4 Nisan 2012 Çarşamba

KARİYE MÜZESİ ve TEKFUR SARAYI

Kamera; Güven    AYASOFYA

 Güne başlarken böyle bir eser ile gün ışıklarını
beden ile buluşturmak ve bedendeki buluşmaya
tanıklık etmek en lüks ve en lezzetli şey...

Kamera; Güven  BİNBİRDİREK -İSTANBUL

Benim gönlüm gözüm aşktan doludur
Dilim söyler yâri,yüzüm suludur
Yunus, böyle söyledi...


Kamera; Güven    NURUOSMANİYE CAMİİ

Önünde eğiliyorum...

Ödağacı gibi yanar vücudum
Tütünüm gökte seher yelidir.
Yunus böyle bildi.


Kamera; Güven   11.BEYAZIT CAMİİ

Öpülesi taşları var.


Kamera; Güven  BEYAZIT MEYDANI

Âşksızlara verme öğüt
Öğüdünden alır değil
Aşksız âdem hayvan olur
Hayvan öğüt bilir değil

Yunus böyle dedi, böyle
bilindi.


Kamera; Güven   KARİYE MÜZESİ -İSTANBUL

Bu nefs ile dünya fani bu dünyaya gelen hanı
Aldattın ey dünya beni işlerinden bezer oldum.
Yunus sordu girdi yola kamu gurbertleri bile
Kendi ciğerim kanıyla vasf-ı halim yazar oldum.


Kamera; Güven  KARİYE MÜZESİ

Toprağa gark olmuş nazik tenleri
Söylemeden kalmış tatlı dilleri
Gelin duadan unutman bunları
Ne söylerler ne bir haber verirler
Yunus Emre


Kamera; Güven  TEKFUR SARAYI KALINTILARI

Odysseus İthake'de diri bıraktığı anasına neden
öldüğünü sorar.
Antikleia da şöyle cevap verir;
"sana özlemim bal gibi canımdan etti beni."


Kamera; Güven TEKFUR SARAYI


Kamera; Güven EYÜP SULTAN CAMİİ

Tam da burada suratında küçük çilleri
olan küçük arkadaşım;
"ben şımarmak istiyorum,çünkü
çocuğum." demez mi! Şımar o zaman,
dediğimde; "bana pamuk helva, bana kağıt
helva al." dedi. Ne de iyi etti hayatımda
yediğim en güzel pamuk, kağıt helvaydı;
hayal de olsa, masalda olsa...


Kamera; Güven  Piyer Loti Tepesi

Diri ve coşkulu bir gün, sarhoş ve neşeli
bir geceye yaslanmak ister...


Kamera; Güven

Yunus'dur benim adım
Gün geçtikçe artar ateşim
İki cihanda mutluyum
Bana seni gerek seni


KARİYE MÜZESİ ve TEKFUR SARAYI



 Her İstanbul yolculuğum kendi içinde çocuksu bir coşkuyu da ortaya çıkarır. Yeterince büyüklük yüklerinin bolca olduğu güzel ülkemde bu seferki yolculuğuma bütün kız çocuklarına büyük bir saygı gereği hayali arkadaşım, suratında küçük çilleri olan kız arkadaşımla çıktım.

 Küçük arkadaşımın boyu, yaşı çok küçüktü ama sevgisi, tarihe, sanata, arkeolojiye olan ilgisi oldukça büyüktü. Suratında küçük sevimli çilleri olan arkadaşıma; “ yolculuğa nereden başlayalım.” Dedim. Yolun yolcusu olduğu için; “ Sen bilirsin büyük arkadaşım” dedi. Bir İstanbul gününün ve gecesinin daha baştan güzel, anlamlı olacağı belli oldu.

 Sen bilirsin deyince kavga çıkmazmış! Orası öylede olsa, sen bilirsin seslenişlerini, “ben en iyisini bilirim” inancı ile yapmamalı. Yolculuk doyurucu, doğal ve eğlenceli olması için yanınızdaki arkadaşınız veya arkadaşlarınızın fikri çok önemlidir. O yüzden yaklaşık otuz üç saati birlikte geçirdiğim suratında küçük çilleri olan arkadaşıma her saat başı yapılacakları, yapmak istediklerimi anlatıp, onun da değerli fikirlerini aldım.

 İlk durağımız muhteşem güzellik Ayasofya’nın önünden geçerek Binbirdirek Sarnıcı oldu. Sütun Ormanı, klasik müzik ve ışıklarla desteklenmişti. İç içe geçmiş yaşanmışlıklar gibi büyük bir yükü ve geçmişi taşıyan ve ciddi bir ahenk içinde duran sütunlar nedenini tam manası ile açıklayamadığım bir çekicilikle yine her zamanki karşılama heyecanı ile karşıladılar bizi.

 Benden beş TL aldılar. Hayali arkadaşımı görmedikleri için ondan bir şey almadılar. Suratında sevimli çilleri olan arkadaşımla onun ilk kez geldiği sütun ormanına girdik. Sarı ve griliğin çekiciliği eskiliğin ve nemin kokularını dengeleyen bir adalet anlayışı içinde kahvelerimiz içtik. Fotoğraflarımızı çektik. Bu arada itiraf etmeliyim ki, suratında küçük sevimli çilleri olan arkadaşım benden çok daha güzel fotoğraf çekiyor.

 Sultanahmet’ten Aksaray’a yürümek güzel ve eğlencelidir. 257 yaşındaki Nuruosmaniye Camiine selam verip barok tarzı yapılmış güzel eserin birkaç fotoğrafını çekip yorgun bedeninizi Çorlulu Ali Paşa’nın dinlence yerinde çok özel yapılmış Malta Kahvesini yudumlayarak ödüllendire bilirsiniz.

 506 yaşındaki II Beyazıt Camiinin tarihler öncesi görüntüsü içinde hülyalara dalıp, İstanbul Üniversitesi önünde güvercinleri besleyenleri ve güvercinlerin nafaka peşindeki doymak bilmeyen arsızlıklarını da izleyebilirsiniz.

 Nicedir binmediğim genelde tramvayı, otobüsleri ve taksileri tercih ettiğim İstanbul gezimi bu sefer minibüslerle devam ettirmek istedim. Küçük arkadaşıma; “ nasıl olur, Edirnekapı’ya minibüs ile gidelim mi?” Oda her türlü şartlara alışık, öğrenmeyi, görmeyi minnet ile selamlayan bir gezgin gibi : “ çok iyi olur” deyince Edirnekapı minibüsüne bindik. Tıklım tıklım insan dolu! Gelir ve eğitim düzeyi biraz aşağılarda olan semtlerde insan çoğunluğu büyük bir gösteriye aynı zamanda düşündürücü bir sessizliğe bürünüyor…

 İstanbul’un günlük yaşamında minibüslerin önemi oldukça büyüktür. Minibüs şoförlerinin süslü minibüsleri, bıçkın hareketleri o yörede yaşayan delikanlıların da kendine has seslenişleri vardır.

 Yeni binen yolcu kirli sakalı, omzundaki ceketi ve yumurta topuk ayakkabıları ile biraz sertçe yol ücretini uzattı. Şoför ; “nereye” diye sordu. Bu soru karşısında şoförden daha bıçkın yumurta topuk giymiş erkek seslendi; “TEPEYEEE” seslenişindeki heybet, tek kelimelik yer belirtmesini uzatması, her şeyi anlatıyordu. Minibüs şoförü bıçkın delikanlıyı ikiletmedi; eğdi başı öne…

 Yaklaşık 700 yaşındaki genç delikanlı Kariye Müzesi antik zamanlara ve o zamanlardan öte uzanan hikâyesi, duruşu ile tam bir kâşif heyecanı yaşatır insana. Yüzünde küçük çilleri olan küçük arkadaşım da o heyecanı yaşadı. Kariye İstanbul turizmi, mimarisi, müzeciliği için oldukça önemli bir yere sahiptir. Fatih İlçesinin Edirnekapı semti içinde önemli bir değerdir. Buradaki surlar çok daha iyi anlaşılır, korunur, iyileştirilirse; restorasyonu yapılan Tekfur Sarayı ile birlikte tadına doyulmayacak baş döndürücü bir turizm bölgesi daha bütün dünyaya kollarını açacak.

 Kariye Müzesi müdürünün söylediğine göre burayı gezenlerin yüzde sekseni yabancı turistler, yüzde yirmisi yerli turistlerden oluşuyormuş. Bu kadar güzel bir yapının, hâla bilinmemesi, bilinmek için gayret edilmemesi de anlayışla karşılanmalı! Nasıl olsa bizim için birileri gelir öğrenir, inceler, belgeselini yapar… Hep böyle olmadı mı?

 Nasıl ki Ayasofya’dan, Binbirdirek’ten ayrılırken tekrar geleceğim diye; “hoşça kal” diyorsam, Kariye Müzesine, Tekfur Sarayı kalıntılarına da “hoşça kal” diyerek Piyer Loti Tepesine çıktık. Küçük arkadaşımın yüzündeki çilleri, gülüşünü, sevincini görmeliydiniz. Sessiz mezar taşları, yeşil serviler üzerinden kayan teleferik nazlı yeli eksik olmayan Loti tepesine çıkardı bizi. Haliç, Galata, boğaz ve tarihi yarımada; size siz olma yolunda güzel bir davetiye sunuyor.

 Piyer Loti Tepesi Aziyade’nin aşk hikâyesini anlatır anlatmasına ama insan denen canlının içindeki sıkıntıları, birikenleri anlatacağı, dışa vurup, bir güzel cilalayıp, törpüleyeceği en iyi yerlerden de birisidir. Bende öyle yaptım; küçük arkadaşımın sevimli suratındaki çillere baka baka hayatımın acılı yıllarını anlattım. Küçük arkadaşım duygulandı. Sessizliğini ciddi bir insan gibi korurken, laf söylenmesi gerektiği anda özellikle bir hançer gibi batan acılı zamanın anılarını törpülememde bir zanaatkâr gibi yardımcı oldu bana.

 Dopdolu bir gün; İstanbul’un kalbi, burada yaşamış bütün insanların göz nuru alın teri ile oluşturdukları Taksim’in İstiklal Caddesi ve orada bulunan; gece çiçek açan, gece ses veren lokantaları ile hayat bulur. İstiklal Caddesine dikey ve paralel olarak yapılmış ve insan seli ile insanlığa eğlenme dersi veren lokantalardan birisine girdik. Sokaklarda adım atacak yer olmadığı gibi mekânlarda da yer bulmanız oldukça zordur. Bütün zorluğa rağmen bir masa bulduk.

 Gün geceye akar ve gecenin içindeki binlerce insanla aynı türküyü söyler, aynı hikâyelerin aşklarını dinleyerek son bulursa; gün gecenin, gece de günün anlamlı bir devamı olur. Küçük arkadaşım böyle dedi ve bir düş gibi insanlığın önünde eğildi; insan olan, insanca yaşayan insanlığa selam ederek…

  Güven Serin








4 yorum:

gülsen VAROL dedi ki...

Muhteşemsin sevgili Güven.. Bu nasıl güzel bir anlatımdır ve ne kadar mahir bir resmediştir görüntüleri.. Pekçoklarını gördüğüm bu yerleri, bir de senin çilli çocuğun elinden tutup peşinize takılarak gezdim ..
Bana daha güzel ve anlamlı geldi..
Emeğine ve bilgi sunuşundaki marifete teşekkürler.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Sevgili öğretmenim; ne yaptıysa yüzü çilli küçük kız yaptı. Coşkuyu da, sevgiyi de o verdi bu gezide. Laf aramızda o şımardıkça bende şımardım. :))

Bu arada sizi farketseydik eğer, pamuk helvadan size de verirdik...

Teşekkürümü borç biliyorum; sevgiyle...

Arzu Sarıyer dedi ki...

Ne güzel herkesin öyle çilli yüzlü güzel küçük kız arkadaşı olsa keşke...Çoşku, sevgi hiç eksilmesin ;hakedensin ...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkür ederim öğretmenim; siz de saygıyı en güzel dostluğu hakedensiniz...