3 Temmuz 2012 Salı

İNSAN DEDİĞİN

Kamera; Güven -İstanbul

İnsan denen canlı; ince çizgileri, hassas dengeleri,
özden gelen bakışları yakalamalı. Yakalamalı ki,
varlığı ağır ve gereksiz gelmesin...


Kamera; Güven Anadolu Kavağı

Meşguliyetin hatırına güleçtir
insanların asık yüzü.


Kamera; Güven   Yaros Kalesi -İstanbul

Serinliğin kuzey hatırına bir çocuk uyuyor.
Hiçbir kötülük sarmamış bedenini henüz.
Canlı bilinen insan, kimi açlıktan, kimi keyfiyetten;
yoktan vareden, varları da yok eden...


Kamera; Güven  Yaros Kalesi

Mimari, mühendislik ve geçmişin güzel
hatırı; hiçbiri bir şey ifade etmez;
at ve avrat ve silah düşkünlüğümüzden
başka... Bu diyarın uygarlıkları
dünya kültürüne hediye edeceğimiz
muhteşem eserlerdir. Bu eserlere
duyacağımız her minnet, gösterilen
her saygı ve bakım; fazlası ile geri
dönecektir; tarihe tanıklık eden
güzel ve zarif ruhların hatırına...


Kamera; ...  Miribat Korusu-Kanlıca

Bir uyum söz konusu; insan ile tabiatın uzlaşısının
güzeh ahengi...


Kamera; Güven Haydarpaşa Garı

Bir gün, milyonluk sesleri duyup da sessizliğe
arınmaya doğru ilerleyen bir gün; insan denen
doymaz canlının dingin bedeni ile seyreyledim.


İNSAN DEDİĞİN




 İnsan dediğin bir nefeslik canlıdır; bir ömrün nasıl geçtiğine inanamadan, bir demlik çay zamanı kadar yaşam hakkını elinde tutar. Yaşam, özgürlüğe aç, doğallığın uçuşlarına muhtaç bir kuş gibi uçar gider elimizden…

İyisi mi zamanla yarışan ama zamanın içinde yok olmaya muhtaç insan ömrü, hazır bizim elimizde ve biz bir şeyleri fark edecek hislerimizi yitirmemişken yaşamın içinde başka yaşamların seyrinde bir şeyler yapalım. Tabiatı yeniden keşfedelim. Tabiatın kendi kavgasının ne büyük sessizlik içinde yapıldığını, bütün savaşlarında kendi zarafetini, nezaketini koruduğunu görüp kendi büyük kargaşalarımızı anlamaya ve irdelemeye kafa yoralım.

Sizleri duyar gibi oluyorum; “ değerli kafalarımızı ve fikirlerimizi niçin yoralım, zaten yeterince yoruluyoruz!” Biliyorum, yeterince yorulan, yeterince bıkkınlığa erişen bir toplumuz. Teknoloji denen nimetleri at yarıştırır gibi yarıştıran, azgın kurt sürüleri gibi doymak bilmez eşyalara sahip olup hayatlarımızı huzura kavuşturmak yerine büyük araç gürültüleri ve ağzına kadar eşya dolu evlerimizle bir türlü aranan huzura kavuşmamış soylu bir halkın değerli insanlarıyız…

 Tekirdağ şehri ve Tekirdağ’ın nazik insanları, hemen yanı başımızda duran büyük gürültülü, büyük sanatların ve yaşanmışlıkların şehri İstanbul’u yeterince tanımadığını görüyorum. İstisnaları saymazsak… Bu şehir büyük gürültüleri, büyük olayları içinde taşıdığı gibi, büyük umutları da içinde tutar. Ölümlerden çok yaşamlara tanıklık eder.

Marmara’yı Karadeniz’e, Karadeniz’i Marmara’ya taşıyan boğaz, bu şehrin iki katası arasından geçer. Yüksekçe bir tepeye çıkma gayreti ve emeği harcarsanız, masalımsı güzelliklere şahitlik yapma hakkını kendinizde bulabilirsiniz.

Hazır ayaklarınız yere basıyor, gözleriniz yeşil ile pembeyi, sarı ile kırmızıyı, siyah ile beyazı ayırırken, kalbiniz temiz kan pompalarken canınızın sıkkın, bezginliğinizin zirve yaptığı bir anda İstanbul’a bir otobüs bileti alın. Esenler Otogarına oradan da tramvayla Aksaray’a, Çemberli taş’a, Sultanahmet’e gitmeniz birkaç saatinizi alacaktır.

 Sultanahmet Meydanı her zamanki hoşluğu, her milletten insanları ağırlama bonkörlüğüyle sizleri de ağırlayacaktır. Sultanahmet Cami, Ayasofya kadar yakışmıştır oraya. Dikilitaşlar At Meydanın en eskileri ve en yüksel olanlarıdır. Yerebatan, Binbirdirek Sarnıçları ıslaklık ile kuruluğun ışık ile buluşmanın dansını yapıyorlar. Taş ve mermer sütunlar insanlık ormanı gibi hâla insanların insana anlattığı öyküleri hatırlatıyorlar. Sütunlardaki çentikler, harfler ve oymalar; büyük sessizliğin büyük haykırışını yapar gibi…

 Yaşlı Çınar ağacının yanından aşağıya; Sirkeci’ye Gülhane’nin taş ve büyük kapısının yanından geçerken yokuş aşağıya inmenin renkli ve sesli gülüşlerini de duyacak, yeni yepyeni bir günün nefes alanı olup, kendi nefesinizin nasıl güzel koktuğunu fark edeceksiniz.

 Canınız kapalı mekânları gezmek istemiyorsa, günün sıcaklığı, sıcağın serin bereketine kapılmak istiyorsanız, uğrayacağınız en iyi yer Eminönü İskelesidir. Şehir Hatları Vapurları günün belirli saatleri büyük boğaz turuna çıkıyorlar. Son durak Anadolu Kavağı; büyük çınar ağaçlarının doğduğu, yaşadığı ve balığın en çok olduğu, lokantacılarının hâla esnaflık sanatının büyük çığırtkanlık olmadığını öğrenemediği ama balıklarının taze ve ucuz olduğu bu yer; tam da sıkkınlığın, bezginliğin son bulduğu yerin adresidir.

 Bence Anadolu Kavağının büyük çınar ağaçlarının yaşadığı küçük iskeleye iner inmez etrafı biraz gezdikten sonra, yanınıza yeterince içecek alıp, bir an önce büyük tepeye, büyük yokuşa tırmanın. Güneş gözlüğünüz, şapkanız ve soğuk içeceğiniz en önemli dostunuzdur.

 Yukarıya, bir zamanlar Cenevizlerin yaşadığı Yoros Kalesinin olduğu ihtişamın doğduğu yere yürümek, küçük su satıcılarını ve onların esnaf olmamış acemi bakışlarını, seslerini de duymanız, görmeniz demektir. Bereketli erik ağaçları, karşıki tepelerdeki çam ağaçları yeşilin, toprağa sımsıkı tutunmasını anlatır size. Büyük orkestranın, ne büyük marifetleri olduğunun müziği yankılanır, değişime aç olan ruhunuzun konser salonunda.

İyi bir ter attıktan sonra soluk soluğa geldiğiniz tepenin kuzey rüzgârı üşütecek kadar sarmalar sizi. Kendinizi duyumsar, nefeslerinizin sayısızlığı ile övünmenin erdemini fark edersiniz. Yaşıyorsunuzdur; yaşam denen masalın içinde ve bu yaşamı taçlandırmak için çok az bir harcama, güzel bir hareketle uzaya çıkmışçasına, uzayın güzel gösterisini izleme olanağı bulacaksınız.

 Kalenin viran taş duvarlarının yanından boğaza bakan bahçe kısmına geçtiğinizde, yaşamlar içinde gizlenmiş yaşamları göreceksiniz. Bulunduğunuz yerden Asya Kıtasının uzantısını; şefkatli büyük bedenin bir koluna dokunacaksınız. Bedenin diğer kolu da, karşıda Avrupa Kıtasında Karadeniz’e sarılmış; büyük suyu teskin etmeye çalışan bir anne gibi milyonlarca yılın türküsünü söylüyorlar.

Boğaz öteden beriye, beriden öteye soğuk ve berrak akıyor. Denizler sularını taşıyor birbirine; evren içindeki dünya ve içindekilerin büyük kargaşaları ile birlikte.

 Gördüğünüz büyük resim; muhteşem bir güzelliğin, tabiat eliyle insana bir armağanıdır. Hediye paketleri dokunacağınız kadar yakın, göreceğiniz kadar güzel ve anlamlı. Sonra, terlemenin, görsel şölenin, milyonluk türkülerin sonunda; bedenin ruh ile ortaklaşa keyif alacakları aşağılara süzülün. Yokuşu tırmanmanın zahmetini inişin çocuksu keyfiyeti içinde onlarca lokantanın onlarca çeşidine, taze balığına, soğuk birasına, şarabına, rakısına; bir of çekip; bir oh, deme rahatlığı içinde size ait çok ucuz ama çok değerli güne sarılıp; sarmaş dolaş olun…

  Güven Serin








2 yorum:

Esin Bozdemir dedi ki...

Belki defalarca gittiğim, gezdiğim, gördüğüm yerlerdir İstanbul'da ki bu güzel rotalar!..defalarca gitsem her gidişem de ayrı bir heyecan duyarım..

Ama Güven'in penceresinden İstanbul seyri, doğanın müthiş güzelliğine bir de duyarlı bir insan yüreğinin yansımalarıyla bir başka güzeldi!..

Teşekkür ederim..
Esenlikler...

Arzu sarıyer dedi ki...

Geldim ,gördüm ,müthiş buldum...Selamlar Güven...