26 Kasım 2011 Cumartesi

ÇELİŞKİLİ PİŞMANLIKLAR

Kamera; Güven   Tekirdağ Limanı
Gün sona eriyor,başka geceleri aydınlatmak
adına. Döngü devam ediyor; yaşam ve
ölümlerin yepyeni hikayelerini yazmak
hatırına.

Kamera; Güven 
Şehr-i Sanart Galerisi-TEKİRA
Bütçelerimizi neler için yapmadık ki;
baş döndürücü kokular, pırıldayan
arabalar, göz alıcı evler...
Beş yılda bir resim almış olsak,
evlerimizin içindeki nesnelerin
en güzelleri birikirdi biz yaşlanmanın
keyfini sürerken; bize dostluk
etmenin şükran duygularını
sunardı; sanatçının eli değmiş
sanat eserleri.


ÇELİŞKİLİ PİŞMANLIKLAR



 Bu diyarda hiç bitmeyecek gibi yapılan seslenişler; keşki gelmeseydik, gitmeseydik; kandırdılar bizi… Ardı arkası kesilmeyen ve hiçbir yok oluşta, yok edişte kendi imzamızın olmadığı yaşam kararları…

 Doğal Gaz Faturamı yatırmak için bankalar arası epey dolaştım. Kalabalıklar insan nefesleri ve klimaların destekleriyle onurlandırmışlar. Bankaların kart uygulaması yüzünden; akıllarınca kendi müşterilerine verdikleri kartlara öncelik vermek istemelerinden dolayı soylu bir perişanlık yaşadım.

 Bunu bile bile lades derler; Akbank’ın müşteri kayırma politikasını bilmeme rağmen sinemalar sokağındaki şubesine girdim. Önümde bir kişi vardı nasıl olsa! Tanrım, o bir kişiler hiç bitmedi. Gelen her müşteri, kart ile numara aldığı için ve bu bankanın adalet ve hak denen anlayışı olmadığı için yarım saat beklememe rağmen sıra bana gelmedi. Gelmeyecekti de; gelen kart ile geliyordu. Ayrıcalık gösterilecek bir kartım yoktu ve ben arkama bile bakmadan adaletin olmadığı bu bankadan çıktım gittim.

 Bir başka bankadayım. Orası da oldukça kalabalık ve insanlar birbirine deyecek kadar yakın. Oturma yerleri çoktan dolmuş. Ve ben ayaktayım. Önüm, arkam, yanım insan dolu. Hizmet almak isteyen, faturasını ödemeye gelen insanlar…

 Bu banka da çağın gereği, uygarlaşma hatırına kartlı müşterilerine öncelik veriyor ama kısıtlı bir öncelik. İki kart müşterisi alırsa, bir de dışarıdan kartsız fiş almış müşteriye hizmet veriyor. İnsan diğer çelişkili hizmetleri görünce burada bir oh be çekiyor; oh be, adalet, hak daha ölmemiş…

 Bankaların kalabalık oluşunu fırsata çeviren ve bu işten karlı çıkan insanlar her zaman vardır. Yanımdaki iki beyefendi de bu işi güzel bir sohbete çevirmişler. İkisi de dertli mi dertli! İkisi de Almanya’dan gelmişler. Emekli olmuşlar ve bu emeklilik yıllarını Türkiye’de geçirmeye karar vermişler.

 Almanya’ya giderken çoğu işçimiz bilinmeyene; gurbetin disiplinli, düzenli ve Müslüman olmayan diyarına gidişlerinin heyecanlı korkularını yaşamışlardı. Sonra, büyük dönüşüm başladı; Mercedes arabalara binenler izinlerini geçirmek için ülkelerine koştular. Yakınlarına renkli kutular içinde gösterişli hediyeler tüm Almancı yakınlarını mutlu etmeye yetiyordu. İkinci el ayakkabılar, gömlekler de kapış kapış satılıyordu.

 Almanya’ya giden insanlarımızın büyük çoğunluğu kırsal kesimin mahcup delikanlılarıydı. Gelenekleri, görenekleri, öncelikleri ve büyük gururları vardı. Alman disiplini ve düzeni hepsini törpüleyip tornalardan geçirdi. Yeteneklerine göre hak eden en iyisini kazanıp en özgürce, en göz alıcı anıları üst üste koyarak yaşadı ve yaşlandı.

Kırk yıl durup da bir arpa boyu yol alamayanlar olsa da, büyük çoğunluk yeni yepyeni filizler verdi.

 Şimdi bankada çok yakınımda duran iki beyefendi de yaşamlarının yarısını Almanya’da geçirdikleri halde ülkelerine dönmüşlerdi. Ama görünüşe göre ikisi de pişmandı. Çelişkili bir pişmanlık yaşıyorlardı.

 Neredeyse gözlerini örtecek kadar aşağı indirdiği şapkası ve bir haftalık sakalı ile konuşan beyefendi; “ buraya geldik ama pişman olduk. Ne altyapı var, ne de düzen. Bir yerde işimiz olunca kılı kırk yarıyorlar; adamını bulmayınca hiçbir iş yaptıramazsın. Rüşvet kol geziyor.”

 Gözlerini örtecek kadar şapkasını indirmiş beyefendi ne derse diğeri mutlu bir şekilde onaylıyordu. Burada, bu şehirde Almanya’da gördükleri düzeni, disiplini ve hizmeti bulamışlar. Ey gidi günler ey; Almanya’da olacak da bu işler böyle gidecek ah, anında cezayı yersin! İnşaat düzeninden tutun da, trafik düzenine kadar her şey insanı insanca yaşatmak için oluşturulmuş.

 İki,emekli Alman işçisi neredeyse hiç susmamak üzere ve konuştuklarını tüm bankaya dinleterek ağıt yaktılar. Şapkalı olan söz ve bakışında tam bir hayal kırıklığı yaşarken, onu dinleyen kır saçlı olan beyefendi ise, sanki komik bir olayı dinleyip mutlu olup gülecekmiş gibi yapıp başı ile sürekli onaylıyordu. Buradaki olayları, yaşamının aksayan taraflarını, memurlardan gördükleri yanlışlıkları; ardı ardına ama bir komedi filmi izlercesine sürekli keyifli bir sırıtma içinde yaptı durdu.

 İnsan denen canlı; Eşrefi Mahlûkattır! Bu şerefli canlı, sadece gün görmesi, düzen ve disiplin görmesi aynı zamanda para kazanması ile mutluluğa erişemiyor; aynı zamanda uzağı gören, olayları sıralayıp; yokluğu ve varlığı bilen birisi de olması gerekiyor. Yoksa edindiği ve uğrunda tüm yaşamını harcadığı zenginlikleri; çelişkili pişmanlıklarla geçiriyor.

 Yaşamın en son anları; salatanın yağlı ve sirkeli suyu gibidir; tok olsan bile aç bir canlı gibi ekmeğini büyük bir iştah ile bandırmak istersiniz. Öyleyse insan denen eşrefi mahlûkat, sadece para kazanmak, başkalarını alkışlamak yerine yaşamında önem oluşturacak kararların arkasında onurlu bir şekilde durup yaşamın son anını ekmeğini bandırarak büyük bir iştah ile tüketmeli…

 Güven Serin

4 yorum:

nihansu dedi ki...

Sanırım böylesi üretken olabilmenizin sırrı sürekli gözlem yapmak ve insanları dinlemek, izlemek.. Tam bir memleketimden insan manzaraları idi okuduğum...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Nihan, memleket manzarları :)) evet, acılı gülümsemeler ile tonlarca manzara; bizleri bekliyor:)) Bu soylu Eşref-i Mahlukatların görcekekleri çok şeylar var daha; çünkü, varlık sebeplerimizi dayandırdığımız güçler, hep; bizden, akıldan, sanattan, felsefeden öte kurtarıcılar olmuş...

Adsız dedi ki...

Biz alışkınız ya bu bozuk düzene şaşırmalarına şaşıyoruz.Bir iş erken biterse ve yolunda giderse huzursuz oluyoruz.Kesin eksik bir şey kalmıştır diye.Ta alamanyalardan memleketim diye gelmişler amma velakin ne ordaki düzeni burada bulmak mümkün ne burada sevilenleri oraya taşımak. Yine sade bir dille ama iç acıtan bir memleket meselesine el atmışsın.Kalemine bereket.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Ruhgezgini;hoşgeldin:)) Evet, evet; dönen dünya gibi dönen başlarımız ve döngünün içinde alışmaya çalıştığımız değişimler...