20 Ocak 2012 Cuma

ZÜLFÜ LİVANELİ GERÇEĞİ

Kamera; Güven -İstanbul
Yeni Cami ve Süleymaniye
Birinde Hatice Turhan Sultanı,
diğerinde Sinan'ı hatırlamalı.
Ama her ikisinde zekayı da unutmamalı;
insan zekasını...
Ben onu Nadya, olarak hatırlayacağım;
bozkırlarda koşan,ince belli Nadya...

Kapansın el kapıları
Bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim
 N.Hikmet.

ZÜLFÜ LİVANELİ GERÇEĞİ



 Zülfü Livaneli için kim ne derse desin o, tam bir dünya insanı. Çok yönlü bir sanatçı… Bu ülkede milyonlarca insan var; ama bu ülkeyi tam manası ilen tanıtan, dışarıya karşı ön yargıları biraz olsun yıkan kişi sayısı inanın bana 100 kişi çıkmaz. İşte bu yüzden, sanatçılar, bilim insanları, filozoflar önemlidir.

 Livaneli UNESCO-Paris tarafından büyükelçilik ile onurlandırılmıştır. Aldığı ödüller otuzu çoktan geçmiştir. Noble ’Büyük Yazar’, San Remo ’Yılın Bestecisi’, Antalya Film Festivali’ndeki üç ’Altın Portakal’ bu ödüller arasındadır.

 Kitapları 22 dile çevrilmiştir. Yazarın dördüncü edebiyat yapıtı olan Mutluluk, Türkiye’de büyük çoğunluğa ulaştı. Eleştirmenlere göre, ‘Kült Roman’ özelliği kazanmasının yanı sıra Fransa’da Gallimard Yayınevi tarafından yayınlandı. 2006 Nisan Fransa’daki 2000 kütüphanece “Ayın Kitabı” seçildi.

 Zirve ve büyük alkışlar baş döndürür; insanı sarhoş eder. Fakat özünde sanat taşıyanlar, bu sarhoşluğu hiçbir zaman insan bencilliğine çevirmezler. Daha ileri, daha büyük değişimlere imza atarak; onları sonsuza taşıyacak eserleri çıkarırlar ortaya.

 Zülfü Livaneli sanatçı ruhunu taşıyan hassas ve duygusal bir insandır. Çocukluğunda babaannesi ile olan güzel ilişkilerinde unutamadığı bir anıyı anlatıyor:

“Babaannem bir gün bana her kes içinde ‘keçi’ dedi!” Babaannesi ona ‘keçi’ demişti demesine ama açıklamasını da yapmıştı;

“ Benim keçim, diğer koyunlar gibi pisliğini örtemez. Onun her şeyi dışarıdadır. İstese de gizleyemez benim keçim.” Daha çocukluğunda koyun ile keçi yol ayrımında babaannesi tarafından keçi benzetmesi ile onurlandırılmıştır. Keçi, zor bir hayvandır. Özgürlüğü sever. Tabiatın en zor yerlerinde; uçurumların kenarlarında, tehlikeli yamaçlarda otlar. İnanılmaz bir yaşam sürer insanın bile giremeyeceği, geçemeyeceği tepelerde, kayalıklarda.

 Zülfü Livaneli’de özgürlüğüne, evrensel inanca daha baştan sevdalıdır. Zaten anılarını da “Sevdalım Hayat” kitabında toplamıştır.

 Bu ülke, nice masum evladını harcadığı gibi Zülfü Livaneli’yi de harcama girişiminde bulunmuş; defalarca. Biraz şans, biraz zekâ, biraz inanmışlığın yardımlarıyla kıyısında dolaşmıştır uçurumların. Bizden önce batı insanı; düşünen, müzik yapan, tartışan insanlar anlamış ve bağrına basmıştır Livaneli’yi.

 Sonra, ülkesindeki gençler, yaşlılar… Bazen “Güneş Topla Benim İçin, Leylim Ley, Sus Söyleme” diyerek seslendi milyonlarca insana. Bazen de “Karlı Kayın Ormanı” diyerek onun gibi sevdalı olan Nazımı davet etti ülkemize. Kimler yoktu ki onun güzel dünyasında; müzikli seslenişlerinde; Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Sabahattin Ali… Böyledir Bizim Sevdamız ile haykırdı milyonlara… Yüce dağlar başındadır/Zemherinin kışındadır/Şu gönlümün bir umudu gülüm/Gözlerimin yaşındadır…

 Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, derken binlerce; on binlerce el, göz ve gönül çıktı ortaya; yükseldi gökyüzüne en güzel ruhların müzik çığlıklarıyla…

 Yaşaması mucize oldu 1 kilo 300 gram doğan küçük Zülfü bebeğin. Kordon boynuna dolanmış, solunum durmuş; mor bir çocuk dünyaya gelmişti. Hünerli ebe sayesinde yaşama merhaba demiş ve sonra yıllar süren ameliyatlarla tanışmıştır.

 Herakleibs “ her şey akar!” demiş yüz yıllar öncesinden. Her şeyin aktığı gibi Zülfü Livaneli de yılar içinde akmış; nice besteye, kitaba, filme; film müziğine imza atmıştır. O, defalarca keşfedilmeyi bekleyen muhteşem bir sanat eseri gibi, her devrin müzik severleri, insan severleri; dünya sevdalısı filozofları onu bilmek, tanımak isteyecektir…

 Livaneli’nin dostu olan Elia Kazan Zülfü Livaneli’ye şöyle seslendi; “ Hiç şaşırmadım, tanıdığım bütün sanatçıların normal olmayan bir tarafı var. Bütün sanatçılar Dünya Nevrotikler Kulübü üyesidir.”

 Zülfü Livaneli her yönüyle farlı bir çocuktu. Daha küçükken sokak oyunları oynarken; sokak savaşında bir sapan taşının sol gözüne gelmesi ile kör olmuştu. Düşündüğü ilk şey; “ artık evlenemem” oldu.

 Klasik eğitim ona göre değildi. Daha gençlik yıllarında gördü ki kaba ve saldırgan bir insan olamazdı. Zaten bu yüzden de kaba, saldırgan kesimlerin hep tepkisini çekti. O, insan ilişkilerinde incelik, sadelik arıyordu.

 Onunda söylediği; “ müzik, şiir, roman, resim vazgeçilmez öğelerimdir benim.” Hiçbir zaman da vazgeçmedi. Hep; ama hep, müziğin, filmin, romanın, şiirin, resmin içinde oldu. Abidin Dino, Yaşar Kemal, Mikis Theodarakis, Elie Kazan en iyi arkadaşları oldu.

 Zülfü Livaneli dostu Abidin Dino’yu şöyle tarif ediyor; “ Biraz Mimar Sinan koyalım harcına, biraz Mevlana, biraz Yunus… Sonra buna bir parça Eisentein ve Mayerhold ekleyelim. Picasso’yu, Chagelli’i ihmal etmeyelim. Daha sonra bu karışımı alıp Giacometti ya da El Greco gibi ince uzun, gökyüzüne doğru çekilen zarif bir figüre dönüştürelim. Buna bir de derin derin bakan dost canlısı iri gözler ve bedenden bağımsız, ayrı varlıklar gibi görünen uzun parmaklı iki el ekledik mi, Abidin Dino çıkar ortaya.

Ama bunlarda yetmez!”

 Bir Nazi Generali; “ Kültür sözünü duyunca elim tabancama gidiyor.” Demiş. Kendilerini insan denen canlının dünya içinde bulabileceği en güzel şeylere adayan bu insanlar; elleri tabancasına gidecek ve sürekli sisler-puslar ardında gizlenecek insanlar tarafından hep şiddet görecek; sanki büyük yazgı gibi…

 Zülfü Livaneli, daha doğarken uğradığı haksızlıklara, sonra karşısına çıkan barbarlara hep sanatı ile karşılık verdi. Yine onun da söylediği gibi;

“Dünyanın geleneğinde sanat diye bir sığınma limanı olmasaydı, intihar edebileceğimi hissettim.”

 Gün olur alır başımı giderim/Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda/Şu ada senin, bu ada benim/Yelkovan kuşlarının peşi sıra…

 Güven Serin

8 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Güven çok geziyorsun diye biliyorduk ama bir yandan da okuyorsun.Her şeye vakit bulabilme konusunda senden biraz ders alsam iyi olacak.Zülfü Livaneli'nin şarkılarıyla yetişmiş bir nesiliz biz.Şimdi böyle şarkılar demode oldu ama değil mi! Zaten bütün güzel değerler demode oldu. Selamlar.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Yok yok; formülü açıklıyorum. :)) Ölmeyecek kadar iş ve işten ile dişten artanı biriktirip en ucuz yolardan en kasa zamanlara yayılan nefes alma, beslenme, diyelim biz bu oluşuma. :))

Bildiğim bir şey varsa; bir şey iyi,içten ve halk için yapılmışsa; sanatın sanatçısının da gözü arkada kalmıyor. İsterse yüz kişi benimsesin... Ama Zülfü çoktan sınırları aştı, dünya insanının kalbine girdi bile.

Üzüldüğüm şudur ki biz gölgemize bile kuşku ile bakıyoruz. Tıpkı sanatımıza, sanatçımıza baktığımız gibi.

Çok teşekkür ediyorum Ruhgezgini

Begonvilli Ev dedi ki...

Bizim ülkemizde sanatçılardan onları kaybedince güzel sözlerle bahsedilir. Bir süre sonra hemen hiç söz edilmez. Oysa onlar yaşıyorken yapılmalı bu övgüler. Senin yaptığın gibi..

Bu güzel yazıyı okuyunca duygulandım. Zülfü Livaneli gerçekten de çok yönlü dolu dolu bir sanatçımız. Her türlü takdiri ve övgüyü hak ediyor. Kalemine sağlık..

Momentos dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba İsmet; günaydın. Mutluyum,huzurluyum seeceğim sanatçılarımız var diye. Şöyle düşününce, hayat yolculuğuna emeklemeden sonra başladığımız yıllarla birlikte kimleri sevmişiz ve hâla seviyoruz diye. Çok zaman geçmiş ve sevgi yoğrulmuş güzel kokan ekmekler gibi hâla taptaze... Zülfü,Barış, Edip,Cem,Erol,İlhan ;evrenin sonsuzluğu gibi sevmekten bıkmayacağımız; genişleyen evren gibi genişleyen sevgimizin sanatçıları onlar.
Sevgi ile...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Sezer,sen yokken ben boş durmuyorum. :)) Elbette,yokluğun yollamış olduğun çalışmalar ile mutlu ediyor bizi. Senin bloğunu güzel bir kütüphane olarak görüyorum; ve zamanı kandırıp durduracağım bir zamanda derinlemisine içine girmek istediğim bir kütüphane; içinde insan,insanlar,anılar,espiriler ve hayatın soylu gerçekleri olan çalışmalar...

Unknown dedi ki...

Merhaba Guven, music is the driving force of the world. Music connects people around the world. Human relationships become deeper and more firm. Many are marked with a love of music, words, sounds ...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Ruzmarin Hello, hello Snjezana. You're quite right. Music is a driving force in the world ..