31 Temmuz 2012 Salı

GERÇEK SAF GERÇEK

Kamera; Güven Çıralı

Bir ömür geçer sarayları,villaları,yalıları ararken.
Oysa hasret gideriz küçük ve samimi bir kulübeye. 

Kamera; Güven  Çıralı-Olympos

Gözcü saf gerçeği görebilmek için bakar uzaklara.
Belkide aranası saflık çok yakınındadır insanın
görememenin körlüğü içinde tüketirken şamatalı
hayatları.

Kamera; Güven   Olympos Dağı

Uygarlıklar dağ ve ormanların yüreklerine sığınmışlar. 
Dağ ve orman ne sakladığını bilir onun önünde 
eğilir de göçebeliğe doymamış soylu halkım
aymazlığın talanlarına bir türlü doymaz

GERÇEK SAF GERÇEK

  Gerçek düşüncenin seslenişleri ne hazindir ki bu günün aranan besini; beslenme şekli değildir. Gerçek ne zaman arandı acaba? Hangi kör, hangi aydınlık zamanlarda? Hangi uygarlıklar gerçeğin peşinden koştu; bilen varsa beri gele…

  Filozoflar, yazarlar, şairler ve sanatçılar olmasaydı “gerçek” yerçekimli dünyadaki büyük kavgaların içinde tükenip giderdi. İzine bile rastlayamaz, masallardaki güzellikleriyle avunamazdık bile. Platon; “her şey akar” demiştir. Gerçek de akıp giderdi, onu arayanlar, kollayıp, yaşatmaya çalışanlar olmasaydı.

   Bazı insanlar yaradılışları gereği, ruhlarını inceltmekle meşguldürler. Seslerini, seslerine hükmeden ruhlarını bir ömrün içinde terbiye edeceğim diye didinip dururlar. Ederler de kendilerince. Çünkü tabiatın hassas adaleti, hiçbir emeği, arayışı karşılıksız bırakmama üzerine kuruludur. Yeter ki yolculuğunuz; saf gerçek yolu olsun… Elbet zordur ve neredeyse imkânsızdır; günün güzel uygarlık koşulları karşısında.

  Gerçeğin, saf gerçeğin peşinde koşanlar; her kim olursa onlara büyük minnet ve şükran borcu içinde olduğumuzu biliyorum. Bu insanlar, yaşadıkları hayatlar ve koşullar hangi şartlarda olursa olsun aradıkları saf gerçeğe inanmaktan bir gün bile şaşmazlar. Onları güçlü ve inatçı kılan; kalıcı kılan da budur. Yağmurun, çamurun; çimen ve çiçek koktuğunu bilir onlar. Yağmalamak yerine uzlaşarak yaşamayı, almaktan çok vererek huzur bulmayı çoktan öğrenmişlerdir.

  Böyle yaşamış, bir ömrü, saf gerçeği arayarak geçirmiş Salah Birsel’i huzurlarınıza getirmenin büyük onurunu yaşıyorum.

  Değerli sanat insanı; gerçeğin büyük eserine kimi bir mühendis, kimi bir mimar, kimi de sırtı terli bir işçi gibi katkı yaptınız. Size şükranlarımı iletiyorum. Huzurunuzda eğiliyorum. Gerçeğe, saf gerçeğe bir tek tuğla da olsa bende koymak istiyorum. Gerçeğin tozu-toprağı benim de bedenime bulaşmasını istiyorum. İstiyorum ki gerçek dışılığın bu korkunç girdabında muhteşem bir dünyada, her gün zavallı bir ölüm korkusu, kaybetme garipliği yaşamayım!

 Sayın Birsel, “gerçek” adına bize ne anlatırsın?

  “Otuz beş yıl önce kaleme aldığım bir düz yazım benim fikirlerimi sizlere; Tekirdağ’ın değerli okuyucularına tekrarlamak isterim;

  Alay ve yergi benim iki gözüm, iki elimdir. Onlarsız hiçbir şey öğrenmem, hiçbir şeye dokunamam. Ben kendime, kendi nefes alışıma, kendi duygu ve düşüncelerime de hep yergi ve gülmece-güldürmece diyebileceğimiz humour ile yaklaşmışımdır. Öyle sanıyorum ki, gerçeği yakalamak isteyen ve gerçekten daha büyük bir gerçek olmayacağına inanan her sanatçı da bu yolu tutar. Bir Latin yazarı, sanırım Cicero, şöyle demiş; ‘Ben Eflatun’u severim, ama gerçeği daha çok severim.’

  İşte gerçeğe bir kez tutuldunuz mu, her adımı onun doğrultusunda atar, sonunda bütün fincancı katırları da huylanmaya pek heveslidirler. Çünkü insanların çoğu, özellikle de zorbalar, tek ayağı üzerinde bin yalan kıvıranlar, ağzı açık hayran budalaları, fırıldakçılar, kara haberciler, kazı koz anlayanlar, Nixon burunlular, cart curt ötenler, uzaktan merhabacılar, kahve falına inananlar, maşa varken elini yakanlar, sürü sepet gülenler hep kendilerinin övülmesini isterler. Eh, siz de bunları koltuklamaya, ya da piyazlamaya kalkınca, alay mı desem, yergi mi desem, gülmece-güldürmece mi desem, her ne karın ağrısı ise kendiliğinden ortaya çıkar.

  Benim kimi nişan noktalarım vardır. Zorbalığın yeryüzünden kalkmasını, insanlık sevgisinin-varsa eğer-yaygınlaşmasını, doğruyu söylemenin saygınlık kazanmasını, gerçeğin kapı arkalarında durmayıp salonun başköşesine kurulmasını, iyi işlerin kötü diye gösterilmemesini isterim.

  Değerli olma yolunda değerler yaratan dostlarım; bu tümcelerde biraz da olsa gerçeğe yakın olduysanız, içinizdeki insanlık güneşi, tüm tabiatı, evreni aydınlatma yaramazlığı yapmak istiyorsa; o gizemli mağaradan dışarı çıkınız. Bütün korkular, büyük insanlığın korkma duygusunu tetiklemek, izaha sokmak, sömürmek için yaratılmak istenir.

  İşte bu yüzden, korkuları, talanları, zorbaları gerçeğin; saf gerçeğin sanatsal duruşu korkutur. Bu yüzden öldürülmek istenen, bir insanlık yaşam biçimiymiş gibi öne sürülen; öldürmezsen ölürsün-yaşamak için öldürmek-talan etmek felsefeleri, koca bir yalanın ta kendisidir. En büyük güç ve gerçek; aklın sanat ve felsefe aynı zamanda öğrenme açlığı ile buluşmasından ibarettir…

Güven Serin
  




1 yorum:

Unknown dedi ki...

Ove slike nisu stvarne ! To je bajka , san. Pozdrav Guven :)