2 Mayıs 2012 Çarşamba

YENİDEN DOĞUŞ (RENAİSSANCE)

Kamera; Güven     Antalya

Zakkumlar,Yaseminler,Hanımeliler,Limon Ağaçları
Kumsal ve Dağlar; düşü gerçeğe, gerçeği düşe
dönüştürmek için aklın sevgi ile buluştuğu
insanı; insanları bekliyorlar...

YENİDEN DOĞUŞ ( RENAİSSANCE)


Kendini arayan insanın yegâne tutkusu bu değil midir? Yeniden doğmak; yeniden yaşamak ve geçmişte yaşadığını anımsadığına dair içsel seslerden bir şeyler çıkarmaya çalışmak…

 Yeniden doğmak; yeşermek, yeşillenmek ve sonra meyveye, tohuma dönüşüp yeniden yepyeni doğuşlara çıkılan yolculuk coşku, heyecan vermez mi insana? İnsanı arayan insanın en tatlı düşlerinden birisidir.

 Düş kurmayı evrenin gökteki yıldızları kadar çoğaltmış insan, yeniden doğmayı bile ürpertici bir gerçekçilikle isterken, bugün; bize ait olan hayatımızın farkında mıyız acaba? Farkındaysak onun için ne kadar güzel şeyler yapabiliyoruz? Savaşımız, gerçek savaşımız kimle acaba?


 Hayvanlar gibi yer belirleme, yer paylaşma neslini devam ettirmeden öte, diğer yollara; yolculuklara hazırlık yapmak için bavullarımıza neleri koyduk. Ya algımızın patronu olan beynimize; hangi besinleri verdik de yeniden yolculuğun düş olmaktan çok gerçeğe yakın olduğunu anlayabilsin…

 Yeniden Doğuşu düşleyen insan, bedeni ihtiyarladıkça ruhunun gençleştiğini, tazeliğin kokusunu duyacağı hissine kapılıyorum. İhtiyarlayan beden gereken saygı ve özeni gördüğü için güzel görünecektir ihtiyarlık korkusu taşıyanlara. Yolculuğa çıkmadan önce vahşi dünya ilişkilerinden arınmış bir insan iç huzuru ile bavullarını toplayacaktır doğuşa inanan kişi. Bavulları güzel bir hatıranın sembolik düşünden öte geçmeyecektir aslında.

 İnsan ruhu, insanı harekete geçiren mucizevî enerji, insan bedeninin aklı-iradesiyle yolculuğun hazırlığı içine girer. Korkulardan arınmış insan bölmeden çok birleştirme, yok etmekten çok var etme ile uğraşır. İnsanlığı yeniden doğuşa hazırlayacak tapınakların, ibadethanelerin görkemli taşlarına ihtiyaç kalmadan bütün sınırları dinleri, ezberletilen ilkeleri kaldırıp atıverir göklerden aşağıya doğru.

Fransız şair Villon Azra Erhat’ın kaleminden Asılmışların Baladını anlatıyor;

Ey dünyada kalan insan kardeşler
Olmayın bu kadar katı yürekli
Allah da sizden razı olur belki
Sizler acırsanız bizlere eğer;
Şurada asılmışız üçer beşer;


Kuş sütüyle beslenen şu bedene
Bir bakın, dağılmadan günden güne
Bakın kül olan kemiklerimize;
Gülmeyin, dostlar, bu hale düşene.
Tanrıdan bağışlama dileyin bize.

 Villon bu şiiri kendisi için; bir mezar anıtı için hazırlamış. Villon kendi eseri için; “ tunçtan daha dayanıklı bir anıt diktim.” Demiş.

 Evrenin yasası, insanın ruhu ile ahenkli yaşaması karşılığında insandan sonra yaşayacak eserlerin yeniden doğuşuna izin verir. Yeniden Doğuşa hazırlık yapan insanın öfkesi dinmiş, kin ve nefreti kurutulmuştur. Yolculuğun büyük aşkına zamanın parçalanması her parçada duyulacak büyük öfkelere mazeret uydurması ile devam etmez. Bilir ki millet olmuş bütün milletlerin geçmiş zamanlardaki ata hayatları; kirli, paslı bol hüzünlüdür. Onları aklamak yerine ak olan zamanın savunucusu, ev sahipliği cömertliği içinde bütün insanlık için insan aklı ve vicdanı ile oluşturulan sevgi ile selamlar.

 İnsan aklı ile olgunlaşmamış bir beden, bir ruh; hiçbir inancın, kurumun, tapınağın yardımı ile olgun ve merhametli bir vicdana varması mümkün değildir. Dünya yasaları ile bölmeye, bölüştürmeye, geçmişindeki büyük kirleri ve kanları savunmaya devam eder; son nefesler bu yüzden korku ile zebaniler görmüşçesine büyüyen gözlere küçülen bedene hükmeder.

 Ne dünü kirli bırakmalı, ne de yarınlara kuşkulu girmeli. Gün ışığına, uzaktaki yıldızlara, çok yakınımızdaki ay’a şükran duygularını sunmalıyız. Bizi yerden göğe yükselttikleri, yer ile göğün arasındaki romanı anlatmaya çalıştıkları için…

 Kalıplaşmış, yenilenmeyen, insan ruhuna huzur vermeyen ideolojilerin bataklıklarına batmak, ruhumuzu korkutup kaçırmak yerine tapınaklardan daha kıymetli kitaplıklar kurmalı. İçinde danslar, felsefeler, aşklar yaşamalıyız…

Yine Azra Erhat’ın insanlaşmış kaleminden Villon seslensin yeniden doğuşun güzel hatırına;

İnsanlar tanıdım fakir zengin
Akıllı deli, dinli dinsiz,
Soylu soysuz, cömert pinti,
Büyük küçük, güzel çirkin


Ne bayanlar, halleri başka başka,
Kimi açılmış saçılmış,
Kimi takmış takıştırmış,
Ölüm hepsini aldı gitti.


 Güven Serin








8 yorum:

Momentos dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
GÜVEN SERİN dedi ki...

Bazen hayatın büyük gizeminden sıyrılan basit güzellikleri insanca çok azını farkedince insan olmanın büyük erdeminin ne büyük bir şey olduğunu muhteşem bir baş dönmesi ile algılamaya çaşıyorum.

Milyarlarca hücreye sahip insanoğlu, birkaç takıntı, kapris uğruna hepsini feda etmesi; korkunç bir anlamsızlık geliyor bana.

Bir şeyi daha anladım ki insan; insanlığı kurtarmadan önce insanı korumalı; yani kendini... Varolan,sağlıklı bir beden kadar çevresine katkı sağlayan başka bir beden var mıdır acaba? Dünya ormanları için çığlık atarken bahçesinde bir tek ağaç barındırmayanlar her zaman korkutur beni... Dünya halkları için muhteşem gösterileri fırtınaya çevirmeye çalışıp da kendi komşusuna selam vermeyenler korkutur beni...

Çok teşekkür ederim Sezer; keyif verici düşündürücü bir yorum...

Arzu Sarıyer dedi ki...

" Kalıplaşmış, yenilenmeyen, insan ruhuna huzur vermeyen ideolojilerin bataklıklarına batmak, ruhumuzu korkutup kaçırmak yerine tapınaklardan daha kıymetli kitaplıklar kurmalı. İçinde danslar, felsefeler, aşklar yaşamalıyız… "
Müthiş ,alkışlıyorum öncelikle bu cümlelere ve yazının tamamına.Ellerin dert görmesin...

Antalya bu mevsim ne güzeldir, kokuları unutulmaz...Selam ve sevgiler Sevgili dost

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkür ederim öğretmenim. Dostluğun hatırını bilen dostlukların önünde eğilerek selamımı yolluyorum bende.

Esin Bozdemir dedi ki...

"Gerçek mutluluk iç barış ve huzurdan gelir, bu da iyilik tohumlarının ekilmesiyle, sevgiyle, şefkatle ve cehaleti, bencilliği, açgözlülüğü yoketmekle gerçekleşir." demiş Dalai Lama.

Yok edilmek istenilen 'İnsanlığın' kazanabilmesi için insanın önce kendini kazanması gerekir!..kendine uzak olan bir başkasına yakın olamaz!Öfke,nefret ve kıskançlıkla huzura ermek imkansızdır. İçsel huzura ermeden ne doğayı kurtarabilir ne de dünya barışını elde edebiliriz..Bunu ancak sevgi ve şevkatle çözebiliriz...

Hem felsefi, hem hümanist yaklaşımla beni derin düşündüren ve bir o kadar da yüreğimi aydınlatan bu anlamlı yazı için ellerinize ve böylesine zarif güzellikleri hisseden yüreğinize sağlık sevgili Güven...

Esenlikler...
Dostlukla kalın...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Günaydın Esmir. İç barış ve huzurun ipine tutunanlar sallandıkça rüzgarını insanlığa üfleyenler olmasaydı bu dünya toplu cinnetlerin soylu meydanlarına tanıklık ederdi diye düşünüyorum.

Bir küçük şiir,bir fıkra, şarkı,hikaye büyük kurtarıcıdır da anlama zamanı gelmeden anlaşılmaz koşturmanın büyüsüne kapılmış büyük insanlık tarafından...

Sevgiye büyük bir aşkla sarılmış iç barışa kavuşmuş dingin insanlara selam ediyorum; yüreğimin en coşkulu yerinden.

Teşekkür ederim Esmir

Adsız dedi ki...

İnsan aklı ! Bu sıra akıl tutulmalarına şahit olmaktan insan aklına olan inancını kaybetmiş biriyim.Hiç bir canlı kendi cinsine bu denli zulüm uygulamaz.Hiç bir hayvan (sadece beslenmek amaçlı öldürür) durduk yere başka bir canlıyı öldürmez. Dünyanın haline bakınca çıkar çatışmalarından başı dönmüş yöneticilerin dünyayı,ülkelerini,insanları parçaladığını gördükçe İnsan aklı diyorum işte bu insan aklı ?

GÜVEN SERİN dedi ki...

Günaydın Ruhgezgini. İnsan aklıdır sanatı da var eden, ayıpları ve günahları da... İnsan aklıdır yıldızları, galaksileri de merak eden; gece kanlı eller ile insanları karanlık çukarlara gömen de insan aklının vahşetidir.

Bir taraf yakarken, bir taraf var ediyor. Var eden,yeşile, kırmızıya, sarıya, maviye, pembeye; güle, hanımeline, yasemine, karanfile,sardunyaya dizeler yazerken, yok eden lanetli kabusların pençesinde karanlık korkusu yaşıyor...

Var etmek ve var edilmişi anlamaktır en güzel insan aklı töreninde...