23 Mayıs 2011 Pazartesi

MUHTEŞEM REZALET

Kamera; Güven  Gölbaşı-Ankara
Anadoluyu Vermeyeceğiz yürüyüşünün iki
kahramanı dinlence halinde. Bu insanlar, burada
görünen güzel tabiatın bu şekilde bozulmamış halde
kalmasını istiyorlar. Çünkü tabiat bozulmaya,
gücündirilmeye gelinemeyecek kadar hayati
bir önem taşır; vicdanı, aklı alan insan için..

Kamera; Güven Gölbaşı-Ankara
Tabiat için yola çıkmış insanların besili çevik ve çelik
kuvvetlere direnmesi de tabat gibi olur; şarkılı,
türkülü ve güleç...


Kamera; Güven Gölbaşı - Ankara
Tabiat hor görülmediği zaman bu kadar güzel,
bu kadar narin ve gösterişlidir...

Kamera; Güven   Gölbaşı Ankara
Tabiatın onurlu duruşu; alnından öpüyorum
seni...


Kamera; Güven Gölbaşı-Ankara
Ege diyarının İbrahimi; selam olsun sana


Kamera; Güven Gölbaşı Ankara
ANADOLUYU VERMEYECEĞİZ


MUHTEŞEM REZALET



 Bu çalışmamın ismi daha ilk baştan; YÜRÜYÜN ARKADAŞLAR diye olacaktı. Niye olmadı; çalışmamın ilerleyen cümlelerinde anlaşılacaktır. Ama yine de son söz; yürüyün arkadaşlar, olarak sonlanacaktır…

 Hani bildik, çok bildik bir laf vardır; “bir avuç insan” işte, bu bir avuç insan yurdun yedi bölgesinden çıktılar yola. Bazıları kırk, bazıları elli gün önce. Ege diyarından atları, talikaları ile güney diyarından develerle, Karadeniz diyarından, Doğudan, Batıdan, İç Anadolu’dan kadınlı, erkekli, gençli, ihtiyarlı yolun yolcusu oldular. Yürüdüler, günlerce sadece yürüdüler…

 Ve Mustafa Kemal’in Ankara’ya süzülmesi gibi ağır, ağır süzüldüler başkent diyarının bahar kokulu çiçeklerinin olduğu tepelere. 25–30 km kala Ankara’ya bildik kuvvetler; çelik ve çevik kuvvetlerimiz tam donanımlı besili, bakımlı güçleri ile “dur” dediler. Durun yoksa Anadolu’nun kaç bucak olduğunu gösteririz size…

 Bu insanları günlerce yürüten, neredeyse insan kılığından çıkaran yürüyüşün gerçek sebebi neydi? Saçı-sakalı birbirine karışmış, güneşten, rüzgârdan yüzleri yanmış, gözleri şişmiş, ayak tabanları su toplamış bu insanların derdi neydi? Daha fazla ihale kazanmak mı? Özel torpiller aramak mı? Af dileyip, bir daha ve bir daha insanların canını yakmak mı? Köylüyü, işçiyi, memuru sistemin içinde kul-köle ol felsefesi ile iyice sindirmek mi? Hiçbiri değil; hiçbiri dostlarım…

 Bu insanları, şişmiş yorgun ama o huzurlu gözleri, yanık yüzleri, su toplamış tabanları ile ayakta durmanın gururunu taşıyan insanları gittim ve gördüm. Onlarla birlikte oldum. Anadolu’nun baharat kokularını, yaylaların tozunu onların üstünde gördüm. Kimi ayakta duramayacak kadar yorgun ama elindeki bayrağı bırakmayacak kadar inançlı… Kimilerinin gözleri, şişmiş, yüreği deşilmiş; ağlıyordu; bunca cefanın, emeğin karşılığında Ankara’nın soylu siyasetçileri tarafından başkente sokulmadıkları için.

 Ne yapacaklardı Ankara’da? Söyleyecek, anlatacak bir şeyleri mi vardı? Elbette, bunca yürüyüşün tek bir derdi, anlatımı vardı; artık can çekişen, her yerde imdat çığlıkları veren doğanın; hepimizin bildiği ama bir türlü anlatamadığı ölüm çığlıklarını anlatmak istediler.

 Bu insanları, bir avuç Anadolu insanını neredeyse tek tek gördüm, izledim. Ruhları tertemizdi. Bilerek ve isteyerek hiçbir canlıya zarar veremeyecek kadar narin ve naziktiler. Açtılar ama onlara uzatılan bir yudum ekmeği, yemeği; diğer arkadaşım da yedi mi diye kenara ayıracak kadar toktular… Bu manzara karşısında, tok olan bedenim, sıcak giysilerle sarılı vücudum; onlar gibi aç ama onurlu, onlar gibi üşümüş ve horlanmış ama erdemli olmak için yalvardı bana; yalvardı…

 Cumhurbaşkanına, başbakana açıklamak istedikleri bildirileri hiçbir kimseye zarar vermeyecek gibi görünse de belli ki sadece para ile meşgul olan ve Anadolu’nun bakir-duru derelerine, dağlarına, ormanlarına göz dikmiş insanları rahatsız etmişti. İzin verilmeyerek, muazzam bir polis gücü göndererek ne kadar önemsenmişti bu insanlar! Önemsenmiş olmalarının asıl sebebi iyi anlaşılsaydı, diyecekleri dinlenseydi yapılsaydı ne olurdu acaba? Çok şey olurdu dostlarım çok şey? Zengin dostları, verilmiş sözleri ve alınmış kredileri daha fazla geciktirme olmaz… Doğanın, orası deşilmiş, burası kurutulmuş, şurası yakılmış; ne olacak; nasıl olsa doğa kendi çığlığını içe atar…

 On beş polis otobüsü ve yüzün üzerinde ki Ankara Polisi bir an bile gözlerini ayırmadı, türkülerle dertlerini anlatmaya çalışan bir avuç Anadolu sevdalısından. Bence hepsi birer âşıktı bu insanların. Paranın, yüksek çıkarların, çılgın projelerin, aldatmacaların, hilekârlıkların dışındaydılar… Bu insanlar, diğer kazananlar gibi en yüksekte olmanın rüyasını hiçbir zaman görmeyecekler. Çünkü kazanmayı, doğayı katlederken, insanlığı umutsuzluğa iterken düşünemezler bile… Onların kazanımları, derelerin temiz ve düzenli akmasından yanadır… Onların kazanımları, ormanların yeşilinin bitmemesinden, tarihi eserlerimizin sular altına gömülmemesinden, dağların soylu bağırlarının deşilip, zehirli atıkların toprağa bırakılmamasından yanadır; onların kazanımları…

 Ankara Polisi Gölbaşında Anadolu sevdalılarını durdurmuş olabilir. En donanımlı, en marifetli güçleri ile bastırmış, sindirmiş olabilirler ama asıl olan yeni bir ateşin yandığını ve üfledikçe ateşin ağır ağır alev aldığının farkında bile değiller… Doğa, ölmeyecek kadar yaşama inanmış yaşam tohumları ile doludur. Ve doğa öldürüldükçe üreyen, başka, başka zorlukları ahmak insanlığa sunan soylu bir yaşam sunucusudur…

Bir avuç doğa aşığı, tabiat sevdalısı; geri dönülmez bir yola çıkmışlardır; tozlu, baharat kokulu, yanık yüzlü, yorgun duruşlu bedenlerine sarılıyorum ve onların onurlu duruşlarını kutluyorum…

 Yürüyün arkadaşlar...

Güven Serin

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Gönülden gönüle bir yol vardır ki onun üzerinde kimsenin kimseyi durdurmaya gücü yetmez.Bu temiz ve çevreci insanların dileği doğanın korunması sadece.Çok haklılar bir gün arsenikle zehirlenmiş sular,nükleer santraller yüzünden girilemez denizler ve delinmiş ozon yüzünden bir nefes oksijene muhtaç kaldığımızda anlaşılacak söyledikleri.Yankılanacak bu gün sağır olan kulaklarda.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Ne güzel söz; "gönülden gönüle bir yol vardır ki..." tabiatı sevmiş insanların gönülleri dokunulmayacak kadar hassas, gücendirilmeyecek kadar narin ama onlar küsmeyecek, kin gütmeyecek kadar erdemli insanlar...

Haklısın Ruhgezgini;bir gün yankılanacak sağır olan kulaklara...

bilge dedi ki...

onurlu insanlarımızın bu güzel hareketleri karşısında yüreğimle selam olsun diyorum...

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Bilge. O onurlu insanlar yürek ile verilen selamları yürek ile kabul ediyorlar... Tabiata destek verenler koşulsuz desteklenmeli; hepimizin geleceği adına...

Asortik Krep dedi ki...

Haber ve görüntüler için teşekkür ederiz :)

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba, hoşgeldiniz; ben de teşekkür ederim...