22 Aralık 2011 Perşembe

ÜNLÜ OLMANIN DAYANILMAZ CAZİBESİ

Kamera; Güven  Edirne Selimiye Cami
Ünlü olacaksan böyle bir eser ortaya
çıkararak ünlü ol.

ÜNLÜ OLMANIN DAYANILMAZ CAZİBESİ



 Biz insanlar ve biz insancıklar açısından ünlü olmanın dayanılmaz cazibesi vardır. Ünlü bir tanıdık, ünlü bir dost, arkadaş, komşu için çırpınıp dururuz; ünlü olmak istediğimiz hayatın bize ait olmayan bölümlerinde.

 Bugün her şeyin ucuzladığı ama yaşam denen döngüye pah biçilemediği bu dünyada her taraf ünlü ile doldu. Ünlü olmanın güzel ayrıcalıkları da yok değildir hani! Bir reklâm filmi birkaç milyon TL’yi kasanıza indirmenizi sağlar. Bir şarkı, bir dizi, bir sinema ve harika bir magazin desteği ile birkaç ömre sığdırılamayan zenginliği görebilir, bunun muhteşem mutluluğunu en cazip alkışlarla sindire bilirsiniz.

 Her zirvenin sonu olduğu bu dünyada her akıl dolu insan tarafından bilinse de, her ölümlünün zirve merakı olduğu içinde neredeyse tüm ömür zirve yarışlarında aşağı yuvarlanmalarla sürüp gider.

 Ele bir ünlü olayım, altıma en pahalı aracını alacağım. Nasıl da hava atacağım caddede bana bakanlara karşı! Dünyanın en pahallı evini de ben alacağım. Sık sık vereceğim davetlerle gelenleri çatır çatır çatlatacağım.

 Bir gün ünlü bir iş adamının konuşmasını dinlemiştim. İş adamı, bir sürü arabam var, hem de en pahallısından. Boğazın en güzel yerinde yalılarım var, diyordu. Sonrada büyük bir iç çekişle; lüks arabalarım, yalılarım var ama bu arabalara şoförüm benden daha fazla biniyor. Bu yalılarda hizmetliler benden daha fazla yaşayıp, keyif çıkarıyor; benim olsa ne olacak; ömrümüz bu serveti korumakla geçiyor, diye dert yanıyordu. Nereden geldiyse aklıma şimdi o konuşmayı hatırlayıp, burada paylaşmak istedim.

 Şimdi şöyle bir gerinsek ve sürekli şişen midelerimizi sert ellerimiz ile bir güzel kaşırken düşünsek;Ünlü bir yazar, şair, şarkıcı, besteci, çalgıcı, işadamı, işkadını, sporcu tanıdığımız olsa; ne büyük bir havamız olurdu değil mi?Bu havayı ölçen bir cihaz olsa, ibre en yukarı birkaç kez vururda cihaz bile şaşkına dönerdi!

 Ünlüleri her zaman ünsüzlerden daha fazla sevmişizdir; kimse inkâr etmesin! Ama iş ünlüler gibi yaşamaya geldi mi böyle bir yaşamı, sosyal dönüşümü ağzımıza almadığımız düşünceler, küfürler ile süsleriz.

 Onlar ünlü; kimin eli kimin cebinde belli değil. Onların da yaşamları yaşamı be; sonlarını görüyoruz; bir yudum suya, bir dilim ekmeğe muhtaç kalıyorlar, gibi sözlerle de özendiğimiz, bir türlü olamadığımız ünlülere de harika laflar ezberleriz. Hâlbuki bu düşüncenin sahibine yarın ünlü olacaksın de; tası-tarağı, çoluğu-çocuğu, kadını bırakıp da geceden gitmezse ne olayım! Ünlü olmanın dayanılmaz çekiciliği vardır. En buruk, en çaresiz halde olan insana bile, bir fotoğrafınızı çekeyim deseniz; hemen gülümsemeye çalışıp, orasını burasını düzeltir. Eh; işin sonunda ünlü olmak da var; ne olur ne olmaz…

 İlkokul arkadaşım Mesut daha çocukluğunda farklı bir insan özelliği gösterirdi. Şiir yazar, kavgalarını kas kuvveti ile değil de nezaket ile barışçıl davranışlarla çözmeye çalışırdı. Daha sonra bu nazik yaşam tarzı, güçlü erkeğin kalın sesli krallığında yaşam şansı bulamadığı için Edirne’ye; şehre taşınmış.

 Mesut’u görmeyeli yıllar geçmişti. Meriç nehrinin mil taşıdığı ovaların yanından uzaklaşalı çok olmuştu. O, şansını İstanbul ve Edirne’de denemişti. Ben ise ilk adım attığım şehirde; Tekirdağ’da kök saldım.

 Bir gün, şans eseri tatil yaptığım ve doğduğumuz yere çok yakın olan Enez Kasabasında buluştuk ince sesli, kibar yürüyüşlü Mesut arkadaşımla. O artık, o yörenin ünlüsü olmuştu. İsmi Şafak olmuş. Saçları uzamış, suratı incelmiş kibar bir kadın görünümünde bir insan olmuştu benim bahtiyar arkadaşım. Ama ben ona ikimiz kalınca yine Mesut olarak seslindim; bahtiyar, mutlu, sevinçli Mesut…

 Mesut, yani değişen ismi ve kılık kıyafeti ile Zeki Müreni andıran Şafak, eğlence yerlerinde şarkı söylüyordu. Alkışlayanlar, şarkı istek yapanlar ve özellikle kadınlar bayılıyordu ona. Ele ele kendi çevremizden daha önce ona selam bile vermeyen, ne adam, ne kadın yerine koymayanlar; şimdi Şafak diyerek el çırpıyor, neredeyse şarkı söyleyen Şafak arkadaşımın içine düşecekler.

 Öyle ya bizim Mesut, kılık-kıyafet ve huy değiştirip Şafak olmuş; ünlü olmuştu. Alkışlar, fotoğraf çektirmeler, takdir etmeler… Sonra, yaz bitince her kez kendi evine, kendi ünsüz dünyasına çekilence; bütün ünlülere ver-veriştir; bütün okkalı sözleri bir güzel etmeli, geleneği her zaman geçerli bir taraftar toplar.

Gördün mü bizim sünepe Mesut ismini değiştirmiş Şafak olmuş. Nasıl da kırıtıyordu kadın gibi! Birde erkek olacak deyyus!

 Bir zamanlar Bodrum’da Zeki Müreni görmüş birisin anlatıyordu; Ben Zeki Müreni gördüm. Bodrumda tek başına yürüyordu. Ama bir göreceksiniz, sahnelerdeki gibi kibar, düzgün konuşan birisi değil; bir küfürler ediyor; inanmazsınız! Ünlüyü bulmuş da, aklınca ünlünün ünsüz zamanlarını hatırlatıyor… Filanca artisti gördüm; kara-kuru bir şeymiş, bizde onu gösterişli bir kadın biliyorduk, boyu bile kısacak…

 İşte böyle dostlarım, ünlüler kaçar, biz kovalarız; ünlü olmanın dayanılmaz cazibesi vardır. Ele birde ünlü bir arkadaşınız, dostunuz varsa; kimse sizin keyfinize dokunamaz; çünkü sizde ünlü kokuyorsunuzdur, tıpkı kendini ünlü sanan, her reklâma koşan; toplumuna karşı hiçbir borç-alacak hissi taşımayan bir gecede ünlü olanlar gibi…

 Güven Serin

6 yorum:

Adsız dedi ki...

İnsanoğlu halden anlamaz,dert dinlemez. Mesutun içinde kopan fırtınalaraı bilmez. Varsa yoksa kendileri eğlensin. Normal işlerde yaşama şansı tanımazlar. İşte gece alemi siz bizim palyaçolarımız, şaklabanlarımız olun derler. Aslında çok da delikanlıdır bu insanlar çünkü içlerindekini saklamaz oldukları gibi görünürler. Asıl delikanlı olmayan toplumdur. Geceleri barlarda gazinolarda onlarla eğlenir gezer tozar gün ışıyınca tü kaka ilan ederiz.Namuslu kesiliriz, erkek oluruz.Keşke önce insan olalım diyebilsek.Çok güzel bir yazıydı yine ellerin gözlerin dert görmesin.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Günaydın Ruhgezgini. Bu insan;bizler muhteşemliğide, rezilliğide bir arada ortaya çıkaran inanılmaz canlı daima sürprizleri, şaşkınlıkları yaşam sanatı olarak devam ettirecek gibi...

Ölçüyorum, biçiyorum, tartıyorum, her türlü gelişmeyi,iyiliği davet ediyorum ama yine tamamlanmıyor. :)) Demek ki tabiat ve yaratıcılar muhteşem genleri eğlenceli ve acılı yapmayı bir erdem saymışlar; ne diyeyim; değmen benim gamlı keyfime; değmen...

aysema dedi ki...

Gerçek ünlüler zamana meydan okuyanlardır. Mimar Sinan gibi...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Hoşgeldin Aysema; merhaba. Haklısın ve yine haklısın...

bilge dedi ki...

Eğer insanlık için çalışıyor ve güzel şeyler yapıyorsan işte budur dünyada bırakıp gittiğin ..çocuklarıma vasiyetim önce iyi bir insan olun..yazan ellerine bu güzel konuyu dile getiren yüreğine sağlık..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Bilge. Terazinin doğru tartan tarafında olmak ne güzel... İç rahatlığının verdiği zenginliği, hoşluğu hangi nesne, takdir,alkış verebilir insana...

Teşekkür ederim; insan denen canlının kavradığı ve sahip çıktığı huzurun,adaletin tarafında olmanın yaşayan bedeni adına...