10 Ekim 2011 Pazartesi

BİLİNENDEN BİLİNMEYENE GİTMEK

Kamera; Güven  Bezciyan İlköğretim Okulu-Kumkapı
Taşın insan eli ile görsel bir şölene dönüştüğü,
insanın'çocukların' insan beyni ile güzelliğe eriştiği
bir yer. Şimdi 160 öğrenci eğitim görüyor taş
ve mermerin aşk yaşadığı bu yerde.

Kamera; Güven  Meryem Ana Kilisesi
Aslında şu an kullanılan ana kapı görevi yapan
bu kapıdır. Kiliselerin bulunduğu yere buradan
giriliyor. İstenirse her binanın kendi kullanım
kapısıda var.

Kamera; Güven  Ermeni Patrikliği
Patriklik yönetim merkezi 1641 yılında
Samatya'dan Kumkapı'da bulunan
Meryam Ana Kilisesinin karşısına
taşınmıştır. Bu sebeple tam karşısında
bulunan Meryem Ana Kilisesi de
Patriklik Kilisesi ünvanını kazanmıştır.

Kamera : Güven İç Mekan
Bu avluda üç kilise iki küçü bina bulunuyor.
Bir arada uyumlu bir görüntü oluşturmuşlar.


Kamera: Güven Meryem Ana Kilisesi-Kumkapı
Hâla ibadet yeri olarak kullanılan tek yapı.
Pazarları yapılan ayin, gönlünde sevgi olan her kişiye
açık...


Kamera; Güven Meryem Ana Kilisesi
Hıristiyanlarca yarı kutsal olan yer ile tam kutsal olan
yerlerin görüntüsü. Koronun bulunduğu yer; yarı
kutsal. Koronun hemen önü papazın bulunduğu tam
kutsal yer; vaftiz burada yapılıyor.


Kamera; Güven  Vortvost Vorodman Kilisesi
Açık Kapı Festivali görülecek yerlerden birisi de bu
binadır. Neredeyse tam bir virane olmuş, artık
kullanılamayacak hale gelmiş bina; ustalık ve
büyük emeklerle yaklaşık 9 ay içerisinde
ayağa kaldırılmış. Birçok bölümü yenilense de
inanç için gelmiş, inanmının şefkatini aramış ve
burada Tanrıyı bulmuş insanların ruh izlerini
görebilirsiniz...


Kamera; Güven Vorodman Kilisesi
"Gök gürültüsünün Çocukları"

Rehberimiz bu festivali organize eden mimarlardan
birisi. Sabırlıydı, öğretileri anlatmaya inanmıştı. Ve
insanca gülümsüyordu; yalnız insanca...


Kamera; Güven Vorodman Kilisesi
Yenilenmiş şimdi Kültür Merkezi olarak
kullanılacak. Bazen eski günleri anmak adına
ayinler düzenlenecek.

Kamera; Güven
Gök Gürültüsünün Çocukları Kilisesi
Bir etkinlik, bir öğrenim bilinenden bilinmeyene ve
oradan da bilgiye, saygıya ve sevgiye daha dönüştü.
Taşa, mermere usta eller ile hayat vermiş
tüm Ermeni ustaların önünde minnet ile eğiliyorum.


BİLİNENDEN BİLİNMEYENE GİTMEK



 Bilinenlerde oyalanan insanoğlu bilinmeyene gitmenin zorluğunu hissettikçe aynı yerde saymaya başlar. Bilinenlerden bilinmeyene yol almak; zorlukları da, sürprizleri de büyük bir heyecan içinde göğüslemek demektir…

Bilinenden bilinmeyene büyük bir merakla yol almış en önemli insanlardan birisi de Evliya Çelebidir. Orhan Burian Evliya Çelebi için şöyle diyor;

“ Osmanlı-Türk uygarlığını yaratan ulusu, işi gücü, eğlencesi, bilgisi, insanı, huyu, gidişi, kısaca bütün yükseklikleri ve küçüklükleriyle temsil edebilecek önemli bir yazar çıkarmak, altı yüz yılda nesrimize ancak bir kere nasip olmuştur: O da Evliya Çelebi’nin eseridir. Dilimizin de düşünce dünyamızın da tek büyük klasiği odur…”

 UNESCO, dil, halk bilimi ve sanat tarihi, topografya, dinler tarihi ve yerel tarihi araştırmalarının Evliya Çelebi ve Seyahatnamesini 2011 yılında anılmaya uygun gördü. Evliya Çelebi’nin doğumunun 400. yılında.

 Şimdiye kadar anılmaya değer görülen Atatürk, Farabi, İbni Sina, Tevfik Fikret, Mevlana, Hasan Âli Yücel’in yanlarına katıldı.

 UNESCO Evliya Çelebi’nin 400. yılını unutmayıp aslında unutulmayacak Çelebi’yi tekrar anlama fırsatını bir kez daha hatırlatmış oluyor. İnsanı ve insanlığı zalim kavgalardan, kin ve nefretlerden uzaklaştıracak en önemli yararlardan birisi de gezerek, görerek anlamaktır.

 2011 yılı bitmek tükenmek bilmeyen etkinliklere bir yenisini daha ekledi. Açık Kapı Festivali! Arkitera Mimarlık Merkezi tarafından düzenlenmiş olan Festival İstanbul’da bulunan onlarca mekânın açılması ve 1–9 Ekim tarihleri arasında ziyaretçiler ile buluşması anlamına geliyor.

 Nasıl ki öğrenmeye aç beyinlerimiz sürekli öğrenerek beslenip hayat buluyorsa bende öğrenmeye, tanımaya aç olduğum bazı binaları bu festival sayesinde tanıma fırsatı buldum. Açlığım öylesine fazla olmasına rağmen istediğim yerlerden yalnızca birisini görebildim. Olayları olumsuzluk neşesizliği ile değerlendirmek yerine bana sunulan bir tek yer olan Vortvost Vorodman Kilisesini görmek için yollara koyuldum. Tıpkı neredeyse tüm hayatı boyunca gezen ve insanlığa büyük bir eser bırakan Evliya Çelebi gibi.

 Vortvost Vorodman bir Ermeni Kilisesi. Geçmiş yüzyılda şehrimizde ve ülkemizde yaşamış ve şimdi az da olsa yaşayan Ermeni vatandaşlarımızın ibadet yeri. Bu çalışmaya ismini veren yazı başlığım bu gezinin ana felsefesi oldu. Bilinenden bilinmeyene gitmek; festivale başvurup da gidemediğim diğer mekânların hüznünü bir kenara bırakıp yeni yepyeni öğrenimler adına Kumkapı’ya gittim. Etkinliği organize eden Arkitera Mimarlık bize bu etkinliği anlatacak ve bu yapıyı en iyi bir şekilde tanıyan bir rehber; aynı zamanda bir mimar olan değerli bir insanı yollamış.

 Kumkapı buluşma yerimize tam 1 saat önceden geldim. Kilise görevlisinin izni ile içeri girdim. Taş ve mermerin sanat ile buluştuğu yerde beslenme başlamış oldu. Burası bir kilise değil üç kiliseden iki küçük bina ve bir okuldan oluşmuş önemli bir ibadet ve eğitim merkezi. Bir tek kilise görmeye gitmiş olmanın heyecanı tam bir sürpriz ile kim bilir kaç katına çıktı? Bu yüzden öğrenme, görme adına alınacak hiçbir yol kayıp değildir. Sadece günün ilk ışıkları ile yola koyulup biraz emek ve sabır ile bedeninizi hareket ettirmek yeterli.

 Bu kilise toplulukları içinde en son onarılan daha doğrusu Cumhuriyet döneminde ilk kez devletin de katkıları ile yenilenen yapı Vortvost Vorodman Ermeni Kilisesi olmuş. Bu bilgi adına sevindim. İçimizde bulunan farklı kültürler ile aynı ülkenin kaderini, olumlu olumsuz her şeyini paylaşırken onların inançlarına saygı duyup yeterince acı çekmiş insanların biraz olsun teselli bulması beni mutlu etti.

Vortvost Vorodman Kilisesi bugün kültür amaçlı kullanılacak. Çünkü aynı bahçede hâla kilise olarak kullanılan çok önemli bir kilise daha var; Meryem Ana Kilisesi. Bu taş yapının, mermer ve ahşap ile buluştuğu yerden de Allaha ve sevgiye sesleniliyor. Tıpkı, Camilerimizden, Sinagoglardan da olduğu gibi! Dinler, daha güzele, daha iyiye, daha barışa yaklaşmak amaçlı da olsa istenilen yaklaşım tam manası ile yapılamamıştır.

 Ama insanlığı yanıltan savaşları, yok edişleri biraz akıl, biraz sanat, felsefe ile destekler ve adaletin hukukunu da doğru uygularsak işte o zaman yüzyıllardır süzülerek bu ülkenin içinde filizlenen her türlü kültürlerin muhteşem eserlerini, seslerini duyar ve görürüz. Ne kin, ne de öfkeler duyarak.

 Osmanlı Evliya Çelebi’nin farkında bile değildi. Evliya Çelebi 17.yüzyılda imparatorluğun olgun döneminde yaşadı. Seyahat tutkusu, öğrenme ve yazma merakı sayesinde gezdiği bütün yerlerin, alışkanlıklarını, dillerini, kitabelerini, anıtlarını belgeledi. Mısır’da öldükten sonra eseri İstanbul’a getirildi. Birkaç kopyası çıkarıldı. Bütün yazmaları İstanbul’da birkaç kütüphane’nin raflarına, sessiz loşluğuna öylesine; sessizce ve kimsesizce gömüldü. Bu nedenle, yazdıkları ve söyledikleri uzun bir zaman; iki yüzyıl kadar kimsenin dikkatini çekmedi.

Evliya’yı keşfedin Hammer oldu. Asıl önemi ise bilim insanı Tchilhatcheff tarafından anlaşılır.

 Aslında her insan kendi dönemi ve kendi imkânları ile bir Evliya Çelebi olabilir. İlkönce kendi kendini tanımaya başlayarak ve tabiatın altın kuralı olan hareketi; öğrenmeye, bilmeye, tanımaya doğru ilerleten adımları korkusuzca atarak…

 Böyle bir günün sonunda biraz hareketin yardımı ile sadece bir tek kilise görmek amaçlı gittiğim Kumkapı’da üç kilise, bir patrikhane ve bir okul gördüm. Bizle aynı ülkenin kaderini paylaşan Ermeni vatandaşlarımızın üretkenliklerini, bir gün sonraki kutlama günü için yapmış oldukları hazırlıkları gördüm; tıpkı bizlerin insanca heyecanları gibi, anlaşılan, fark edilen her topluluk gibi; yaşamın her an bize yüklediği var olmamızı anlamlı kılan heyecanları…

GÜVEN SERİN






10 yorum:

Silva Demirci dedi ki...

Çok güzel bir gezi ve de çok değerli bir yazı olmuş... Tebrikler ve de teşekkürler..:)

GÜVEN SERİN dedi ki...

Günaydın Silva. Gerçekten de güzel ve besleyici bir gezi oldu:)) Teşekkür ediyorum tebriğinin içtenliğine.

Momentos dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
GÜVEN SERİN dedi ki...

Bu gezi sonunda şöyle düşündüm; İstanbul ne kadar da zenginmiş tarihin içinden sakladıklarıyla. Tüketerek, yakarak,yıkarak bitirmedik; demek ki bu güzellikleri kollayan, koruyan az da olsa iyi canlılar var hâla!

Yakınından geçtiğim Samatya, Kumkapı tekrar tekrar gezilesi yerlerden birisi. Ve şimdi az da olsa geri kazanma başladı; kaybettiğimiz,yok ettiğimiz kültürleri. Taşa, mermere, ağaca hayat veren ve elleri ile zihinlerinin birleşiminden binbir beceri sunan güzel insanların varoluşuna, tükenmeyişine şükür ettim.

Haklsın Sezer; "Gök Gürültüsünün Çocukları" Bu kilise sesleri çok gür olan iki kardeşe adanmış; insan ne garip, isimler yaşamın ötesini, biraz da insanüstü bir anlam ifade ediyorsa daha bir heyecan duyuyoruz gibi:))

Momentos dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
GÜVEN SERİN dedi ki...

Katılıyorum Sezer; insan kendi ruhunun kazılarını yaparken, şehirlerimizin,mekanların da kazıları hiç bitmemeli; Ele İstanbul, Ege, Akdeniz(üstüste yatan uygarlıklar)Bir tarafta yaman ayrılıklar, kavgalar bir tarafta insanın insana uzanan mekanları, sevdaları...

Ses,mekanların içinde çok daha özel hale geliyor; ses kendi özelliğini görüp coşmuşsa:)) Sanırım birçok antik tiyatroda da bu böyle; Aspentos gibi...


Bu yapılarda göz, gönül, kulak tam manası ile mutluluk türküsü söylüyor:))

Bazıları da dokunmak istiyor, gözün,gönlün kulağın sevdiği mekanların parçalarına.

nihansu dedi ki...

Bazen en yakın çevremizdeki tarihsel dokuları bile farkedemiyoruz, ne acı... Oysaki ne kadar çok gidilesi ve görülesi yer var. Bilinmeyene doğru gitmek isterdim, uzun seyahatler yapmak, yeni insanlar tanımak, farklı kültürleri incelemek isterdim. Yapılamadığı zaman da işte böylesi güzel dile getiren bir dostun sayfalarından okumak gerek :)

GÜVEN SERİN dedi ki...

Acı duyabileceğimiz o kadar çok şey birikti ki Nihan! Bilinmeyen yerler; sanki masal ve kaf dağlarını hatırlatıyor değil mi:)) Koyvermeli kendini insan; zorla giydirilen elbisileri çıkarıp koyvermeli; yüzyıllardır üzerimize binen, bindirilmiş yükleri nazikçe bir kenara bırakarak...

Ninah; iltifatın sayesinde mutlu mutlu gülümseyen bir insan var burada:))

Unknown dedi ki...

Merhaba Guven, I see that you are very active in his research. I do not manage to translate all your texts as they write it quickly. But, always choose a very good themes. Hello, and until the next reading. Bok ;)

GÜVEN SERİN dedi ki...

I welcome Ruzmarin. Which made me happy was a trip. Get to know the cultures of their own country on behalf of the ... Thank you.