13 Aralık 2011 Salı

SÖZÜM MECLİSTEN DIŞARI

Kamera; Güven  Bergama Arkeoloji Müzesi
ÇEPNİ GELİNİ
Hüsmen Amca ile Kör Kamil'in kavgasını dinlemek
yerine yüzyılların birikimi, emeği, özlemlerle yoğrulmuş
sevginin ürettiklerini sergilemek, anlatırken
öğrenmek istedim.
Çepni gelininin başına krepten altı renkten oluşmuş
alın çekisi, çeki üzerine üç adet çiçek
(süsleme alameti) çekinin alt kısmına 28 veya
32 adet, ortada ve yanlardaki büyük olan
mangırlar sarkar şeklinde yerleştirilir.
Kenarları boncuklu, üzeri pullu bezden
yapılmış sakandırak süs takısı gelinin
çene altından başına bağlanır.
Boy gömleği(göynek), üç etek,göğüslük,
cepken, şalvar, cepken üzerine libade,
bele tokalı kemer ile örme kuşak,
hayvan kemikleri, ağaç parçalarından
nazarık.Ayağa sarı çizme giyilir.

Kamera; Güven Arkeoloji Müzesi Bergama
Çepni Gelini
Aynalı kemer ince bele
Bu can kurban tatlı dile...


SÖZÜM MECLİSTEN DIŞARI



Sözüm Meclisten Dışarı, der söylemediğimizi bırakmayız. Öyle ya sözümüz, meclisten dışadır. Bol küfür, harika hakaretler, korkunç peşin hükümler ve sonra; “sözüm meclisten dışarı dostlar!” Tabiî ki bu lafı duyan dostlar şöyle bir rahatlıyor; öyle ya, onca söz onlara söylenmemiş; onlar ayrıcalıklı insanlar…

Hüsmen Amca ile Kör Kamil bir araya gelmişler bol bol kaynatıyorlar. Hüsmen amca sıkışınca “Sözüm meclisten dışarı arkadaş” deyince Kör Kamil inanılmaz bir gururlanma sonrada gülümseme içinde; “ ah, tamam o zaman” deyip muhabbetin altındaki ateşi üflüyor;

Gerçekten mi Hüsmen Amca; Bu ülke elden geldiğince hatta el birliği ile elden mi gidiyor?

Ne sandın Kör Kamil!

Ama her şey güllük-gülistanlık gibi gösteriliyor televizyonlarda, gazetelerde!

Sen onu benim takkeme anlat!

Yani!

Yani-mani yok Kör Kamil! İşsizlik, sanılandan çok öte!

O zaman; bu millet, niye açım, yoksulum diye sokaklara dökülmüyor?

Anneler, babalar, nineler, dedeler sağ olsun!

Nasıl?

Aileler, işsiz çoluk-çocuklarına yardım edebilmek için kendi gıdalarından kesip onlara yardım ediyorlar.

Bak arkadaşım, sadece 5 yıl içinde 16 bin insan intihar etti. Bu anlaşılabilir bir durum mu?

İnanamıyorum 16 bin insan mı? Bir kasaba nüfusu kadar!

Evet, bir kasaba nüfusu kadar! Beş yıl içinde trafikte ölenler ise 25 binin üzerinde…

Yani trafik ve intiharlarda beş yılda kaybettiğimiz insan sayısı 50 bine yaklaşıyor.

Evet, 50 bin… Yaralananlar, maddi asarlar korkunç sayı ve boyutlarda…

Bir ara bu duruma kendini kaptırıp kaybeden Kör Kamil, açtı ağzını yumdu gözünü;

“ Bu ülkeyi yönetenlerde hiç mi vicdan yok be! Ölüm; zamansız ölüm etrafta kol geziyor; ama hâla inanılmaz mutlu nutuklar atılıyor. Durumu örtbas etmek için bir sürü kavga yaratılıp gündemler zeki planlar yapılarak değiştiriliyor. Ben böyle yöneticilerin… Ben böyle halkın…”

Hop, hop… Kendine gel Kör Kamil!

Sözüm meclisten dışarı Hüsmen Amcam; sözüm meclisten dışarı.

 Kurtarıcı gibi sarıldığımız bu sözler durumu kurtarır ya ben buna şaşarım! Ne düşündüğümüzü, ne yaptığımızı, ne yapacağımızı şeytan bile bilemez! Birden en merhametli insanlar, birden en coşkulu, en acımasız insanlar oluveriyoruz. En duyarsız insanlar olmamıza ne demeli?

 Duyarsız mı? Elbet duyarsız! Duyarlı olsaydık bunca insan boşu boşuna ölürken sessiz sinema seyreder gibi seyredip göbeğimizi kaşır mıydık? Kaşımaz mıydık? Elbette kaşımazdık. Duyarlı insan, sıranın kendine, kendi çocuklarına, çevresine de yansıyacağını bilir. Duyarlı insan, adaletsizliğin, kanunsuzluğun en sonunda tüm ulusun başına patlayacağını da bilir.

 Ya yollara ne demeli; tüm ülkeyi saran ama yama yamalanmaktan kurtulamayan yollar. Evet, yollar bizi medeniyete bir adım daha yaklaştırır. Ama yolların üstündeki insanlar yollar gibi yamalı ruhlara, yamalı bedenlere sahipse; her an her yerden patlarlar… Beş yılda 16 bin intihar bunun gerçek anlatımıdır bize.

 Bankalara teslim olmuş, bankaların insaflı avukatlarına bırakılmış bu insanlar; bu soylu insancıklar çocukları ile birlikte kurban törenlerindeki kurbanlıklar gibi avukatları, haciz memurlarını beklemekteler…

 Olacak bir iş midir; geliştik, uygarlaştık, Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne kadar yapılan yatırımlardan daha büyük yatırımlar yaptık, derken, evlatlarımızı, halkımızı bankaların insaflı avukatlarının insafına terk ettik.

 Hâla bir ev ve evin eşyalarını koruma altına alacak kanunları çıkaramadık. Bugünün şartlarında bir ev, bir araba ve içindeki eşyalar lüks müdür? Soruyorum sana Kör Kamil, bunlar lüks müdür?

Kör Kamil’in kafası iyice karışmış. Zaten saman olan kafası, şimdi insan gibi düşünüyor, yok mu bunun çaresi be Hüsmen Amca, diye tekrarlayıp duruyordu.

Hüsmen Amca;

 Olmaz mı bunun çaresi var elbet! Halkın gerektiğinde tek vücut olmayı bilip, ülkesine, ulusuna sahip çıkmasıdır. Bölgeciliği, aşiret geleneklerini, tarikat yalanlarını-dolanlarını ve gökten gelecek kurtarıcılığı bir kenara; nazikçe bırakacak ve sonra ilk önce kendi çalışacak. Kendi dürüst olup, güçlenecek. Sivil örgütlenmeyi siyasetin dışında tutup, gerektiğinde bir şamar gibi yöneticilerin yüzüne çarpacak!

Hop hop; Hüsmen Amca fazla ileri gitmiyor musun?

Sözüm meclisten dışarı be dostum; sözüm meclisten dışarı…

 GÜVEN SERİN

Hiç yorum yok: