11 Ağustos 2012 Cumartesi

CAN YÜCEL

Kamera; Güven    Çıralı-Antalya

Akdeniz,
 dağların içine kadar sokulmuş.
Bir kadın, dağların içine kadar
Akdeniz'e sokulmuş.
Mavilik, yeşilliklerle mayalanmış,
griliğin, kızıllığın insan ruhu ve
bedeniyle bir anlamı ve hatırası
oluşmuş.

CAN YÜCEL



 İzmir Büyükşehir Belediyesi şairin 13. Ölüm yıldönümü nedeniyle büyük bir gösteriye hazırlanıyor. Büyük şairlere; ,sanatçılara ne kadar hizmet edilse azdır. Çünkü onlar sevmeyi yüceltmişler, düşünmeyi, düşündürmeyi hatırlatmışlardır. Ceplerini dolduramadıkları ömürleri içinde yıkmayı, yok etmeyi, çalmayı, talanı; yürekleriyle bir kenara itip, bir yudum suya, bir dilim ekmeğe minnet duymuş insanlardır. Bazen bir kadeh rakı ve bir bardak şarap da minnet duyulabilecek güzelliktedir.

 Can Yücel nasıl şarabın eskimesi güzelse, şairlerin eskidikçe güzelleşen, yenilenen ve yeniden keşfedilen ustalarından birisidir. Övülesi dizelerindeki yürek atışları, insan ruhu yaşlanmak şöyle dursun, nesilden nesle geçiş törenlerinin borazanını çalıyor.

 Can Yücel keskin diliydi. Aklını besleyen bilginin, görgünün esiri değil, onların yöneticisi, bir yönetmendi aynı zamanda. Ona paşam, buna beyim demeyenlerden. İnsanın insan önünde kulluk etmeyen değerlerden; kısacası o aydın bir babanın, Mustafa Kemal’in Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in oğluydu.

 Oğul olup da babayı özlemek olmaz mı? Baba ihtiyaçtan, muhtaçlıktan değil de insanı insan yapan sevgiden, şiirden törensel bir insaniyetten geçilerek sevilirse, şöyle güzellikler çıkar ortaya;

 Ben hayatta en çok babamı sevdim/ Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk/ Çarpı bacaklarıyla- ha düştü ha düşecek/Nasıl koşarsa ardından bir devin/ O çapkın babamı ben öyle sevdim/ Bilmezdi ki oturduğumuz semti/ Geldi mi gidici- hep, hep acele işi/ Çağın en güzel maarif müfettişi/ Atlastan bakardım nereye gitti/ Öyle öyle ezber ettim gurbeti/ Sevinçten uçardım hasta oldu mu/ Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul’a / Bir helalleşmek ister elbet, diğ’mi oğluyla/ Hayatta ben en çok babamı sevdim.

 Eğer gerçekten şairse insan, şiirle inanmışsa yaşamın helal beslenmesine, hiç durumu etliye sütlüye karışmadan? Tozu-dumana karıştıran büyük sürüye katılmaz insanı abideleştiren, insanın paha biçilmez değerlerini bir tüccar gibi satılığa çıkarmayan. Şair bir başka seslenişinde bugünde geçerliliğini yitirmemiş, yarında yitirmeyecek gibi görünen dizelerinde şöyle der;

“Kurtarıcılar kurtara kurtara. Kurtardılar memleketi memleket olmaktan.”

 Bu dizelerin verdiği hakiki gerçeğe nasıl boyun bükülür ve nasıl kızılır ki? Memleketim diye diye memleketi soyup soğana çevirmedik mi? Ormanlarımızı, vadilerimizi, dağlarımızı, denizlerimizi sonsuz bereketi içinde sonsuzluğa, kısırlığa muhtaç etmedik mi?

 Şairler, özü yürek ve akılla yakalamış utangaç insanlar yüzlerce kitaba sığacak anlatımları birkaç kıtaya sığdırmayı severler. Bir yaşam onlar için bir kıta kadar küçülebilir ve o kıtanın içindeki birkaç dizede bize bizi anlatır. Biz, biz olmaktan öte geçer şaşkın bakışlar içinde bizi bile anlamak için uğraş veririz.

 En olmadık yerde, renklerin renksizliğe, seslerin sessizliğe, neşenin hüzne boğulduğu yerde bile şairler konuşur beyaz sayfanın ölümsüz dizelerine;

Çeşme’de peydalınmışım

Babam anam tarafından,

İkisi de iyi insanlar

Ne iyi tesadüf!

Laleli’de doğmuşum ikiz

Ne aksi tesadüf!

Sosyalist olmuşum ne iyi ama ne belalı tesadüf

Üç çocuğum oldu üçü de harika

Ne iyi tesadüf!

Şiiri seçmişim, doğru seçim

Ne iyi tesadüf!

Öleceğim yakında

Ne aksi tesadüf!

 Böyledir Can Yücel, düşünmeyi ister. Düşünürken insan olmayı, insanlaştıkça sevmeyi anlatır keskin dilinin viran bakışlarındaki muhteşem kalıcılıkta.

 Büyüklük gururuna, insanı insandan koparan kibir’e pabuç bırakmadan yaşanan ömrün son nefesi yine bir yaz günü Ağustos’un 12’si son bulmuş bulmasına ama dizeler gök kubbe altında dolaşmaya, canlar içinde canlar var etmeye devam ediyor;

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret

Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın

Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın

Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak

Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın

Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü

Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin…



İşte budur hayat!

İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın

Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün

Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun

Çiçek sulandığı kadar güzeldir

Kuşlar ötebildiği kadar sevimli

Bebek ağladığı kadar bebektir

Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren

Sevdiğin kadar sevilirsin…


Güven Serin







Hiç yorum yok: