6 Eylül 2011 Salı

ÇİÇEKÇİ KADIN

Kamera; Güven  Moda -İstanbul
Selçuk Bey'in evi.
Bir sanatçının evi nasıl olur; diye düşündüğünüzde
fotoğraftaki gibi olur,derim. İçim, sanat kokan
resim, kitap, heykel,fikir, felsefe ile dobdolu
bir mekan derim...

Kamera; Güven  Haydarpaşa Tren Garı
Gece ağır ağır iniyor günün üzerine.
Mavilik; ışığın mavisi; insanın, sevginin mavisi
geçenin içinde, diğer gündüzlerin hayallerine
dalıyor.

ÇİÇEKÇİ KADIN



 Hafif bir rüzgâr esti ve çiçekçi kadının çiçeklerinden üç-dört tanesi yere devrildi. Aslında esinti küçük yeldi. Zaten küçük bir yelin-esintinin hükmü de küçük saksıda bulunan çiçeklere geçer. Devrilenler, en küçük saksılarda olan çiçeklerdi.

 Çiçekçi kadını bir-kaç yıldan beri tanıyorum. Dükkânına çiçek almak için uğradığım zamanlar; çiçeklerin etkisinden mi, kendi mizacı mı bilinmez; huzur ve neşeye merdiven dayamakla meşgul bulurum onu.

 Çiçeklerinin devrildiğini hafif bir yel esintisi oldu, dediğimde önce teşekkür etti. Sonra, güle-oynaya; yaramaz çocukları eve toplayan bir anne şefkatinde devrilen çiçek saksılarını kaldırdı.

 Çiçekçi kadın, çiçekleri kaldırdıktan sonra, çiçekler hakkında bir söz söyledi; “ Aslında çiçekler ne kadar hırpalanırsa o kadar iyi büyürler.” Çiçekçi kadının söylediğin yakın bir zaman önce bilim dergisinde okumuştum. Bun benzer bir araştırmanın sonucuydu. Dergide şöyle diyordu; “ belli bitkiler incelendiğinde, o bitkilerin hayvanlar tarafından koparılıp, yendikten sonraki kalan kısımlarının çok hızlı büyüdüğü, çoğaldığı bilimsel olarak ispatlandı.” Bazı bitiklerin, çiçeklerin; koparılma, kırılma, yenme karşısında hızla çoğaldığı; belki de doğanın sonsuzda yüzen evrende, inanılmaz bir hayatta kalma mücadelesinin sanatsal gösterisidir.

 Çay ve sigara molam bitti. Çiçekçi kadının küçük bir esinti sayesinde hırpalanan çiçeklerinin yanından ayrılıp, günün içine, normal yaşantıma döndüm. Her gün tekrarlanan, hayatı öldürüp, dirilttiğimiz yaşantıya… Fakat kayıt düğmesi, tabiatın durdurulamaz işlemleri gibi kendi işlemini çoktan yapmıştı.

 Akşam olunca göç zamanı başlar. Tüm kuşlar evlerine döner. Bende öyle yapmak için yola çıktım. Şehri Tekirdağ’ın kaldırımsız caddelerinde yürüdüm. Hemen her yerden çıkan, iblisten daha acımasız olan araçlara ezilmemek için, birçok zikzak çizdim. Bunun adı yürüyüş olmamalı! Bunun adı; akrobasi gösterisi olmalı!

 Yolun yarısını almıştım ki bir ses; çiçekçi kadını sesi çınlıyor, beynimin en yüksek tepesinde; “ Çiçekler ne kadar hırpalanırsalar daha iyi, daha çabuk büyürler.” Çiçekçi kadının gün içinde söylediği ve beynimin kayıt ettiği söz; kendi içinde bir yer edinmek, kendi felsefesini makaleye aktarmak istiyordu. Yazının ruhu böyledir işte! Günün, önceki günlerin içinden esen rüzgârların, sözlerin içinden çıkıp; kendi bedenini oluştururlar. Hepsi yaşayan bir canlı gibi, öncü birer kuvvet olurlar; insanın insanlığa attığı adımlarda.

 Bu ses, ne anlatmaya çalışıyordu? Bunu düşünürken bulmaca çözülmeye başladı. Çiçekçi kadının sesi dondu ve bir kenarda durdu. Sabah yürüyüşünde tanıştığım Ukrayna’nın Odessa şehrinden yola çıkmış genç adam; limana yanaşan Malta bandıralı gemide çalışıyor. İsmi Denis. Denis aynı zamanda Ukrayna’nın Odessa şehrinde Akademi öğrencisi. Okuması için yılda 3000 dolar biriktirmesi gerekiyor. Denis’de bu sebepten 5 aydır, bu gemide çalışıyor.

 Denis, beyaz yüzlü yakışıklı bir çocuk. Daha şimdiden kendi kültüründeki alışkanlığın alkol çekiciliği onun zeki yüzüne yerleşmiş bile. Günün ilk saatlerinde almış olduğu alkole rağmen, ne söyleyeceğini bilen ve zekâsından hiçbir şey kaybetmemiş, ayık bir adamın dikkat ve dikliğinde konuştu benle. Türkçeyi, gemide çalışan Türklerden öğrenmiş. Az biliyorum dese de, zekâ fışkıran Denis ile Türkçeyi bilen Türklerden daha fazla anlaştım. Denis, gemide elektrik ve kaynak işlerine bakıyormuş. Bunları nereden öğrendin dediğimde; bir kısmını okuldan, bir kısmını da dedemden öğrendim, dedi. Dedesi, usta bir adammış.

 Sabah Ukraynalı Denis ile öğle çiçekçi kadın ile yaşadığım sohbetler beynimin meraklı hücreleri tarafından kayda alınmıştı. Akşam, kuşların evlerine döndüğü vakitte bulmaca çözülüyor; ülkemdeki 20 yaş gençleri irdeledim. Sürekli anne ve babaya bağımlı olan; isteklerinin ardı-arkası kesilmeyen bir sürü gencin; daha yaşamaya başlamadan, kendi mücadelesinin keyfini, heyecanını, coşkusunu tatmadan uyuşukluğun ellerine düşen; boşluğun içinde yüzen binlerce genci…

 Tek başına, kendi şehrinden dışarı çıkmaya korkan, bir işte çalışmama korkaklığı gösteren, nasıl olsa, anne ve babamın bana verdiği harçlık yetiyor diyen yüz binlerce gencin ezikliği, işe yaramazlığı; sosyal hayat için ne büyük felaketleri de getireceğinin ürpertisi, çiçekleri deviren rüzgârdan çok daha hızlı sardı bedenimi.

 Çiçekçi kadın haklıydı; hırpalanan çiçekler çok daha iyi büyüyorlar! Ukraynalı Denis’de mücadelesinde haklıydı; 3000 doları biriktirip, Akademiye devem edecek. Neden okuyacaksın Denis, dediğimde; “daha iyi yaşamak, daha iyi bir yere gelmek için” cevabını verdi bana.

 Denis, tabiatı taklit ediyordu. Hırpalanacak, dönecek, dolaşacak ve kendi mevsimlerini yaratacaktı. Ve o mevsimlerin içinde hayatın sunduğu her türlü duygu alışverişinde insanca yaşayacak; kendi kaderini elinde tutan bir insan gibi…

Güven Serin

6 yorum:

A Kadir Bekçi dedi ki...

Bitkilerde diğer canlılar gibi etki karşısında tepki veriyorlar.Ancak bitkilerin tepkileri insanlara ve hayvanlara göre daha farklı bir şekilde olduğundan,onları kolaylıkla anlayamıyoruz.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Hocam. Diğer canlılar; insanlar kadar önem arzediyor. Onların yolculuğu belki de insanlardan daha gizemli. Bu yüzden; ilim adamlarının çalışmaları; bilimin öncülüğündeki insanın aydınlanması önemli; bencil düşüncelerimizin törpülenmesi ve bizden başka hayatlarında olduğunun farkına varmamız adına...

Momentos dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Unknown dedi ki...

Merhaba Guven , çiçekler are like people. Feel the love, attention and tenderness. So coming back, most beautiful flower, beautiful colors and with a strong scent. Of people who are not loved, are unhappy, give the alcohol, drugs ... As unloved flower, quickly faded.
Love born love. Sadness born sadness.

GÜVEN SERİN dedi ki...

İyi akşamlar Momentos. Teşekkür ederim. Evet; istanbul ile başlayan aşk; sanırım kara sevdaya doğru gidiyor:)) Sanırım insanı en iyi besleyen gıdalar; yine insan eli ile üretenler; insan fikri ile üretilenler.... Elbette; Moda'da yaşayan dosta; Moda'yı bize sevdiren büyük sanatçı Barış Mançoya'da selam olsun.... Onlar sanatçı ruhlu insanlar; hassas kulakları ve kalpleri vardır; ikisi de bizi duyuyordur; inananıyorum...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Ruzmarin Hello. You're quite right, such as flowers, people. Color, odor, and stops there. To make us happy, to force us to change that they do. goodness, beauty, and love to tell the story ..