22 Ekim 2012 Pazartesi

GANOS DAĞLARINDA RÜZGARIN TÜRKÜSÜ


Kamera; Güven  Ganos (Işıklar) Dağları

Gün, ağır ağır soluyor; şairin dediği gibi.


Kamera; Güven   Ganoslar

Yunus ustanın el yapımı şarabı. Gecenin ve 
geceyi var eden yaşamın, yaşamın içinde var olan
insanlık sevgisinin şerefine kalkan bir kadeh...


Kamera; Güven  Ganos Dağlarında Kamp Zamanı

Aziz Bey mandolini çalarken, Yunus da şarabını
yudumluyordu. 


Kamera; Yunus  Ganos Dağları

Marmara Denizini ve üzerinden kayıp giden
gemilere baktım. Hayırsız Ada tüm çıplaklığı
ile oradaydı. Marmara, Ekinlik, Avşa ve Erdek...


Kamera; Güven  Uçmakdere Köyü-Tekirdağ

Kamp gecesinden sonra gelenekselleşen köy kahvaltı
zamanı ve çay ile gelen sohbet anları.

Kamera; Yunus  Uçmakdere Köyü

Kahve zamanı; kahvenin telvesine bakıp günü
yorumlamak istedim; ama sonradan anladım ki
gün kendi yorumunu yapar...


Kamera; Yunus  Uçmakdere Köyü

Adalar yönünden gelen dalgalar milyon
yıllık türküsünü söyleyerek yalıyorlar kıyıyı ve
kıyının milyon yaşındaki taşlarını. Tuzlu ve
yosunlu su kütlesi geri çekilirken, kayganlaşmış
küçük kayalar başka bir sesi, sesleri 
duyuruyor oradaki duymak isteyen canlılara.



Kamera; Güven  Uçmakdere Köyü Sahili

Bülbüller orada değildi ama güller oradaydı. 

GANOS DAĞLARINDA RÜZGÂRIN TÜRKÜSÜ

  Dağlara düşkün olmayan, gizliden gizliye dağların sevdasına tutulmayan çok az insan ve canlı vardır. Dağlar gizemli ve tutku doludur. Yerin yedi kat altından yükselmiş, dünyanın muhteşem sarsıntılarıyla büyümüş neredeyse tüm canlılara kucak açmış muhteşem diyarlardır dağlar.

  Yapılan işlerin akademik değerine, insandan insanlığa aktarılmasına sonsuz saygı duyarken, kişiliğimin haylazlığın da amatörlüğün sevgisine sığınırım. Gönül esasına göre başlar amatör saygının sevgiye dönüşecek arayışları. Dağlara olan merakım da böyle başladı. Usta Yunus dağ köyü Yeniköy’de dünyaya gelip o yöreyi tanıdığından ve bu tanışıklığı dağlara çıkmaya başladığımızdan bu yana yıllar geçti. Hâla ilk zamanın heyecanı ve keşfedilmeyi bekleyen yüzlerce tepe, dere, vadi, yayla; Ganos ve Istranca Dağlarının bağrında saklı.

  Güz ayını kışa uğurlayacağımız bu zamanda, aylar sonra dağlar ile gece buluşmasına karar verdik. İlk güzergâh Istranca Dağları olduğu halde, yağışın fazla olma olasılığına karşı, yağmurun daha az yağama ihtimali olan Ganos (Işıklar) Dağlarına gittik.

  Her yolculuk, dağlara her yaklaşımımız çocukça heyecanları da tetikliyor. Hür olduğumuzu hissettiğimiz, düşmekten, koşmaktan korkmadığımız ve büyük bedenlerin büyük hesaplarını yapmadığımız yılların heyecanları…

 Ganoslar (Işıklar) Dağları gün içinde ayrı güzel, gün sonu ayrı güzel ve gece ise apayrı güzeldir. Mutluluğun, ümitlerin türküsü vardır bu görkemli yerlerde. Sıradan bir yükselti, tepe sandığınız yere gelince, ne büyük değişikliği, ne kadar farklı yeryüzü şekillerini de kendinde barındırdığını görüp şaşkına dönüyoruz.

 Yıl içinde yürüyüşlerimiz olsa da bu yılın ilk geceli kampını yapacak oluşumuzun çocuk heyecanı hepimizde  fazlasıyla vardı. Bir de Aziz Bey’in yıllar sonra tekrar aramıza gelmesi, hastalığını yenip şifa ile tanışması ayrı bir mutluluk duymamıza sebep oldu. İnsan denen canlıyı mutlu edecek sebepler oldukça fazla olmasına rağmen, bugünün şehirleri adeta mutsuzluk üretiyor. Hele hele Tekirdağ şehri, kazmaktan, araç yığınlarından, kapalı olan yollarından dolayı insanları çıldırtma zirvesine getirmek üzere.

  Bizim ilgililerimiz bu kadar ilgisizlik ve yapaylık taşıma saydılar  dağlarımız; Ganos (Işıklar) Dağları doğallığında, üretkenliğinde olsaydılar Tekirdağ şehri kötülüklere savaş açan bir dünya şehri olması işten bile değildi.

  Yunus şehrin içine beni almak için aracınla geldiğinde, tekrar şehrin diğer mahallelerine ilerlemek adına, Aziz Bey ile Tamer Kaptanı almak için inanılmaz bir ter döktü. Girdiğimiz bütün sokaklar ya kazı nedeniyle, ya trafik nedeniyle kapalı, kilitlenmiş hale gelmişti. Yunus, o sakin, o çözümün insanı neredeyse çılgınca el-kol ve ses hareketleri yapmaya başladı.

  Yarım saat sonra günün ışıkları daha geceye kavuşmamışken yola çıktık. Her şey dağların siluetlerini görmeye başladıktan sonra geride kalıyor. Bütün ihmalkarlıklar, hilebazlık-lar, miskinlik-ler ve pişkinlikler…

  Dağların kokusu görüntüsüyle birleşince insanın yaşadığı aşklara bir yenisi daha ekleniyor. Velhasıl dostlarım; dağların aşkı çok başkadır… Kokusu… Rüzgâr ile birlikte söylediği türküleri, dokunuşları ve içinde barındırdığı diğer bitki, canlı çeşitleriyle yaşamın bitmez, tükenmez sürprizlerini takdim ederler.

  Ganoslara yaptığımız onlarca geziyi mümkün mertebe farklı yönlere taşımayı seviyoruz. Bu seferki yer seçimini de o yerleri iyi bilen Yunus ustaya bıraktık. Gece sağanak yağmurun yağmasını düşündüğümüz için daha sağlam zeminli ve ana yola yakın bir yer seçtik.

  Kamp yerimiz Yeniköy ile Kumbağ arasında bir yer. Ganos Dağlarının başladığı, belki de Marmara Denizinin ilk çığlıklarının duyulduğu yerde yaklaşık 300 metre yükseklikte çadırlarımız kuruldu. Kamp ateşi yine büyük bir iş birliğiyle on dakikada hazır hale geldi. Günün ışıkları davam ederken, çadırlar kurulmuş, kamp ateşi yanmıştı.

  Kampın iç huzuru katılan dört insana; Tamer kaptan, Aziz bey, Yunus usta ve bana bir geçiş töreni azizliğinde sunulmuş gibi hepimize gülücükler saçıyordu. Aziz Bey mandolini ile kamp ateşinin gece ile buluştuğu saatlerde çaldı ve söyledi. Ben Nazım Hikmet’in dizelerinden söyledim. Yunus usta yine her zamanki marifetiyle ateşin hakkını verdi. Balıkları tam kıvamında pişirdi. Patlıcanlar, biberler, soğanlar közlendi. Tamer kaptan Yunus’un el yapımı şarabın hakkını fazlasıyla verdi.

  Gece Ganos dağlarının üzerine çökerken aynı zamanda günden kalan rüzgârın gece ve dağlar ile türküsünün de başladığı vakitlerdi. Rüzgâr kurumuş otlara, sararmış, kızıla dönmüş ve hâla yeşil kalmakta direnen yapraklara hafifçe dokunup büyük hazırlığını yapan orkestra şefi gibi sanatını icra edecek sanatçılarını hazırlıyordu. Aşağılardaki deniz ve denizden bize gelen kokular, yine rüzgârın türküsü ile ayrı bir sihirbazlık gösterisine dönüşüyor; bazen kararan gök, bazen ortaya çıkan yarım ay; evrenin, büyük döngünün insanlığa el uzatmasına, gönül verip cesaretlendirmesi ne  sebep oldu.

  Ganos Dağlarında rüzgâr ve türküleri vardı. Mavi göğün şafak vaktine armağanı olan billur kıvamında su damlacıkları da vardı. Mavilik, büyük ışık gösterisi ile kimi beyaza, kimi laciverde dönüştü.

  Bu dağlar ne kadar Ganos, gizemin, güzelliğin dağlarıysa o kadar da ışıkların, insan ruhuna gizemli bir dolambaç gibi yansıyan güzelliklerin dağıdır; medeniyete çok yakın ve insanlığa çok şey vermek istiyor; eğer biz dağları daha iyi anlar, daha temiz tutar ve korursak…

Güven Serin


  

 

 

  










5 yorum:

gülsen VAROL dedi ki...

Mutluluğun ve ümitlerin türkülerini dinleye dinleye okudum yazdıklarını sevgili Güven..
Ne güzel yazıyorsun.. ne kadar içten.. olduğu gibi.. abartısız ama kıpır kıpır coşku dolu.. Sana İmrenerek okuyorum satırlarını.. .."Mavi göğün şafak vaktine armağanı" hiç duymadığım bir anlatış..
Ben kahve hiç içmem evime de girmedi bu güne kadar amma... ve fakat... lâkin :))) akıllara durgunluk verecek kadar muhteşem kahve falı bilirim.. Fotoğrafına baktım... güldüm.. keşke orada olsaydım en azından bir işe yarardım diye düşündüm :)))))))

gülsen VAROL dedi ki...

belkide bugüne kadar yazdığım en uzun yorumdu 0az önce yazdığım.. ama silindi gitti.. neden olduğunu anlayamadım bu ikinci kez oluyor.. ne yazdığımı da tekrar anımsayamadım.. ama yazdıklarına hayranlığımı dile getirmeye çalışmıştım sevgili Güven..

GÜVEN SERİN dedi ki...



Günaydın öğretmenim; yazılanlara, yaşanan kamp zamanının büyük heyecanına çok büyük bir alkış; ses ve sesleri ilettiniz. Bu yolda,yolculuğun rehberi olmuş, yolun kıymetini bilip yeni yollar keşfetmiş bir insandan; yani sizden aldığım hediye tıpkı mavi göğün şafak vaktine armağanı olan su damlacıkları gibi... Teşekkür ediyorum.

gülsen VAROL dedi ki...

Tekirdağ ile ilgili Gazetelerde okuduklarıma çok üzüldüm. Dilerim dağda ve yolda olanlara bir zarar vermemiştir sel???

GÜVEN SERİN dedi ki...


Yağmur toprağın besleyicisi, hayatın vazgeçilmezi olan yağmur,şehirlerin, mimarinin, mühendisliğin de muhteşem sınanması yaşanıyor öğretmenim. Ovaları, dere yataklarını katletmenin muhteşem rövanşını alıyor tabiatın akıcı büyük suları.