Güven, sayfanda,
"Burada düş kurma ve düşlere elle dokunma serbest:)).. gerçekten.. Teşekkürlerimle.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Merhaba öğretmenim. Çok teşekkür ederim. Güzel dünyanızın övgülerini duymak da onur verici.

Unknown dedi ki...

Beautiful see. Beautiful sky. Everything is beautiful!

GÜVEN SERİN dedi ki...

Ruzmarin hello. The sky is beautiful, the sun is beautiful, very beautiful traces of civilizations

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Sevdiğimiz özgürlük diyarlarını sizin güzel anlatım ve görsellerinizle tekrar dolaşmak çok iyi geldi. Teşekkürler Güven bey.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Hoş geldiniz Mehmet Bey. Ben teşekkür ederim size.