15 Ekim 2012 Pazartesi

DOĞANIN YARATTIĞI GİBİ


Kamera; Güven    Kaş

Doğal bir liman. Doğanın bıraktığı gibi, insan eliyle yapılan
yapaylıklar bile yakışıyor; doğanın doğal haline
zarar vermediğin sürece.

DOĞANIN YARATTIĞI GİBİ

  Dünyadaki canlı hayatını ilimin desteğiyle tanıdıkça ne kadar kusursuz olduğuna tanıklık ediyorum. Daha beş-on yıl önceye kadar baykuşu, uğursuz sayardık. Yılanı, lanetli bir hayvan korkunç bir yaratık olarak bilirdik. Bilim insanları sayesinde her hayvanın, kısacası her canlının muhteşem bir denge adına var olduğunu öğrendik.

  On yıl önce tarım ilaçları sayesinde ölün yılanların yerine çoğalan farelere tanıklık etmiştik. Kartalları yok edince yılanların çoğalmasına da tanıklık ettik. Kurtların ve çakalların azalmasından sonra domuzların da inanılmaz bir çoğalma yaşadığını görüyoruz. Kısacası, doğanın seyri muhteşem bir denge içinde yol alıyor. Dengesizlikler kendi hastalığını var edip, yine denge adına ölümler meydana getiriyor.

  Burada söz etmek istediğim büyük yaratıcının dünyaya en son olarak gönderdiği en muhteşem canlı olan insandır. İnsanın muhteşemliği kendi içinde yetmeyen kusursuzluklarıyla sonlansa da tartışılmaz bir gerçek; insan canlıların en tepe noktasına oturmuş gerçeğin ta kendisidir. Bu muhteşem canlıyı diğer hayvanlardan kıskandıracak kadar ileri çıkaran en büyük güç, aklımızdır. Akıl sayesinde uçakları icat ettik. Aşıları bulduk. Araçları ürettik. Akıl sayesinde otuz-kırk yıl olan insan ömrünü seksen yıla ve daha öteye çıkarmaya çalışıyoruz.

  Aklımız sayesinde uzayın derinliklerini bile gözlüyoruz ama yine aynı aklın sahibi insan büyük bir kusura da imza atıyor. Nedir bu kusur? Aslında bir kusurdan öte bir sakatlıktır bunun adı. Sünnet gerçeğidir diğer bilinen adıyla. Erkek ve kadınlara uygulanan inanılmaz bir korkunçluğun büyük geleneği, büyük baskısı ve büyük hatasıdır.

  Sünnetin tarihi iki bin yıl öteye dayanıyor. Görünen o ki bir Yahudi geleneği sıçrayarak Müslümanların da baş geleneği haline gelmiş. Bugün öyle bir yerleşti ki sünnetin büyük zararını, yani erkeğin penisinin sakatlanmasını kimselere açıklamamız mümkün görünmüyor. Şu kadarını yazmadan geçemeyeceğim; sünnet edilen, çok küçük saydığımız, gereksiz gördüğümüz o deri parçası sayesinde erkeğin cinsel hissedişi, % 50 ile % 80 arasında bir azalma ile sonlanıyor. Sünnet olmadan önce iç deri olan penis başı, sünnetten sonra dış deri olarak zamanla sertleşip duyarsız hale geliyor.

  Bu konuda insanlığın gerçekleri ve bilimin verileriyle meşgul olanlar sünnet esnasında meydana gelen ölümleri, sakat kalmaları, bir daha cinsel hayatı hiç olmayan insanları ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Ama görünen o ki öyle bir tabusal gelenek haline gelmiş ki, sünneti hatalı olanlar bile, korkudan, utanmadan dolayı ortaya çıkıp, benim sünnet sayesinde hayatım karardı diyemiyorlar.

  Bugün özellikle hiç evlenemeyen erkeklerin tıbbı yardım almasını isterdim. Nedenleri, muhteşem canlılar olan kadınlardan uzak kalışlarının gerçek sebepleri nedir diye tıbbın öncülüğünde, istatistiğin yardımıyla ilerideki genç erkeklere büyük bir rehber olacak çok değerli bilgilere ulaşırdık.

  Ülke gerçeğimiz savaşlarla, savaş yoksa iç kavgalarla karıştığı için böyle önemli bir konuyu görmeyerek büyük meziyetler gösteriyoruz. Sonra, sünnet denen derin kuyuya bir taş atmayı kim ister? Bu kadar büyük rantların oluştuğu, kıyafetiyle, sünnetçisinin  davulu, zurnasıyla, düğün-derneğiyle büyük paraların, kazançların döndüğü bu büyük dünyanın erkekler üzerinde oluşturduğu büyük sakatlıklar gerçekten örtünün altında kalmaya devam edecek.

   Mısırlı düşünür İslam-al Dine Hafni Nassif şöyle diyor;

“İnsanlık adına sünnet büyük bir Yahudi hatasıdır.” Büyük bir Yahudi hatası ülkemizde erkeklerin hayatını karartırken, bazı ülkelerde kadınlarında hayatını yok etmeye devam ediyor.

  Bir küçük deri parçası olarak görünen ve hiç acımadan, kendi kararını veremeyecek yaştaki küçük bir çocuğa uygulanan büyük korku, büyük sakatlığa da dönüşüyor. Bir daha geri dönülmeyecek bir hata ile insan hayatında çok önemli olan cinsel hayat yarı yarıya işlevsizleşiyor.

  Sünnet neresinden bakılırsa bakılsın erkeği ve kadını sakatlayan bir vahşettir. Bu ülkeyi gerçekten seven yöneticiler varsa, bu ülke insanı ve büyük yaratıcı adına bir araştırma yapmalı. Yapmalı ki yüce yaratıcının kusursuz olarak yarattığı insanı, yine insanların korkunç ve yersiz inançları sayesinde sakatlıyoruz.

  Eğer erkeğin penisinin ucundaki o deri yersiz ve faydasız olsaydı insanı yaratan büyük Allah bunu orada bırakır mıydı? Hangi doktor bunun gerekli olduğunu gerçek bir vicdan ve tıp bilgisi ile savunur? Savundukları tek şey, bu işi en kansız ve en acısız nasıl yaparız. Ya sonra? Sonraki yıllardaki cinsel hayatın yok oluşu… % 50 ile 80 arasında azalan hisler sayesinde birçok erkek kadınlarla sevişmeyi büyük zevk değil de bir hayvan kösnüllüğün-de boşalmaya dönüştürüyor.

  MÖ 20- MS 54 yılları arasında yaşamış Yahudi ilahiyatçı Philo, sünnetin ilk hedefini şöyle açıklıyor;

“Zevkin kesilmesi zihni hayallere götürür. Bütün zevklerin içinde başta geleni cinsellik olduğundan diğer bütün zevkleri engeller.”

  İşin gerçeği budur işte dostlarım. Sünnet erkeğin cinselliğini azaltan bir sakatlama yöntemidir.

  Walt Whitman şöyle seslenir bu sakatlanmalar üstüne;

“Eğer kutsal olan herhangi bir şey varsa, o da insanın vücududur.”

  Efendiler bu gencecik erkeklere gelin kıymayın! Bırakın olgun yaşa gelince kendileri istiyorsa derilerini istedikleri kadar kestire bilirler. Bu büyük sakatlama sayesinde büyük mutsuzluklar çığ gibi büyüyor, ama adı konmuyor, çünkü büyük korku, büyük ayıplar ve büyük kazançlar SUS işareti yapıyor.

Güven Serin
  


6 yorum:

Momentos dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkür ederim Sezer. Akıl bilgiyle donatılınca insana yapılan zulmü, o muhteşem sakatlığı hangi taraftan bakarsak bakalım büyük bir acı içinde algılıyoruz.

Momentos dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
GÜVEN SERİN dedi ki...


Büyük vahşet; neresinden bakarsan bak; çok büyük bir kurban töreni; ama sonu mutluluk ile bitmeyen bir tören...

gülsen VAROL dedi ki...

İzmir'de yaşadığım yıllarda alt katımızda oyuran musevi bir aile ile bu konuyu konuşmuştuk bir gece..Sanki orada dinlediklerimi okuyorum zannettim satırlarını okurken. Söyledikleri aynen şöyleydi "cinsellik ön planda olmayan ülkelerde, her alanda ileri gidilir". Sadece bizim bu adeti geç yerine getirmemizin sakatlıklara yol açabileceğini ve o nedenle kendilerinde bu işlemin doğumdan hemen sonra yapıldığını söylemişlerdi.

Bu yazının çok daha fazla kitlelere ulaşmasını dilerim..

GÜVEN SERİN dedi ki...


Büyük sakatlığı düşündükçe iliklerim titriyor. Halbuki cinsellik aklın, eğitimin, yaşam tarzının da yardımı ile kontrol altına alına bilir; hem de bir sanata dönüşerek...

Bu konu çok derin, sanırım ortaya çıkarmak ve bu konuyu aydınlatmak bu kadar büyük oyuncuların, ustaların karşısında çok zor; çünkü çok büyük RANTLAR var içinde.

Saygılar size