12 Kasım 2011 Cumartesi

ÖNCE SAĞLIK

Kamera; Güven    Alanya-Antalya
Güne merhaba; kuma, denize,çocuklara
yansımış coşkuya merhaba...

Kamera; Güven  Kemer-Antalya
Deniz ve kum güneş ile birlikte anlamlı
bir davetiye çıkarıyor insana. İnsan
yavrusu her şeyden habersiz; herşeyi
tamamlayan ve anlam yakıştıran insan,
ne hazindir ki her anlamlı şeyi de yok
ediyor...

ÖNCE SAĞLIK



 Önce sağlık ama nasıl? Almadan kim verir? Verse verse analarımız ve babalarımız verir; ama onlarda da verecek bir şey kalmadı! Vermenin de sonunun olmadığı hâla anlaşılmadıysa varsın bir yüzyıl daha geçsin; nasıl olsa: “bir şey olmaz” kültürünün inanmış savunucularıyız bizler.

 Önce sağlık ama nasıl? Yetmeyen doktor bir türlü bulunamayan yataklarla mı? İlaç bollaştı çok şükür! Ama aynı zamanda dışa bağımlı olmak da muhteşem rakamlara ulaştı. Üretme tüket felsefesi neredeyse en çok tercih edilen bir felsefe. Az sayıda üreten, mutlu olanların da çevreleri o kadar zavallı ki gel de mutluluktan utanıyorum deme!

 Önce sağlık ama nasıl? Daha öğretimi yeterli düzeye çıkarıp öğretmen açığını kapatmamışken üniversite fışkırıyor her yerden. Ya doktor! Ya yeterli hastane ve ameliyathane! Maalesef üç-dört ay sonraya gün alırsın güngörmüş hastane yöneticilerinden. Deneyin görün bakalım! O kadar da olsun canım, diyorsunuz; elbette olsun; boş olan özel hastaneler de dolsun değil mi? Elbette dolsun ama insanı ve insanın geleceğini oluşturan ekonomileri de alt-üst olmadan olsun.

 Günün ilk ışıkları ile birlikte bende Devlet Hastanesine gittim. Manzara her zamanki gibi; neredeyse kör karanlıkta gelen insanlar yine insan yığını oluşturmuşlar. Eskiten saman-ot yığınları vardı; şimdi insan yığınları. Neden? Çünkü çok hızlı şehirleştik, köylülük o kadar kötü algılandı ki Mustafa Kemal’in “köylü milletin efendisidir.” Sözü bile köylü vatandaşlarımızı bir türlü ikna edemedi. Kaçış, büyük oldu. Şehirler hızla kenar mahalle, gecekonduya benzer yapılarla doldu taştı.

 Hastaneye gelmiş insanlar sıra diye oluşturdukları kuyruklarda bile görgü şöleni gösterisi yapıyorlar; neredeyse birbirinin üzerine abanmışlar. Solukları ve tenleri iç içe geçmiş. Nazikçe bir göz süzüyorum; neredeyse tamamının fiziksel sorunu var. Yani ya çok kilolular, ya da çok zayıflar. Bir defa çoğunun spordan, sağlıklı beslenmeden, insan denen canlının hangi yaşta olursa olsun eğlenmeye ihtiyacı olduğundan haberi yokmuş gibi görünüyorlar.

 Fiş sırasında bekleyen insanları görünce Hitlerin toplama kamplarına giden insanlar geldi aklıma. Çaresiz insanlar. Büyük çoğunluğu zamansız ölümlerin kucağına çaresizce gittiler. Şimdi, hastana kuyruklarındaki insanlar bu binalara, her eklene eklene Mısır Piramitleri gibi içinde kaybolacağınız kadar dolambaçlı olan binalar; çare aramaya gelen hastalara çare sunmaya devam ediyor. Doktora giren hasta, bir-iki dakika içinde çıkıyor. Öyle ya çare dediğin böyle olur! Dinle, yaz ilacı ve yolla. İstenen bol ilaç değil mi; al o zaman iç ve böbreklerini mutlu et.

 Yığınla hasta şifa arıyor. Önce sağlık demek yerine, önce yol dedik. Önce araba dedik. Önce bakanların, valilerin zırhlı araçları dedik. Niye? Çünkü ülkede güvenlik sorunu var. Önemli sanılan devlet büyüklerinin canı; güzel canları tehlikede! Neden? Yeterince adalet dağıtılmadığı için. Yeterince mutlu ve huzurlu insanların ülkesi olmadığımız için…

 Yol da olsun, zırhlı arabalarda, her ailenin üç arabası da; ama önce sağlık! Sağlıklı ve eğitimli insanlar; devlet büyüklerini de, küçükleri de, yaşlıları da, doğayı da öldürmezler. Öldüremezler…

Eğitim kurumları; yani okullar üst üste oturma ve yeterli öğretmen açığını bir türlü kapayamadılar. Neden? Savaş bütçesi ile tüketim bütçesinden geriye çok şey kalmadığı için.

 Hastanelerde her kez özel oda peşinde! Özel odalar da bir tek kişinin kaldığı hastane kokan; ilaç kokan odalar. Ne kadar boyansalar da hastanelerde de, okullarda da bir şeyler eksik. Aynı eksik; camilerde de var. Nedir bu eksik! Burada çalışanlar da, burada yatanlarda, buraları kullananlar da yeterince görgülü, bilgili ve mutlu değiller.

Bir pişmanlık, bir bezginlik ve bir küskünlük var bu toplumu oluşturan soylu toplumunun büyük çoğunluğunda.

 Önce sağlık ama nasıl? Sorunları yüksek sesle tartışıp; ama tartışmaları uzatmadan derhal uygulamaya geçerek. Hâla hastabakıcı sorunu çözülmemiş durumda. Ağır hastası olan insanların büyük çoğunluğu telef oluyor. Niye? Çünkü hastasının yanında bir hastabakıcı mesleği, görgüsü oluşturmadık daha. Kim kalacak? Hastanın yakını. Nerede kalacak? Hastanın ayakucunda veya diğer yataklarda boş bir yer bulursa. Hastaya bakmaya gelin insan da hasta oluyor; hem de hastalık hastası…

 Önce sağlık ama nasıl? İlkönce kendi sağlığımız için yürüyerek, hayata saygı duyarak ve bizim hayatımızın hangi yaşta olursa olsun önemli olduğunun bilincine vararak…

 Güven Serin

2 yorum:

nihansu dedi ki...

Önce sağlık... Ne tuhaf bugün belki bu 2 sözcüğü onlarca kez söyledim, aldığım üst üste olumsuz haberler karşısında... "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" Ne kadar doğru değil mi? Ama gelin görün ki, sizin de çok güzel ifade ettiğiniz gibi nasıl? Hangi sistemle? Bir ülkede bana göre iki şey çok çok önemli; eğitim sistemi ve sağlık sistemi.. Her ikisi de bir ülkenin ve o ülkede yaşayan insanların refahı için olmazsa olmazlar.
Evet yine, önce sağlık,
Sağlığınıza!!!!

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Nihan. "olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" gerçekten de öyle... Muhteşem bir zenginlik; korkunç bir buluş:)) insanlık...

önce ama önce SAĞLIK :))

Alkışlıyorum