9 Ocak 2012 Pazartesi

KÜÇÜK ESMER KIZ

Kamera; Güven  Doğa Irmak-Tekirdağ

Her çocuğun oynamaya, şımarmaya, sevilmeye
hakkı vardır. Bu hak; biz insanoğlunun vereceği
vermek istediği ve verdiğ için öğündüğü haktan
çok öte bir haktır...
Zalimlerin ellerine teslim ettiğimiz,görmemezlikten
geldiğimiz her çocuk; tanrısal bir gerçeği
doğuracaktır aynı zamanda; kötülüğü, duyarsızlığı
hoyratlığı...

KÜÇÜK ESMER KIZ




 Akşam saati derler karanlığın biraz önce çökenine. Çocuklar, şimdi bu saatte oyun oynamıyorlar artık. Çocuksuz kaldı meydanlar, sokaklar, parklar…

 Çocukları sihirli bir cin gibi şişenin içine hapsetmedir tüm telaşımız. Sonra, bin bir yeteneğe sahip olacak çocuklar; her dilediğimizde şişenin içinden çıkarıp, büyüklerin dileklerini yerine getirecekler. Tek bir şartla; gülmeyerek, gülmeyi, oynamayı, merhamet etmeyi unutmuş olarak…

 Küçük esmer kız, 4–5 yaşlarında olmalı. Kendisi gibi küçük dükkânın içinde pahalı bir biblo gibi duruyordu. Küçük esmer kıza eğilen kadın başı onu öpmek isteyince küçük esmer kızda alımı bir gösteri yapar gibi çok hafif bir şekilde yanağını uzattı. Yanağına dokunan sevginin dudakları uzaklaşır uzaklaşmaz küçük esmer kızın dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi.

 Bazı insanlar, eğitim, öğrenim ve görgüden çok önce tanrısal bir zarafet içinde doğarlar. Küçük esmer kızda öyle bir zarafet içinde heykel ustalarını imrendirecek alımlılıkta duruyordu. Gözlükleri vardı esmer yüzünün siyah gözleri üzerinde. Pembe bir kaban pembe pabuçlar ile uyum içindeyi.

 Küçük kızlar pembeyi severler. Biz büyükler ise koyu renkleri severiz. Küçük kızlar pembe renk gibi hoşgörüyü, küsüp çok çabuk barışmayı da bilirler. Pembeyi seven çocukların hile-hurdası da yoktur. Hem öldürüp hem ağlamazlar. Küsmeleri birkaç saniyeden ibarettir. Siyahı sadece koyuyu sevmişlerin hayatı, çocukların çok ötesindedir. Öfkelerinin, kinlerinin, hilebazlıklarının hep bir soylu mazeretleri vardır. Muhteşem açıklamalar yaparlar, kırdıkları, yıktıkları adına… Bilirler ki, yapılan haksızlığı ne tanrı, ne tabiat affeder…

 Küçük esmer kızın bedenide, ruhu da tabiata hayat sunan çağlayanlar kadar temiz kendi gibi küçük dükkânın içinde bir biblo güzelliğinde duruyor. Pembe kaban, pembe pabuçlar içinde küçük bir esmer kız, onu öpene zarifçe yanağını sunuyor.

 Muhtemelen şairde böyle bir zaman gitmişti tabiatın içine. Küçük bir kızın temiz ruhu içinde toprağın mucizelerini izlemiş, pembe renkleri seven küçük kızların kokusunu duyumsamış ve seslenmişti o günden bugünlere;

Güz sabahı üzüm bağlarında
Sıra sıra, büklüm büklüm kütüklerin tekrarı,
Kütüklerde salkımların,
Salkımlarda tanelerin
Tanelerde aydınlığın…

 Nazım, koca adam; küçük bir kız zarifliğini, alımını iyi bilen, vatan sevgisini, insan sevgisini iyi hisseden şair; toprağı da, kütükleri de, yaprağı da, taneleri de iyi görmüştü.

 Küçük esmer kız da, tabiatın içindeki salkımların, tanelerin aydınlığının devamı gibi gün saçıyordu geceye. Pembe kaban, pembe pabuçlar ile toprağa tutunmuş sımsıkı. Küçük bedenin pembe ruhu kötülük nedir bilmiyor. İnsan mucizesinin taze kokuları hala üzerinde duruyor.

 Büyük çok büyük insanlar koyuya adanmışlar. Makam ve insan icatlarına tapacak kadar tapınaklar oluşturmuşlar. Ne pembe hayaller, ne pabuçlar kalmış geriye. Her şey büyük, kara ve kurnaz bir yalanın içine hapsolmuş… Rüyalarda hapsolmuş ruhlar gibi kıpırdayamıyorlar, seslerini duyuramıyorlar. Sanki bütün hoyrat büyükler, renksizliğin kurbanı olmuşlarcasına renksizliği, merhametsizliği alkışlıyorlar.

 Her kâbusun korktuğu bir aydınlık vardır. Karanlık da, karaya bel bağlamış büyüklerde pembe düşlerden, pembe pabuç giymiş küçük esmer kızlardan böyle korkarlar. Çünkü bilirler; bilirler ki bir gün pembe pabuçlu esmer kızlar büyüyecek, renklere, ırklara, inançlara lanetle bakmayan çocuklar dünyaya getirecekler…

Cahit Sıtkı’da böyle düşlerin çocuğu gibi seslenmiş;

Camların arkasında görünen çocuk,
Eliyle güneşi gösterir durur.
Camların arkasında düşünen çocuk,
Hırsından camlara yumruk savurur.


 Güven Serin






2 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok doğru söylemişsin. Az bile söylemişsin. Ne yapıyoruz ki biz. Sokakta en son büyüyen nesil olarak çocukları eve hapsediyoruz. Sokak yüzü gördükleri yok. Steril sanal bir hayatın kahramanları onlar. Ama ne kadar çok hasta oluyorlar bu steril hayatın fanusunda hayret verici. Ve bu şartlarda onları oyuncaklara alış veriş merkezlerine hapsederek mutlu etmeye uğraşıyoruz.Halbuki onlar toprakla,karla, yağmurla, denizle, güneşle büyümeli.Yazının neticesindeki temennine ise sonuna kadar katılıyorum.Onlar karanlığın kabusu olsunlar apaydınlık bir yarınları olsun.Selamlar

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Ruhgezgini. Öyle bir destekl cümlesi ile başlamışsın ki vallahi yine bu konuda yazasım geldi. :)) Doğruya doğru.

Olsunlar; onlar karanlığın kabusu, sadece karaların ciddiyet, namus, erdem taşımadığının da habercisi, takipçisi olsunlar. Pembenin de, namusu, erdemi, saygınlığı olacağının da başlangıcı...

Bazen düşünmekten ödüm kopuyor. Bizler nereleri tartışmamız, nerelerin hayallerine teleskop tutmamız gerekirken sadece insanlığın kuyruğunu, onurunu kurtarma sevdası ile cebelleşiyoruz.

Bu gökyüzü,bu muhteşem büyüklük insan zekası karşısında göbeğini kaşıya kaşıya gülüyor olmalı:))