28 Mart 2012 Çarşamba

GECEYARISINI OTUZ BEŞ GEÇE

Kamera; Güven Alanya

Doğa Irmak Akdenizi seyrediyor.


GECEYARISINI OTUZ BEŞ GEÇE



 Hastane salonu ağzına kadar hasta kokusu ile dolu görünüyordu. Oksijen o kadar azalmış ki hastaneye gelmiş hasta yakınları sessiz adeta nefessiz dolaşıyorlardı. Salonda çalan telefon, ağlayan çocuk-bebek sesleri gibi salonun hasta kokusunu dağıtmak, bir nefes vermek için bağırıyordu.

 Hemşirelerin telaşı, işleri başından aştığı için telefona bakacak durumda değildiler. Genç hemşire sadece ikide birde cebindeki telefona bakıp yeni bir şey var mı yok mu merakı içinde tekrar, saniyeler içinde işine geri dönüyordu.

 Hastanenin içine yerleşmiş koku buraya şifa gelenleri iyileştirecek güya! Gelen hastalar iyileşecek belki ama orada bekleşen hasta yakınları sağlıklı gelip hasta çıkacakları belli. Yüzlerinden, yürüyüşlerinden, halsizliklerinden belli…

 Özel hastanelerin şirinliği, iç açıcılığı devlet hastanelerinde olmadı. Hiçbir zaman da olmayacağa benziyor. Devlet hastanelerinin mütevazılığı da özel hastanelerde olmayacak. Bu yüzden dengeler bir türlü oturmuyor. Sağlığımız adına kararsız durumda kalıp, özel hastaneye gitmeye korkuyoruz. Çünkü sağlık harcamaları öyle bir yükseliş göstere bilir ki iyileşseniz bile girdiğiniz maddi yükün altından kalkmak, belinizi doğrultmak için yıllar geçmesi gerekir.

 Hastane salonunu doldurmuş hasta kokularını bir kimyacı gibi ayırt etmeye, analiz etmeye koyuldum. Hap, şurup, kusmuk ve idrar kokuları; insan nefesi ile harmanlanmış. Hemşireler ve hasta yakınları bu duruma çoktan alışmışlar. Ne kokular, ne tüy gibi dolaşan gölgeler, ne de bebek çığlıkları kimsenin önceliği değil; her şey oldukça normal görünüyor.

 Doğa Irmak ayakta duracak durumda değildi. Hasta kokan hastane salonunda ona bakacak hemşireyi bekliyordu. Doktur serum verilmesini ve bir gece hastanede kalınmasını istedi. Sıra bize gelince tedavi odasına girdik. İçeride üç hemşire vardı. İkisi beyaz giysileri diğeri pembe giysisi içinde Doğa Irmağa yardımcı oluyorlar.

 Doğa’ya serum bağlanırken duvarda asılı saate baktım. Gece yarısını otuz beş gece durmuştu. Ama ne zaman? Kolumdaki saat daha gecenin yeni başladığı saatte; 21,30 da. Hastane odasındaki saat gece yarısını otuz beş gece durmuştu. Burada duran saatten öte oksijen akışı da oldukça yavaşlamış, her an değişen hasta çığlıkları, her an birbirine üstünlük sağlayan kokulara karşı hiçbir şey olmamış gibi yaşayan, davranan hastane çalışanları, hastalar ve hasta yakınları da yavaşlayan zamanın içinde yavaşlamış durumdaydılar.

 İnsan denen canlı hayatın hayat olduğunu yüreğini acıtan olaylar sayesinde algılar ve perçinler. Doğa Irmağın istifrası, halsizliği yoğun bir telaş ve acılı korku yaşatırken bile diğer hasaları, hasta yakınlarını gözlemekten geri kalamadım. Çıktığımız bölüm çocuk bölümü olduğu için hastalar da küçük çocuklardı. Boyunları eğik, halsiz çocuklar… Aslında çocuklardan daha perişan, daha hasta görünen onların yanındaki yakınlarıydı.

 Sağlık ve eğitimin bu kadar hor görüldüğü, sürekli ölüm gösterilip sıtmaya razı gösterildiği başka büyük ülke var mıdır acaba? Büyük ülke, büyüyen ülke böyle mi büyür; havalandırması doğru dürüst çalışmayan hastane koridorları, hastane odaları ve ne ilginçtir ki hâla hasta bakıcı kültürünü yerleştirmediğimiz için hastane de dolaşan hasta yakınları; hastalıkların, çığlıkların kurbanı gibi dolaşıyorlar.

 Özel hastaneler ile rekabet etme gibi bir durumu olmayan devlet hastanelerimiz; büyük bir yorgunluk, ama aynı zamanda samimi bir gayret içinde şifa dağıtmaya çalışıyorlar.

 Büyük düşünen, büyük işler yapmaya gelen ve sürekli hak ve vicdandan söz eden büyük siyasetçilerimiz ne hikmetse hastalanınca, özel bakım odalarına alınmayı, özel tedavi görmeyi arzu ederler ve böyle isterler. Peki, büyük düşünenlerin, büyük ülke umutlarını saçanların büyük halkı da tek kişilik odalarda kalmayı hak etmedi mi daha?

 Doğa Irmağın koluna serum bağlanmıştı bağlanmasına odadan da ayrılıyorduk ayrılmasına ama ben yine duvardaki durmuş saate baktım; gece yarısını otuz beş geçe durmuştu. Ama ne zaman durduğu, hangi gecede intihar ettiği, yaşama veda ettiği belli olmayan buruk bir insanın hayatı gibi denizin dibindeki hayata bir ödül gibi sunulan batık gemiler gibi orada, hala saat varmışçasına saat gibi görünerek; sadece gece yarısından sonraki zamanı gösteriyor.

 Hemşirelerin yanında dolaşan bir kadın hizmetli erkek yürüyüşü ve erkek gibi bakışı ile eğlence yerlerindeki hanım ağaları hatırlattı bana. Görevini çoktan benimsemiş, buradaki çığlıklarla, kokularla baş etmiş; kadın ve erkeğin arasında bir yer edinmiş başka bir canlı gibi yastık, yorgan taşıyordu.

 Doğayı yatacağı yere getirdik. Temiz çarşaf ve yastık konmuştu. Biraz yakından bakınca temiz çarşafların ve yastıkların ne büyük hikâyeleri olduğunu görüyor insan. Daha önceki kusmuk, kan, ter izleri hiçbir hatıraya kıyamayan tabiatın sonsuza emanet ettiği izler gibi öylesine duruyor. Onlar geçmişin mirası, korunacak önemli hatıraları gibi öylesine eski sahiplerini, bir gün geri döneceklerini bekliyorlar.

 Velhasıl dostlarım; hastaneleri görmek, hastaları anlamak için ya hasta olmak, ya da hasta yakını olmak lazım. Gerisi yalan; geçmiş olsun, Allah şifalar versin, der içi her zaman boş kalacak hoş günlerimize geri döner; adına da yaşam deriz…

 Güven Serin



















7 yorum:

Arzu Sarıyer dedi ki...

Güzel, narin Doğa Irmak'a geçmişler olsun,umurım daha iyidir şimdi.Hastane gerçeklerimiz kaleminden bir kez daha ne güzel irdelenmiş..."Annemin sözü eksik de etesin ,muhtaç da". Selam ve sevgiler.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkür ederim öğretmenim; sağolun. Saygılarımla.

Adsız dedi ki...

Umarım şimdi çok daha iyidir Doğa Irmak. Hiç mızmız olmayan ben çocuk hastalığı söz konusu olunca gerçekten dayanılması zor birine dönüşüyorum. Lütfen onlar hasta olmasın serum iğne bize yapılsın.Onlar hep sağlık ve mutlulukla yaşasınlar.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Günaydın Ruhgezgini. Şimdi daha iyi ve okuluna geri döndü. Teşekkür ediyorum; ara sıra sağlıklarının kıymetini anlamak adına, hastanelerin vaziyetini bilmek adına oraları da sağlık kültürü adına bilmelerinde yarar var. :))

gülsen VAROL dedi ki...

Geçmiş olsun demekte geç kaldığım için üzgünüm üzgün olmasına ama en azından bundan sonraki günler için iyi dileklerimi sunmam mümkün..
ve "bu kadarla kalsın" diyerek benim klasik duamı yapıyorum sevgili Güven..
Benim çok çok yakından tanıdığım o yaşanmışlıkta o saat bir daha çalışmamıştı!!

GÜVEN SERİN dedi ki...

Çok teşekkür ederim. Doğa Irmak eski sağlığına kavuştu. Dileklerinizi saygı ile aldım elbet.

Biliyorum; o duran saatin büyük acısını ve büyük gönüllerin sağlam duruşunu biliyorum...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Çok teşekkür ederim. Doğa Irmak eski sağlığına kavuştu. Dileklerinizi saygı ile aldım elbet.

Biliyorum; o duran saatin büyük acısını ve büyük gönüllerin sağlam duruşunu biliyorum...