9 Ekim 2012 Salı

FETHİYE AKŞAMI


Kamera; Güven  Akdeniz Akşamı

Gün mü geceye, gece mi güne ilerliyor; hiçbir
önemi yok, eğer yaşama saygı duyan
ve yaşamaktan huzur bulan bir kalbiniz varsa.
İğne yapraklı çam ile geniş yapraklı palmiye
dostluğun hatırına değil, yaşamın hatırına
yan yana ve görkemli bir saygınlık içinde
yaşıyorlar.


Kamera; Güven  Akdeniz Akşamı
Evren içinde muhteşem bir zerre olan dünyamız
zerreyi keşfetmemiş canlılar için iyi bir keşif
yeridir.


Kamera; Güven  Myra-Demre Kaya Mezarları

Likya uygarlığı kayalara, toprağa öyle bir imza atmış ki
usta işi...


Kamera; Güven    Myra-Demre



Kamera; Güven  Anıt Mezar-Fethiye

199 basamakla çıkılıyor. Büyüleyici,
korkunç bir güzellik içinde, büyük 
ihmalkarlığa rağmen, büyük bir gösteri
yapıyor.


Fethiye

Kamera; Güven Arkeoloji Müzesi-Fethiye



            FETHİYE AKŞAMI

  Hayat ve onun içindeki insan kendi laboratuvarında hiç durmadan çalışır. Kimi fark eder yapacağı yeni buluşları, kimi buluşların farkına varmadan, bilinen icatların gölgesinde keyif çatar.

  Dinledim ki çok okuyandan ötedir çok gezenin gördükleri ve dinledikleri. Okumanın önünde eğilmemek en büyük safdilliktir ama gezmenin, görmenin ve icatlar için dokunmanın da önemine el vermeyenin can sıkıcılığı, insanlık kokuları zamanla eskir ve kötü kokmaya başlar.

  O yüzdendir ki sadece zekaya  nasihate adanmışlığın önemi zevkli değil, el üstünde de tutulmaz. Öğütler, yaşanmışlık sunmazsa, hikayelerin kokularını getirmemişse, mizahtan haberdar değilse, mitolojiye kulak kabartmıyor-sa  bütün faydasını can sıkıcılığa ve kabul görmemeye bırakır.

  Yazı yazmaya başlamadan önceleri de gezgin olma yolunda dolanıyordum Gesi bağlarını. Yazı sanatına, gazete ile okuyucu arasındaki evrensel inanca tabi olduktan sonra daha da gezmenin, görmenin ve dokunmanın sevdalısı oldum.

  Anadolu, Akdeniz, uygarlıkların cirit attığı yerlerin en önemlilerindendir. Kendi ülkesini, bu büyük uygarlık beşiğini gezmeden başka memleketlere hayranlık duymak, sadece ünlü diye Eyfel Kulesi, Pizza Kulesi demirleriyle taşları önünde poz vermenin içsel inandırıcılığı yok gibidir.

  Fethiye Likya Uygarlığının başladığı yerdir aynı zamanda. Kaya mezarlarının dağlara kazıldığı, yüzyıllar ötesinden bugüne bir şeyler anlattığı keski seslerinin, yontucuların  zanaatkarlarının sesleri hâla yankılanıyor dağların çam ve baharat kokulu yeşilliklerinde.

  Tüm geziyi Kaş ve civarına adamışken gezi doğallığı içinde bir aksama oldu. Dönüş için aldığım biletin saati 10,55’i gösteriyor. Ve bu saatte Dalaman hava alanında olmam mümkün olmayacağı anlaşıldı. Bu yüzden aksaklığı hüzne değil faydaya çevirmek için aklın hoşgörülü çözüm arayışına bıraktım. Ortaya çıkan sonuç Fethiye’ye yol göründüğü üzerine oldu. Kaş’ın ılık akşamlarına, palmiye ağaçları altındaki çay bahçelerine, her gün Akdeniz’i dolaşan yelkenlilerine ve el ele tutuşmuş sevdalılarına nazikçe hoşça kal, dedim.

  Kaş Fethiye arası iki saat minibüs yolculuğu yaptım. Dalaman hava imanına en yakın yerleşim yeri Fethiye. Yarım gün ve bir gece konaklayacağım yere geldim. Yabancıların büyük keyifle gezdiği, neredeyse sokak sokak bildiği ülkemin Fethiye’sine ilk kez geldim. Gelmiş olmanın sevdalı bedeniyle çok acele kalacak yer bulduktan sonra, gün ile günün devam eden ışıklarıyla birlikte Fethiye'nin içine süzüldüm.

  Gün Fethiye akşamına ilerlerken kasabanın arkeoloji müzesini ziyaret ettim. Arkeoloji için çok bereketli olan bölgenin müzesi beni şaşırtsa da müzeyi ağır adımlarla gezdim. Müze umduğum kadar zengin değildi. Yakında bulunan doğu yönüne, Likya Kralı Amintas olarak bilinen Anıt mezarın olduğu yere geldim. 199 basamaklı merdivenle çıkılan yere vuran gün batıdan aydınlanıyordu. Ben yeniyi, kralın anıt mezarı eskiyi anlatıyordu. Yeni ile eskinin buluşması büyük bir sarhoşluk, şaşkınlık ve imrenme içinde gerçekleşti. Bu kadar hor görülen tarih, her türlü işkencelere ve doğal zulümlere rağmen 2500 yıl öteden bir ses; büyük bir esere davet etti beni.

  İki sütundan ve dağın içine kazılmış kralın anıt mezarı yakında dinlenme molası aynı zamanda kendimi dinleme anına dönüştü. Neredeyse bütün tarihi eserler yağmalanmış, kırılmış, dökülmüş durumda. Bu ülkenin; benim ülkemin kaderini değiştirecek oluşumlardan birisi de turizm hareketidir. Bizim taş dediğimiz yerlerin büyük hikâyeleri büyük insanlık uygarlıklarını oluk oluk çekiyor.

  Elimizdeki eserlerin bugünkü viran halleriyle bile muhteşem bir atılım yapsak, gelecek turistleri koyacak yer bulamayız. Bütün bu düşüncelerin idealizm ile romantizmin el ele verdiği yerde kordon boyunda gezindim. Buzlu şerbetinden içtim.

  Fethiye limanı onlarca yat, yelkenli ve tekneye ev sahipliği yapıyordu. Gün ile akşamın ışık huzmeleri suya dalgalar ile bir şeyler çizerken, Karetta Karetta kaplumbağa da akşam yemeği peşindeydi.

  Fethiye akşamında kordon boyunda adına zaman dediğimiz günün akşam vaktinde teknelere bakarken birinin yeni yanaştığını gördüm. Seferden yeni dönüyordu. Bir haftalık Rodos adası seferi konuklarıyla, kaptanı, miçosu ile birlikte sonlanmış ve bu sonun zaferi kutlanıyordu. Teknede bulunanların tamamının gözlerinin içi gülüyordu. Konuklar Alman, tekne sahibi ve çalışanları Türk'tü.

  Teknenin kaptanı ile Fethiye akşamında tanıştık. İsmi Erhan. Ona Erhan kaptan diyorlar. Hayatının en önemli yıllarını Fethiye limanına demir atarak geçirmiş. Çalışmış, çabalamış ve sonunda bir teknesi olmuş. 17 yıldır aynı işi yapıyor. Bir gün dinlenmeden sonra neredeyse sekiz ay yedi günlük yolculuğa çıkıyor. Ege, Akdeniz adaları hikayeler içinde hikayelere tanıklık ediyor.

  Erhan kaptanın alçak gönüllü, insan sevgisi taşan yüreği ev sahipliği cömertliğine dönüştü. Teknesinin hemen yanındaki lokantanın masasına davet edildim. Kaptanın birçok akrabası ve tanıdığı oradaydı. Oraya neşe veren Ünal kaptan 75. yılını geçiriyordu. Kaptanın kız kardeşi, ağabeyi, yeğeni, yengesi de oradaydı. Evlatlığım dediği ilginç adam da gecenin ayrı bir rengi, sesiydi. Kaptanın okul arkadaşı da siyah gözlerinde, kumral saçlarında felsefeyi, sanatı ve eski hatıraları yeniye taşıyordu.

  Fethiye akşamında Erhan kaptanın ve dostlarının sohbet sesleri dünya zamanıyla iki saatlik bir dilime yayıldı. Doyum olmayan yeni tanışmış lığın öğrenime aç bedenine anlatılan hikayeleri bedenimin beyaz sayfalarına itina ile yazıldı. Kaptanın cömert ikramı biraları içtikten sonra yine kaptanın tavsiyesi ile hal içinde bulunan Kum kapıyı andıran yere gittim. Kaptanın selamı vardı burada bulunan Erhan ustaya.

 Lokantanın sahibi Erhan usta kaptanın selamını alır almaz baş konuk ağırlaması ile ağırladı beni. Taze kalamarı ve karidesi tere-yağında hazırladı. Görkemli bir salata buz gibi bira ile Fethiye akşamında çok gezen mi, çok okuyan mı, çok çalan mı, çok yaşayan mı daha çok görür ve iç defterine huzurun kalemiyle yazı yazar bunları düşündüm; insanın insana hediye ettiği kötülüklerinden arınmış, iyinin tatlarını yudumlarken…

Güven Serin 
 

  









4 yorum:

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

"Fethiye Akşamı" ile bizi doğa ile buluşturduğunuz ve dinlendirdiğiniz için teşekkürler.

Sevgiler

GÜVEN SERİN dedi ki...


Ben teşekkür ederim Mehmet Osman Bey. Doğa vazgeçilmez bir beslenme.

gülsen VAROL dedi ki...

Senin yazılarını okuduğumda ne yazacağımı bilemiyorum her zaman .. sadece teşekkür ederim demek bana göre değil.. güzel şey şüphesiz teşekkür etmeyi bilmek... ancak, paylaşmak çok farklı.. yorum!! yormak, yorabilmek... fikir üretebilmek..
Senin yazılarını bu nedenle çok seviyorum.. Tanıtım lisanın harika.. ifade düzgünlüğü insanı yazıya çeker bilirsin.. o nedenle okuduğum her bir satırında ben de oraya gidiyorum.. oraya!! nereyi geziyor ve anlatıyorsan..
Şimdi.. bu nedenle sana teşekkür ediyorum sevgili Güven.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Midemizin beslenmesi yaşamak için şarttır. Ya ruhun? Yazı, sohbet, hikaye hepsi insan ruhunun diğer insan ruhlarıyla bir araya gelip muhteşem alkışı,övgüleri, değerli yergileri de besin gibi bedene aktarmaktır aynı zamanda. Bu güzel besinleri yaşayan bedenimin ruhuna aktarmanız adına bir teşekkür; kocaman bir teşekkür size öğretmenim.