9 Kasım 2011 Çarşamba

NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR

Kamera; Güven   Eskişehir-Odunpazarı
Nerede o kadim zamanlar, derken güzel bir rüya
masal ve anıyı özleriz; çünkü insanız biz...

NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR!



 Bir iç çekiştir bu sesleniş. Bir hatırlayışın, eski heyecanın kayboluşun garip türküsüdür aynı zamanda. Eskilerde aradığımız ve “nerede o eski bayramlar” nakaratını sıkça tekrarladığımız duygunun esas anlatmak istediği nedir acaba? Özlediğimiz Bayram eğlenceleri mi? Çocukluğumuz mu? Büyüdüğümüz için kaybettiğimiz arkadaşlarımız, anne, babamız ve yakınlarımız mı? Yoksa hepsi mi? Sanırım hepsi; özlediğimiz ve bizi biz yapan insan olmak yolunda ilerleten geçmişimiz; geçmişi yarına bağlayacak olan bugünümüz; acının, özlemin, burukluğun en taze yaşandığı an!

 Alışkanlıkları olan ve bazı yaşanmışlıkları unutmadığı için hatırlayan tek canlı olan insan bu tür iç çekişlere hep yapacaktır. “Nerede O Eski Bayramlar! ! Özlemle dolu olan insan kalbi, zaman zaman taşıp ovalara, ekili alanlara zarar bile verecektir.

 Yakın bir zaman önce genç bir adamı tanıdım. Hastaneye yeni yatmıştı. İki hafta tedavi görmesi gerekiyordu. Yattığı ilk gün, pişmanlık ile zorunluluk korkusu yaşadı. Buraya hiç gelmemeliydi. Ortam ona göre değildi. Demir kapı ve duyguları kaybolmuş yüzler onu korkutmuştu. Bu yer evi gibi, kendi odası gibi bağımsızlık da kokmuyordu. Her şey paylaşıma, tanıklığa doğru gelişiyordu.

 Bu genç adam tedavisi bittiğinde onunla tekrar konuştuğum zaman, iki hafta önce geldiği beğenmediği demir kapılı bu tedavi hastanesinden ayrılış burukluğu yaşıyordu. Buraya, burada bulunan doktora, hasta bakıcıya, hemşireye, hastalara alışmış; bazıları ile arkadaş bile olmuştu.

 Dostlarım, insan denen canlının mucizeleri hiç bitmez. Hiç olmadık yerlerde duygular yeşertirken, en yeşil yerleri de yeni yakılmış gibi zindana çevirebilir!

 Bütün mesele cesaretle yürümek… İlk adım ve sonrakiler hayatın mucizevî sürprizlerini de beraberinde getirecektir. Dayanma ve sabretme, yaşanmıyorsa: hiçbir şey, esere, değerli anıya dönüşüp, gelecek kuşaklara ait olamıyor…

 Bayram nedeni ile gittiğim Kaşıkçı Köyü en tenha bayram gününü yaşıyordu. Gün güneşli olmasına güneşliydi, kırlardan gelen muhteşem toprak kokuları baş döndürecek kadar neşeliydi ama tenhaydı eski büyük köy.

 Bu tenhalığı içinde yaşatıp dışa vuran Şaban Dayı, dayanamayıp seslendi; “ Artık köyün eski tadı yok Güven. Nerede o eski bayramlar! “ Şaban dayının yüzüne baktığımda, buruk yüz, onun gerçeğini, onun burukluğunu olduğu gibi anlatıyordu. Şaban Dayı, 30–40 yıl öncesinin, hatta daha eski bayramları arıyordu. Bir ayakkabı, bir çikolata için sevinilen, sevindirilen bayramları.

 Aslında özlenen çocukluk, çocukluk ile birlikte annemiz, babamız, komşularımız ve arkadaşlarımızdır da aynı zamanda. Özellikle fazla gezmeyi sevmeyen sabit yerlerde yaşayan insanlar için zaman; hızla hırpalayıcı olmaya başlar. Erozyon tarlalarımızı törpülerken, hastalıklar, yaşlılık sevdiklerimizi törpülen hatta bu dünyadan başka dünyalara davet eder. Bu sebepten çevremiz, tanıdıklarımız ve alışık olduğumuz yüzler hızla azalmaya başlar. Bu azalma içinde insan kendini güvensiz hisseder. Yalnızlık korkusu sarınca sıra bana ne zaman gelecek, düşüncesi içinde karabasanlar görmeye başlar! …

 Her derdin bir şifası vardır muhakkak! Bazıları bulunmuş, bilinen şifalar, bazıları da birkaç nesil sonra bulunacak şifalar. Ama yalnızlığın, nerede o eski bayramlar, burukluğunun en güzel ilacı da değişime adanmış, değişime engel olamayacak insanın elindedir!

 Nedir? Tabiatı gözlemleyip, tabiatın uyum yeteneğine sahip olmadır. Ölüm ile yaşam çizgisi arasında düşünüp sıra beklemek yerine hayatın eğlencesinin son ana kadar devam ettiğinin, öğrenmenin, gezmenin, gözlemlemenin farkına varmaktır bu işin ilacı! Gezen, gören insanın her yerde dostları vardır. Tanıdıklarımız azalmak yerine çoğaldığı için hayat ile ilgili seçeneklerimiz de artar. Ve biz, bu yüzden ağlanmak, iç çekmek ve burukluk yaşamak yerine, bayramlar kadar değerli başka şeyler fark ederiz.

 En azından kendi bayramlarımızı daha renkli hale getiririz! Bizim kulübemize gelecek birkaç kişiye endeksli bir mutluluk yerine, rastladığımız diğer insanlara, gideceğimiz diğer kulübelere adımlar atıp, başka eşiklerin ötesindeki dünyalara merhaba diyebiliriz!

Sabit bir yerde yaşlılık ile ölümü beklemek durgun bir göl gibidir. İçindeki oksijen hızla azalır. Ve gölün oluşturduğu canlı hayat yok olup, bataklığa dönüşür. Pis kokan, sadece gaz üreten bir bataklık…

O göl, ne kadar eski, ne kadar yaşlı olursa olsun, taze dereler, farklı kanallar ile taze suya kavuşturulursa, yaşam aynı yerden başlar ve inanılmaz bir çeşitlilik kazanır. İnsan denen canlı da böyledir işte. Sürekli beslenmeye, taze sulara ve oksijene ihtiyaç duyar. Sular, oksijen de dünyada en bol olan maddelerdir.

 Sadece ilk adımı atıp, yorgunluğu, yer değiştirmeyi ve sonra size süzülen gerçek mutluluğu, huzuru görün! Bir orman yolculuğu oldukça yorucu ve inanılmaz engellerle doludur. Vadiler, farklı bitki örtüsü ve görüş alanı insanla yaramaz bir çocuk gibi oyun oynarlar. Ama ormanın gece uykusunda siz uyamaz, kendinizi zorlarsanız, şafak vakti orman uyurken büyük açıklığı olan tepelere varırsınız.

 En güzel bağlar tepelerin yamaçlarındaki kütüklerdeki salkımlarda gizlidir. Rüzgârı, güneşi, oksijeni ve toprağı büyük bir aşkla kavrayıp insan denen canlıyı sarhoş edecek üzüm buğusu ve üzümler oradadırlar…

 Ormanın karışıklığına, zorluklarına katlanıp kendini salmayan, ormanın uykusunu gören, dinleyen insan; hayatın açıklığını ve insan denen canlıya en güzel armağanlardan birisi olan kokuları; üzüm buğusunu görmeye, algılamaya hak kazanır.

 Nerede O Eski Bayramlar burukluğu yaşamıyorum. Bana armağan olan rüzgârın, ormanın, tepelerin, çocukların, şiirlerin, edebiyatın, masalların, destanların yeni yerlerin, yeni dostlukların önemi ve çeşitlilikleri o kadar fazla ki; ne yaşlılığı, ne ölümü düşünecek zamanım var benim…

Güven Serin

2 yorum:

Begonvilli Ev dedi ki...

Nerede o eski bayramlar Güven?


Kıyıda köşede kalmış güzellikleri görsel ve duygusal boyutları ile anımsatıp paylaştığın için teşekkürler. İyi bayramlar...

GÜVEN SERİN dedi ki...

İyi Bayramlar İsmet.Duyguları korkmadan tutan,yaşatan ve başka duygulara yer veren tüm canlılara da selam olsun.))